Ali Bulaç: Hizmet'in yetişmiş elemanları AKP'yi birkaç darbe teşebbüsünden kurtardı

Ali Bulaç: Hizmet'in yetişmiş elemanları AKP'yi birkaç darbe teşebbüsünden kurtardı

Zaman gazetesi yazarı Ali Bulaç, AKP’nin kurucularından Dengir Mir Mehmet Fırat'ın "AKP, 40 senedir eğitimli insan yetiştiren Hizmet’ten yararlandı" sözlerine dikkat çekerek, "Hizmet’in yetişmiş elemanları 9 yıl boyunca AK Parti’yi birkaç darbe teşebbüsünden kurtardılar. Fakat devlet içeriden destekli uluslararası bir hamle ile ruhunu topluma teslim etmedi" dedi.

Bulaç'ın Zaman'da "Cemaat(ler) ve devlet 3" başlığıyla yayımlanan (18 Ağustos 2014) yazısı şöyle

Sibel Eraslan Hanım şöyle der: “Bu kadar devletçilik eleştirisi yaptıktan sonra, ahlaki yozlaşmanın biletini devlete kesmek de tersinden bir devletçilik olmuyor mu?

 …bunun yegane sebebi devlet midir? Hani devlet aslında olmayan bir şeydi, bir hükmi şahsiyetti, gerçek kişi değildi... Haddini aşan devlet eleştirisi, hiç de istemediği hesap etmediği halde tersinden devleti devasalaştıran, devleti adeta kaderleştiren bir kısıtlayıcı dili mayalıyor...”

       Müslüman aydınların modern devlete ilişkin doğru perspektiflere sahip olmadıklarını düşünüyorum. Genellikle Hz. Peygamber’in iktidarı kullanmasını, Dört Halife’nin tecrübesini modern devletle karıştırıyorlar. Şu hususlar var:

      1) Hz. Peygamber (sas)’in kullandığı iktidar “klasik-geleneksel” veya “modern devlet”te tecessüm eden iktidar değildir;

      2) Dört Halife’nin siyaseti Hz. Peygamber’in siyasetinin altında, ancak Emevi, Abbasi, Selçuklu, Safevi ve Osmanlı siyaseti ve devletlerinin üstündedir;

     3) Modern devlet Asr-ı Saadet ve tarihsel yönetim tecrübelerinden kesin kopuştur.

       Bu hassas ayırımı yapmayınca bugünkü devleti kişilerin iyi veya kötü vasıflarına bağlar, “bizden (iyi) olanlar”ın bu devletten harikulade bir siyaset ve adil yönetim çıkarabileceğimizi düşünürüz ki, genelde İslamcı düşünce bu yanılgı içindedir. Siz düz bir çizgi (sırat-ı müstakim) takip etmek istersiniz fakat elinizdeki cetvel eğridir (a’vec); bu cetveli kullanmakta ısrar ettiğinizde bir süre sonra çizginiz eğrilir, yolunuzu şaşırır, bir bakmışsınız ki başlangıçtaki niyetiniz ve maksadınız bu değilken birer “zalim” olmuşsunuz.

      Bu çerçevede Müslüman entelektüellerin, bilginlerin ve Cemaatlerin devletle olan ilişkileri modern devletin ya ıslah olmasının veya ifsadının pekişmesi sonucunu doğuracaktır. Mevcut duruma tarihsel bir perspektiften baktığımızda cemaat-devlet ilişkisini etkileyen birkaç faktör öne çıkmaktadır:

      a) Tarihin hangi döneminde olursa olsun, toplulukların yönetim (imaret), siyaset veya devletle ilişkileri olmuştur. Duruma göre yönetimler nüfuz sahaları içinde her türden nüfusla ilgilidirler. Bu kaçınılmazdır, toplum-devlet ilişkisi doğru tanzim edildiğinde sosyolojik denge buna bağlı kurulur;

      b) Tarihten, özellikle Osmanlı tecrübesinden günümüze intikal eden cemaat-devlet ilişkisinin bugünü etkilemesi;

      c) Tanzimat-Cumhuriyet arası değişen devlet algısının toplum kavramına, bu arada cemaatlere ilişkin değişen algısı ve bunun bugünkü olaylardaki payı;

      d) Bu üç faktörün etkisinde Osmanlı’nın son dönemlerinde gücünü kaybeden cemaatlerin -aslında ulemanın- tekrar devlet içinde etki sahibi olmak, bürokrasinin askeri (seyfiye) ve sivil (kalemiye) ayakları yanında üçüncü ayak olma stratejisinin tarikat ve cemaatlerin asli hedeflerinden biri olması. Bu konuda entelektüel-fikri İslamcılık, hiçbir zaman sosyal Müslümanlık kadar devlete heveskar olmadı ama özellikle Nakşibendilik ve sonra Nur hareketinin bir kanadı bu stratejiyi hiç gündeminden çıkarmadı.

      e) Yakın tarihte cemaatler-devlet ilişkisinde rol oynayan diğer faktör 12 Eylül askeri darbesinden sonra Turgut Özal ve yakın çevresinin yaptığı bir değerlendirme ile cemaatlerin kamuda yer almaya başlamaları oldu. Özal şöyle düşünüyordu: Cumhuriyeti kuran asker, siyaset ve toplum üzerinde mutlak hak iddia etmektedir; 27 Mayıs, 12 Mart ve 12 Eylül, inisiyatifin bir miktar sivillerin eline geçmesine verilen kanlı ve antidemokratik cevaplardı. Askerin siyasette silahını kullanmasına engel teşkil edecek güçlendirilmiş bir emniyet bürokrasisine ihtiyaç var. Bu da ancak yurdunu seven, güvenilir, manevi ve ahlaki sorumluluk duygusu yüksek insanlarla olur. 28 Şubatçılar bunun farkındaydı, yaptıkları tahribatlardan biri emniyetin darbe karşıtı mukavemetini zayıflatmak oldu. AK Parti’nin kurucularından Dengir Mir Mehmet Fırat, bu taktiği AK Parti’nin kullandığını, 40 senedir eğitimli insan yetiştiren Hizmet’ten yararlandığını söyler (Bugün, 3 Ağustos 2014). Hizmet’in yetişmiş elemanları 9 yıl boyunca AK Parti’yi birkaç darbe teşebbüsünden kurtardılar. Fakat devlet içeriden destekli uluslararası bir hamle ile ruhunu topluma teslim etmedi, seyfiyeden kalemiyenin bedenine intikal ettirdi. Zaten seyfiye ve kalemiye ikiz kardeştir.