2013 yılından geçen Temmuz ayına kadar sürdürülen çözüm süreci sırasında Akil İnsanlar Heyeti arasında yer alan, Yeni Şafak gazetesi yazarı Ali Bayramoğlu, dokunulmazlıkların kaldırılmasını "çok tehlikeli" bulduğunu ve bu sürecin riskler barındırdığını söyledi. Bayramoğlu, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ile Batı arasındaki ilişkinin kronik bir kriz haline geldiğini söylerken dokunulmazlıkların kaldırılmasınının demokratik ülkeler tarafından tepkilerle karşılanacağını belirtti. Bayramoğlu, “Tayyip Erdoğan’ın imajı ve ayrıca bu tür adımların içerdiği anti-demokratik görüntüler olumsuz bir tablo çıkaracaktır” diye konuştu.
Bayramoğlu, HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş veya HDP Ankara Milletvekili Sırrı Süreyya Önder gibi isimlerin gözaltına alınması durumda kutuplaşmanın çok ciddi boyutlara geleceğini söyledi ve “Yargının uygulamalarının otoriterleşmesini yeniden başlatacak bir süreci önümüze çıkarır” dedi.
BBC Türkçe’den Rengin Arslan’ın sorularını yanıtlayan Bayramoğlu’nun açıklamaları şöyle:
Dokunulmazlıkların kaldırılması sizce bu tehlikeli, riskleri olan bir süreç mi?
Dokunulmazlıkların kaldırılmasını ben çok tehlikeli buluyorum, her anlamda. Bir referanduma gidilmesi ihtimali çok daha tehlikeliydi. Ama dokunulmazlıkların bu şekliyle, bu niteliğiyle kaldırılması bence demokratik alanı, siyaset alanını son derece daraltacak; sadece belli sayıda bir milletvekilini değil adeta üç siyasi partinin, AKP, CHP, MHP’nin yeni bir iktidar bloğu oluşturarak, HDP’yi dışlaması anlamına gelecek bir tabloyu karşımıza çıkarabilir, çıkaracaktır sembolik olarak.
Böyle bir tablonun fiili olarak nasıl ortaya çıkacağı ise adli süreçlerin nasıl gideceğine, Kürt hareketinin ve Kürt partisinin nasıl tepki vereceğine bağlı. Ama bir iki kişiyle ilgili çok somut ve şiddet içeren iddialar araştırılsaydı iş bu noktaya gelmezdi.
Bugün Türkiye dokunulmazların kaldırılmasının terörle mücadelede bir araç olduğu gibi bir tanıma doğru hızla gidiyor. Bu tabii siyasi alanı daraltacak bir hamledir ve çok demokratik bir istikamet değil sanıyorum.
Karamsar bir tablodan bahsediyoruz. AKP bu belirsizlikleri nasıl göze alıyor, ya da sizce AKP’nin önünde bir belirsizlik yok mu?
Bir kere bu çok yeni bir tutum değil. Daha önce pek çok kez karşımıza çıktı. İdamların oylandığı bir Meclis’ten bahsediyoruz, Deniz’lerin asılması oylamasında Adalet Partili milletvekillerinin elleri havaya zıplıyordu. Bırakın dokunulmazlıkların kaldırılmasını insan hayatlarının bile iki parmağın ucunda olduğu zamanlar yaşandı. Genel olarak merkez sağın da bu konularda ana politikasının asayişçi olduğu bir gelenekte yaşıyoruz. Son dönemler itibariyle baktığımda ben şunu görüyorum AK Parti yönetiminde: Bu çözüm süreci istedikleri başarıyla bitmediği gibi çözüm süreci AK Parti’ye oy kaybettirdi. Çözüm süreci karşısında Kürt hareketinin takındığı tavır, Rojava’daki gelişmelerden sonra Türk siyasal sisteminin altından kalkamayacağı istikamette gitti ve gelişti. Öyle olunca asayiş politikalarına geri dönüş, örgütün gücünü kırma, kırdıktan sonra tekrar siyasete dönme ihtimali etrafında bir yeni güvenlik politikası AK Parti bünyesinde önem kazandı. Özellikle Tayyip Erdoğan bunu dile getiriyor. Özellikle kurmaylarına baktığınızda, ana hatlarıyla bu görüşü, yani örgütü kabul edilebilir bir seviyeye indirmek ve daha sonra düşünülebilir bir siyaseti konuşmaktan bahsediyorlar. Bu tabii açıkça deklare edilmiyor. Açıkça deklare edilen Tayyip Erdoğan’ın söylediği “son teröriste kadar mücadele” gibi daha savaşçı bir tavır. Ama bunu bu şekilde okumak lazım.
Gerek AK Parti’nin milliyetçi oylara ihtiyacı açısından gerek Kürt hareketinin tutturmuş olduğu ve Türk siyasal sisteminin karşılık veremediği gelişmeler açısından; Kürt sorununu, Suriye’ye taşımak, Suriye’deki modeli Türkiye’ye taşımak gibi olguları, Türkiye kendi geleceği için büyük bir tehdit olarak görmeye başladı. Bu çaresizlik, bu politikasızlık bu tabloyu karşımıza çıkardı. Dokunulmazlıklar bunun bir parçası. Önemli olan dokunulmazlıkların kalkmasından sonra nasıl adımlar atılacağı. Gerçekten asayişçi adımlar kesinleşirse daha faşizan bir düzen kurulur tabii. O zaman başka bir tartışma yaparız. Şimdi daha sembolik düzeyde, sağcılaşma, içe kapanma, muhafazakarlaşma politikası izleniyor.
