Ali Bulaç: Hizmet'in bu derece dirençli çıkacağını ben de tahmin etmiyordum

Ali Bulaç: Hizmet'in bu derece dirençli çıkacağını ben de tahmin etmiyordum

Zaman gazetesi yazarı Ali Bulaç, 17 Aralık yolsuzluk ve rüşvet operasyonları sonrası Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ve AKP cenahı tarafından "paralel yapı" olarak nitelenen Fethullah Gülen cemaatinin “mücadelesini” irdeledi. 14 Aralık operasyonu sonrası Çağlayan’da düzenlenen mitingler ve son olarak da TMSF’nin Bank Asya yönetimine el koyması sonrası bir çok insanın banka şubelerine akın ederek para yatırmak için kuyruklar oluşturmasına dikkat çeken Bulaç, ”Ben de Hizmet’in bu derecede dirençli çıkacağını tahmin etmiyordum” dedi.

“Bir yıllık tecrübeden anladık ki, Hizmet hareketi bir örgüt veya hayali bir cemaat de değil. Bir sosyoloji. Sosyolojiyle savaşılmaz” diyen Bulaç, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Belki ilk başlarda sendeledi ama sonra toparlandı, saflarını sıklaştırdı ve direniyor, direnci giderek artıyor. Laik kesimden yüzbinin üstünde okur kazandı. Ve ilk defa Türkiye demokrasisi “dini zemin”de akademisyenleri heyecanlandıracak bir tecrübe yaşıyor.”

Bulaç’ın Zaman’da “Sosyolojiyle savaşılmaz!” başlığıyla yayımlanan yazısı şöyle:

 

Sosyolojiyle savaşılmaz!

 

Hizmet-Hükümet gerilimi giderek tehlikeli boyutlar kazanmaya başlıyor. Bölgenin, özellikle iki kardeş ve komşu ülke Irak ve Suriye’nin içinde bulunduğu durum bizi çok yönlü düşündürmeli.

 Türkiye’nin de içinde yer aldığı bölge tam bir kaosa sürüklenmiş durumda. “Sulh yolunu seçelim” derken olmayacak bir fanteziden söz etmiyorum. İnsanların basireti bağlanmış durumda sanki. İnanılması güç bir öfke ve nefret patlaması yaşıyoruz.

Mutlak manada haksızlığa veya komploya uğramış olsak da, şöyle bir çevremize bakmamızda zaruret var. Eğer mesela Suriye’de bin kişinin hayatını kaybettiği zamanda çatışmalar dursaydı, bugün 250 bine yakın kişinin ölümünden söz etmeyecektik. Bir sene sonra çatışmalar kesilseydi, 150 bin kişinin hayatı kurtulacaktı. Ve bugün çatışmalar kesilse, yarından sonra ölecekler kurtulacak. Akıl bize çatışmaların çıkar yol olmadığını gösteriyor. Irak ve Suriye’de hesapların tamamını yanlışa çıkaran yegane faktör, kim hangi hedefe varmak üzere çatışmalara başladıysa, bir noktayı unuttu: Taraflar soyut varlıklar veya herhangi bir ideolojik-politik örgüt değildirler. Tarafların her biri sosyolojik birer realitedirler. Bir iç savaşın ömrünü uzatan faktör, tarafların sosyolojik yapılarıdır. Lübnan, Irak ve en son Suriye iç savaşı. Eğer Esed, tabanı olmayan bir diktatör olsaydı onu devirmek kolaydı. Ne var ki asgari toplumun yüzde 45’i onun arkasında duruyor. Bir sosyolojiyi yok etmek mümkün olmadığına göre ciddi ihtilafa düştüğünüz kimse ile, ya anlaşma yoluna gideceksiniz veya taraflar güçlerinin tamamını tüketinceye kadar çatışmaya devam edeceklerdir.

Tarafların Kur’an’ın gösterdiği yola girip muarefe, müzakere ve muahede yöntemiyle çatışmaları sonlandırmalarına çoğu zaman şahinler, meczuplar, hayalperestler, kesin inançlılar mani olur. Bunlar çatışmayı körükleyerek varoluşlarını sürdürürler. Bunların dışında olan ikinci bir grup var ki, bunlar da haklılıklarına mutlak olarak inanırlar, hatta masum ve masun olduklarını zannederler. Böyle olunca onlara haksızlık yapanı dize getirinceye kadar hedef seçerler. Böylelerini tatmin edecek şey mutlak iktidardır. Mutlak iktidar ise Allah’a mahsustur. Varlık âleminde hiçbir şey mutlak olmadığına göre, iktidar da mutlak olarak insanlara verilemez. Mutlak iktidara talip olan uluhiyete iştirak etme teşebbüsünde bulunmuş olur. Her hâlükârda iktidar sınırlandırılmalı, mutlakiyetçilik peşinde olan diktatörlere sınırlar gösterilmelidir. Siyasi iktidar gibi manevi alanda at koşturanlar bazen mutlak iktidar peşinde koşabilirler.

Bir muhalif grubu tümden imha etmek veya mutlak manada tahakküm altına almak mümkün değilse, makul olan üzerinde mutabakata varmak lazım. İki gün önce Bank Asya’ya el koyma girişiminde bulunuldu. Normalde mudilerin sabah erkenden bankaya koşup paralarını çekmeleri beklenirdi. Aksi oldu, sağdan soldan para tedarik edenler bankaya koşup hesap açtılar veya hesaplarına ilavelerde bulundular. Diyelim ki Zaman Gazetesi’ne el koydunuz. Bütün baskılara ve engellemelere rağmen hâlâ bir milyonun üzerinde tirajı olan gazetenin okurları sizin el koyduğunuz gazeteyi almaya devam mı edecek? Nasıl defalarca kapatılan partilerin (Milli Görüş-Kürt siyaseti partileri) yerine hemen yenileri kuruldu ve yola devam edildiyse, Zaman’a el koyarsınız ertesi gün başka isimde bir gazete çıkar, bir milyon okur onu alır, el koyduğunuz gazeteniz elinizde kalır. Samanyolu Grubu da aynısını yapar.

Neden? Çünkü bir yıllık tecrübeden anladık ki, Hizmet hareketi bir örgüt veya hayali bir cemaat de değil. Bir sosyoloji. Sosyolojiyle savaşılmaz. Ve bu sosyoloji eskisinden farklı. 14 Aralık operasyonlarında Çağlayan Meydanı’nda, Emniyet önünde şu mesajı verdi: Meydansa meydan! Ben de Hizmet’in bu derecede dirençli çıkacağını tahmin etmiyordum. Belki ilk başlarda sendeledi ama sonra toparlandı, saflarını sıklaştırdı ve direniyor, direnci giderek artıyor. Laik kesimden yüzbinin üstünde okur kazandı. Ve ilk defa Türkiye demokrasisi “dini zemin”de akademisyenleri heyecanlandıracak bir tecrübe yaşıyor.

Ancak her şeyin üstünde, bu sefer gerçekten sosyal barışa, birliğe ihtiyacımız var. Kendimize yazık etmeyelim.