Zaman yazarı Ali Bulaç, "AKP'nin ABD, İngiltere ve İsrail'in desteğiyle kurulduğunu" söyleyen Akit yazarı Abdurrahman Dilipak'ın sözlerini teyit etmesi sonrası AKP cenahından gelen sert eleştirilere yanıt verdi. "Ben sadece 7-8 kişinin ağzı açık dinlediği söz konusu konuşmayı teyit ettim" diyen Bulaç, "Öyle bir sürece girdik ki, bu ülkenin Müslümanları üzerine İlahi bir ceza olarak musibet yağmuru yağıyor" ifadelerini kullandı. "Giderek tırmanan cemaat-iktidar çatışmasında arabulucuk yapmaya çalıştığını" dile getiren Bulaç, "Bu kavganın birçok olayı örtbas etmesi ve bizim birliğimizi bozması sadece Türkiye’ye değil, İslam âlemine zarar veriyor. Bu kavga sürdürülebilir değil. Bizi felakete götürüyor" dedi.
Dilipak'ın kendisine gönül koyduğunu da söyleyen Bulaç, "Kendisine 'Yanlış yazmışsam açıklama gönder, yayımlayayım' dediğini, ancak bu teklife 'Gerek yok!' karşılığını aldığını belirtti.
Bulaç'ın Zaman'da "Musibet yağmuru!" başlığıyla yayımlanan (25 Aralık 2014) yazısı şöyle:
AK Parti İstanbul Milletvekili Sayın Bülent Turan, benim “AK Parti bir proje miydi?” başlıklı yazımla ilgili bir açıklama yaptı.
Kendime ve okuyucularıma sözüm var: Dil ve üslubunu koruyup kibarca –aslında İslami edeb içinde- beni eleştiren herkese gerekli açıklamaları yapacağım. Değerli milletvekilimiz de üslubunu koruyarak bana bazı sorular soruyor. Meramımı maddeler halinde sıralıyorum:
1) Ben “AK Parti’nin bir proje” olduğunu yazmadım, “Bir proje miydi?” diye sordum. Yazının başlığı böyle. AK Parti’nin “bir proje” olduğunu iddia eden Abdurrahman Dilipak’tır. Günlerdir tartışılan konu, onun MP Genel Başkanı Abdurrahman Karslı’nın evinde yaptığı konuşma etrafında dönüp dolaşmaktadır. Ben sadece 7-8 kişinin ağzı açık dinlediği söz konusu konuşmayı teyit ettim, herhangi bir ilavede bulunmadım. Dilipak bana gönül koydu. Kendisine “Yanlış yazmışsam açıklama gönder, yayımlayayım.” dedim, o “Zaman benim açıklamamı yayımlamaz.” dedi. Ben “Köşemde yayımlarım.” dediysem de “Gerek yok!” dedi. Maalesef 40 yıllık arkadaşlıklarımız, dostluklarımız zedeleniyor, öyle bir sürece girdik ki, bu ülkenin Müslümanları üzerine İlahi bir ceza olarak musibet yağmuru yağıyor.
2) Ben tabii ki “AK Parti bir proje olarak doğdu” diyecek kadar olgulardan habersiz değilim. AK Parti, bir sosyolojidir. Bununla ilgili 450 sahifelik kitap yazdım. Özetle dediğim şu: AK Parti, “bürokratik merkez”e karşı “toplumsal merkez”in siyasetteki sosyolojisidir, Türkiye partisidir, hâlâ da belli oranda öyledir.
3) Ancak kuruluş aşamasında, her sosyolojiyi ve siyasetini lehlerine çeviren küresel güçler (ABD, İngiltere, İsrail) bu sosyolojiden yararlanmak istediler ve belli zatlarla temaslar kurdular. Dilipak önemli bir iddiada bulunup “Biz pazarlık gücümüz elimizde onlarla konuşacakken, ‘birileri’ onların orta ve uzun vadeli hesaplarına göre ilişkiler kurdular.” diyor. Yazıda Erbakan Hoca ve Muhsin Yazıcıoğlu’ndan verdiğim referanslar bu iddiayı güçlendiriyor.
4) Benim başından beri itirazım BOP’un gerçekleşmesinde Türkiye’nin oynadığı roldür. 10 senedir bunları yazıyorum (Bkz. A. Bulaç, Ortadoğu’dan İttihad-ı İslam’a, 2 cilt, İnkılap Y. İstanbul-2014). BOP, bölgenin sadece rejimlerini değil, haritalarını değiştirmeye matuftur. BOP’a göre:
a) Bölgede İsrail dışında etkin ve güçlü devlet kalmayacak. Soruyorum: Kaldı mı?
b) Filistinlilerin tamamı Orta Irak ve Ürdün’e sürülecek. Irak ve Suriye’nin fiilen üçe bölünmesi bunun göstergesi değil mi? Kim, “1 Mart tezkeresi illa çıksın?” diye çırpındı ve kim Suriye’yi bu hale getirdi?
c) Barzani’nin ve Abdullah Öcalan’ın belli bir rol oynadığı ama onların kontrollerinde olmayan bir Kürdistan’ın kurulması hedefleniyor. Kuzey Irak Kürt Federe Devleti, Suriye’de ABD Hava Kuvvetleri ve Türkiye’nin lojistik desteğiyle korunan üç kanton ile “çözüm süreci”nde “yerel yönetimlerin güçlendirilmesi mi, Türkiye’nin Güneydoğusu’nda federe devlete giden yol mu?” diye bir türlü mahiyetini bilemediğimiz “özerklik” söylemleri bu hedefe yönelmiş değil mi?
d) BOP’un bir ayağı da sosyo-kültüreldir. Müslüman toplumun dokusuyla oynamayı hedeflemiştir. Dindar görünümlü STK’lar, kadın hareketi, eğitim ve insan hakları örgütleri birer araç olarak kullanılıyor. Toplumun ve ailenin çözülme süreci bu projenin bizleri ne hale getirdiğini, nasıl dinin içini boşalttığını göstermeye yetiyor.
5) Benim oğlumun 2011’de AK Parti’den aday olması rızamın hilafına idi. Bizim aile olarak siyasette işimiz olmadığını, seçilirse de lüzum gördüğüm konularda hükümeti eleştirmeye devam edeceğimi, ona seçim kampanyası sırasında ne maddî ne manevî en ufak bir destek vermeyeceğimi söyleyip umreye gittim, karar vereceği gün benimle irtibat kuramadı, kararını vermiş. Rızam olmasa da sonuçta akil baliğ bir insan. Tayyip Bey’in onu hiç emek harcamadan 24. sıraya yerleştirmesi büyük bir incelikti.
6) Ben savrulmuş değilim. Cemaat de bir sosyolojidir. Cemaatle ilgili hiçbir suçlama kanıtlanamadı. Süren kavga bana büyük ıstırap veriyor. İlk günden arayı bulmaya çalışıyorum. Bu kavganın birçok olayı örtbas etmesi ve bizim birliğimizi bozması sadece Türkiye’ye değil, İslam âlemine zarar veriyor. Bu kavga sürdürülebilir değil. Bizi felakete götürüyor. “Es sulhu hayru’n.”