Dünyadan nasıl tepkiler bekliyorsunuz?
Tayyip Erdoğan’ın liderliği ile Batı arasındaki ilişki kronik bir kriz haline gelmiş durumda. Türkiye’de haklı ya da haksız, kabul edilir ya da edilmez, Batı tarafından daha otoriter bir lider Tayyip Erdoğan algısıyla ortaya konuyor. Bu karar bunu arttıracaktır. Kürt politikası açısından baktığınız zaman bir siyasi partinin Meclis’te temsil edilmesi, dokunulmazlıkları kaldırılmasıyla iyice yaralanacaksa, birkaç ismin ötesinde tüm siyasi partiyi kuşatacaksa bu demokratik ülkeler tarafından tepkiyle karşılanır. İkinci boyutu da bu. Tayyip Erdoğan’ın imajı ve ayrıca bu tür adımların içerdiği anti-demokratik görüntüler olumsuz bir tablo çıkaracaktır.
Bundan sonra dönemi nasıl görüyorsunuz?
HDP’nin nasıl reaksiyon vereceği çok önemli. Eğer aldığı prensip kararını, yani Meclis’ten çekilmemeyi, yani Meclis’te kalmayı ve direnmeyi siyaset yolunu kapatmamayı benimserse bütün bu olanlara rağmen bir miktar daha kabul edilebilir bir tablo çıkar karşımıza. Ama aksi olursa, HDP’nin siyasi alandan çekilmesi söz konusu olursa bu hem seçimlerin yenilenmesine gidecek kadar ucu açık bir süreci başlatır, hem de Kürtler ve Türkler açısından bir başka meydan okuma olur. Siyasi imkanların bitmesi şiddeti daha çok doğrulanan bir hale getirir.
Peki ya kalırsa?
Ama HDP Meclis’te kalırsa, neler gelişecek sorusu da son derece önemli. Bir iki milletvekili ile ilgili adım atılabilir. Ama HDP’li bütün milletvekilleriyle ilgili keskin adımlar atılırsa, sembolik isimler örneğin Sırrı Süreyya Önder, örneğin Selahattin Demirtaş ile ilgili gözaltı gibi durumlar ortaya çıkarsa bu hiç şüphe yok ki, onların tutuklanıp tutuklanmamasının doğru olup olmamasının ötesinde bir etki yaratır. Bu etki de yeniden çok ciddi kutuplaşmayı, yeniden protestoları, hiç şüphe yok ki, yargının uygulamalarının otoriterleşmesini yeniden başlatacak bir süreci önümüze çıkarır.
Bunun sonuçları ne olur?
Bunun sonucunu öngörmek kolay değil ama çok büyük riskler taşıdığı, toplumsal çatışmadan tutun, iç gerginliklere, demokrasinin gerilemesine kadar pek çok ihtimal karşımıza çıkıyor. Size bir örnek vereyim. Geçenlerde Giresun’da iki kere PKK saldırısı oldu. Daha sonra 700- 1000 kişi silahları omuzlarına alarak PKK’lı avına çıktılar. Bu kabul edilebilir bir durum değildir. Bu tam bir paramiliter bir yapılanmanın meşrulaşması ve doğrulanmasıdır. Bu ve buna benzer hadiseler olduğunu düşündüğümüz zaman bu inanılmaz bir iç çatışma işareti olur ve bu paramiliter yapıların neredeyse sistem tarafından kollanması, doğrulanması anlamına gelir ve altından kalkılamaz tablolara yol açar. 1970’lerin ikinci yarısında bunları yaşadık. Bu tür işaretler, bu tür riskler çok büyük olarak karşımızda duruyor. Dokunulmazlıklar meselesi sadece dokunulmazlıklar meselesi değil Türkiye’de. Bugün çok daha ötesinde bir siyasetten kopuş ihtimaline işaret edebilecek bir nokta. Umarım o noktaya gelmeyiz ve sistem telafi eder ama şu anda bile olan Meclis’te, CHP, AK Parti ve MHP’nin kurduğu bir iktidar bloku var. İstediği kadar CHP’den bazı milletvekilleri evet dememiş olsun. Böyle bir tablo, sistemin partilerinin siyasi alanda Kürt partisinin varlığıyla ilgili bir negatif pozisyonunu ortaya koyuyor. Bu resim güzel bir resim değil.
Bu tablodan AKP’nin çıkarı, sağladığı fayda nedir politik olarak?
AK Parti devleti yöneten bir siyasi parti. Daha da ötesinde devlet ile özdeşleşmeye başlamış bir siyasi parti. Kürt politikasında, meselesinde çeşitli yöntemleri denediler ve bugünkü koşullar içerisinde devlet adına atmak zorunda olduğu adım olarak görüyorum. Burada bir faydadan çok, bir alternatifsizlik, bir siyasetsizlik var. Bu siyasetsizliğin çözülebilmesi sadece AK Parti ile ilgili bir mesele değil. CHP de olsaydı çok farklı davranamazdı gibi geliyor bana. Bu siyasetsizlik çok kronik bir hal. Bu Ak Parti’nin çıkarından öte kendini dayatan bir konjonktür olarak ele alınmalı. Burada talep siyaseten pek çok aktöre yöneltilmeli diye düşünüyorum.