Nuray Mert'in kendisine ve tarihçi yazar Halil Berktay'a yönelik "Dünyaya dar bir milliyetçi-otoriter muhafazakâr çerçeveden bakan bir iktidarın tüccar terzilerisiniz" sözlerine isim vermeden yanıt veren Yeni Şafak yazarı Ali Bayramoğlu, "Kendisini aydın bilip bizi aydın düşmanı, milliyetçi muhafazakâr ilan etmiş. Karşı fikri, eleştiriyi, 'tüccar terzilik', 'iktidarcılık', 'kurnazlık' diye tanımlayan itibarsızlaştırma esnafına ne denir" ifadesini kullandı. "Nitekim, uzun süredir insani ilişkiyi kestiğim bu zatın sataşmalarına cevap vermeyi her zaman manasız buldum" diyen Bayramoğlu, "Ama yazısını okuyunca, bu kez çağrıştırdıklarını yazmak da içimden geldi. Bu satırların onu ve onun gibileri şehvete getireceğine şüphe yok. Ama görüp görecekleri bu kadardır" dedi.
Bayramoğlu'nun Yeni Şafak'ta "Çerez" başlığıyla yayımlanan (24 Ekim 2015) yazısı şöyle:
İşe İslamcı çevrelere ablalıkla başladı. Sonra ilişkileri adım adım derinleşti. AK Parti kurulduktan bir süre sonra ikinci el danışmanlığa soyundu, bakanlarla bakanlık idare etmeye kalktı. Devlet, devlet sürekliliği diyerek MGK'yı, kırmızı kitapları el altından savunduğu, askeri vesayetten söz edenlere alerji duyduğu, Kürt hareketini bölücülükle eş değer tuttuğu evrede yazdığı garip yazılar hala arşivlerde duruyor. Arada üçüncü dünyacılık aşkı da yaşadı. Esat sevgisini telkin etme, baskı altında olduğunu söyleyen İranlılara başörtüsü konusunda ders verme dönemiydi bu. Zamanı geldi, bu kez Ergenekonculuğun, ulusalcılığın kıyılarında dolaştı. Sonra nasıl olduysa Kürt hareketinin limanına yanaştı. Eş başkanlar kadar fiyakalı dolaştı parti çevrelerinde, toplantılarında, onları yönlendirmeye gayret etti, velhasıl kendisini Kürtlerin ablası haline getirdi. Parti otobüslerinin üzerinde milletvekilleriyle birlikte zafer işareti yapan gazeteci bile oldu. En nihayet Ak Parti muhalifliğinde geldi durdu. Siyasi pozisyondan pozisyona bu denli hızlı ve çoklu bir şekilde zıplamak herkesin harcı değildir. Hafife de almamak lazım... Peki bunları yaparken aklıda kalan hangi fikri derinliklerde dolaştı dersiniz? Bırakın derinliği, onu satıhta bile gören olmadı. Hangi analizi yaptı? Hiç... Ne risk aldı? Yok... Neyi temsil etti? Fikrin olmadığı siyasi pozisyon sakilliğini, belki... Ha bir de, kimilerinin bir kimlik saydığı “muhalifliği"... Daha doğrusu içi boş, boş olduğu oranda edepsizlikle iç içe giren bir muhalifliği... Ondan aklımızda kalan bunlardır... Sonraları, utanmadan koluna girmeye kalktığı Cengiz Çandar için kaleme aldığı “Utanmaz Adam” yazısı, Virgül Dergisi'de çıkan dün bu dünyadan göçen Çetin Altan'la ilgili yazılmış en ayıp ve saldırgan makalesi, Murat Belge'yi Radikal'de çıkan bir söyleşisinden hareketle sığlıkla tanımlaması... Daha niceleri geçti bu tezgahtan... Velhasıl ondan aklımızda kalan aslında başkalarının fikirlerinin üzerinde bağırarak tepinmesidir. Kimileri yolda o kadar savrularak yürür ki, her adımda sağa sola çamur sıçratır, insanların üstünü kirletir, işte öyle bir şeydir, bu zatın yazı serancamı... Son dönemde siyasi iktidarı Merkel'e, (üstelik Merkel'e) şikayet edenler arasında yer aldı. Son yazısında bu şikayet dilekçesini eleştirenlere saldırmış. Özellikle bana ve Halil Berktay'a. Kendisini aydın bilip bizi aydın düşmanı, milliyetçi muhafazakar ilan etmiş... “Megalomanisi" ve “boşluğu" o boyuttaki, yıllardır kavga ettiğim “iç dinamikler yoktur, dışa, AB'ye bakalım" tavrını, ittihatçı liberalizmi bile bana mal etmiş. Neresine cevap verilir bunun... Karşı fikri, eleştiriyi, “tüccar terzilik", “iktidarcılık", “kurnazlık" diye tanımlayan itibarsızlaştırma esnafına ne denir. Nitekim, uzun süredir insani ilişkiyi kestiğim bu zatın sataşmalarına cevap vermeyi her zaman manasız buldum. Ama yazısını okuyunca, bu kez çağrıştırdıklarını yazmak da içimden geldi. Bu satırların onu ve onun gibileri şehvete getireceğine şüphe yok. Ama görüp görecekleri bu kadardır...