Zaman gazetesi yazarı Ali Bulaç, “paralel devlet” artışmalarına ilişkin olarak “İslam ahlakıyla terbiye edemediğimiz iktidar hırsıyla vazoyu yere fırlattık, kırıldı. Şimdi dağılan her bir parçası keskin bir bıçak gibi bir yanımıza batıyor. El bacak, kol kafa yara bere içinde. En keskin parça, ümmetin kalbine batıyor” dedi.
Ali Bulaç’ın Zaman gazetesinde yayımlanan “Sulh ve salah” başlıklı yazısı (20 Ocak 2014) şöyle:
İslam ahlakıyla terbiye edemediğimiz iktidar hırsıyla vazoyu yere fırlattık, kırıldı. Şimdi dağılan her bir parçası keskin bir bıçak gibi bir yanımıza batıyor. El bacak, kol kafa yara bere içinde. En keskin parça, ümmetin kalbine batıyor.
İktidar ateştir, ona destursuz yaklaşanı yakar. Destur değişmez İlahi hükümleridir. Onları bir kenara ittiğiniz zaman iktidar ateşi yüreğinizi yangına çevirir.
Bugünlere çok zor geldik. Bir Müslüman ve bir miktar sosyolojiyle meşgul olmuş insan olarak kendime ahdim var: Türkiye’de cemaat ve tarikatların liderlerine azami saygı göstereceğim, cemaatlerinin başında görevlerini ifa etmeleri için dua edeceğim, fakat hata ve yanlışlıklarını da görmezlikten gelmeyeceğim. Zahid Kotku Hazretleri’ni ziyaret etme şansım oldu, Esad Hoca’nın vaazlarını dinledim, hizmetlerine dua ettim. Allah gani gani rahmet eylesin. İsmailağa cemaatinin mübarek lideri Mahmut Hocaefendi’nin sağlığı, afiyeti için dua ediyorum. Erbakan Hoca çok sevdiğim bir liderdi, yiğit adamdı. Din ve ümmet idealine hayatı boyunca en ufak bir halel getirmedi. Bu davaya hizmeti asla unutulamaz. Fethullah Hocaefendi de bu kutlu yolculuğa kervanı ile katılmış muhterem bir zat. Bugünlerde gözlerini husumet bürümemiş insanlar hariç, her vicdan sahibi Türkiye’de ve dünyada öncülük ettiği hizmetleri görür. Muhammed Raşid Erol Efendi, Sami Efendi, Muzaffer Ozak Efendi, daha eskilerden Gönenli Mehmet Efendi, Süleyman Tunahan Hazretleri, Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri ve burada isimlerini sayamayacağım nice zat. Herkesi kendi içtihadında, meşreb ve mesleğinde tabii karşılayalım. Hepsi birer ırmak gibidirler, büyük bir nehre dökülürler. Bu, İslam’ın kutlu nehridir. Bu nehir kıyamete kadar ümmetin denizine ab-ı hayat taşıyacaktır.
Tabii ki, bu zatlar masum değildir. Her biri kendi semasında bir yıldız gibidir, hepsinin yol göstericisi “bütün âlemlere rahmet olarak gönderilen Allah’ın elçisi”dir. Masum olmamaları hata ve yanlışlık yapabilecekleri anlamına gelir. Hata ve yanlışlıkları da “zelle” değildir. Efendimiz (sas), “hata ve unutkanlık sonucu amelleri” tolere etmiştir. Mesele o ki, hatanın farkına varılması durumunda hemen terk etmektir.
Türkiye, İslam âleminin en önemli sac ayaklarından biridir. Bu ayak kırılırsa İslam âlemi büyük zarar görür. AK Parti-cemaat geriliminde gönüller kırıldı, dil ve üslup sertleşti, hak ve hukuk çiğnendi, kardeşlik zedelendi. Birbirimizi “şeytan”, mutlak kötülük, nefret objesi görmeye başladık. Birtakım adamlarımız devşirildi. Entelektüellerimiz, akademisyenlerimiz orman vasfını kaybetmiş arazi gibi çölleşti. Bu gidiş herkese büyük zararlar verecek. Elinde savaş baltası olanların attığı naralar ortalığı kapladı, makul sesler giderek kısılıyor. Pratikler değil inançlar, akideler saldırıya maruz kalıyor. Bölge ateş çemberinde, biz de mahallemizi ateşe veriyoruz. Bu kavga asla “Nurcu-Milli Görüşçü”, “radikal-ılımlı” kavgası değil. Bugün iktidar tarafında yer almış gibi görünenler, dün Süleymancılara, Nurculara, Milli Görüşçülere de karşıydı.
Osmanlı-modern karışım olan devletin, devlet içindeki sert çekirdeğin bir kere daha kendini restore ettiğini düşünüyorum. Olan 1960, 1972, 1980, 1997’nin devamı ve tekrarıdır. Yukarıda işaret ettiğim yüzyıllık mücadeleye ve bu mücadelede yer alanlara “kumpas” kuruluyor. Toplumsal piramidin orta tabakasında yer alan “hacıyatmazlar, hortumcular” ve en tepe noktada konuşlanmış bulunan “şeytanlar” alt tabakadaki “masum kitleleri” manipüle ediyorlar, çatıştırarak iktidarlarını restore ediyorlar. Bu, sıra ile sarı inek, beyaz inek ve siyah inek hikâyesidir.
Gelin sıra siyah ineğe gelmeden aklımızı başımıza alalım. Herkes, Anadolu’nun en ücra köşesinde yaşayan her sorumlu mü’min, ateşin üzerine bir bardak su dökmeye çalışsın; sabrı, kardeşliği öne çıkarsın; diyalog, sulh ve salahı seslendirsin.