Yarına Bakış yazarı Ali Bulaç, Türkiye'nin ev sahipliğinde gerçekleşen Dünya İnsani Zirvesi'nde ayet hadis okuyan liderlele ilgili "ayet hadis okuyanlar, okudukları kutsal sözlerin bir harfi dahi kalplerine iniyor değil" dedi. "Müslüman ülkeyi aralarında paylaştırma yarışına giren küresel güçler değil mi?" diye soran Bulaç "Zirvede en yüksek perdeden insanlığın ıstıraplarını dile getiren konuşmalar yapacak liderler ne kadar samimi? İnsani krizi dile getirirlerken liderlerin yüzünden riya ve sahtekârlık akıyor; dillerinden güzel cümleler dökülüyor ama zamirlerinde komşularının kuyusunu kazma, toprakları ve yeraltı/yerüstü kaynakları üzerine konma planları yatıyor" ifadesini kullandı.
Ali Bulaç'ın "Zirve’nin gösteri malzemesi: İnsanî kriz" başlığıyla yayımlanan ( 24 Mayıs 3016) yazısı şöyle:
Dün ve bugün İstanbul’un ev sahipliği yaptığı Dünya İnsani Zirvesi’nde her şey planlandığı gibi yürürse, dünya liderleri ile krizden en çok etkilenenler bir araya gelecek; süren ve giderek ağırlaşmakta olan krizlere bir çare aranacak.
Krizden etkilenen kesimler yanında özel sektör, sivil toplum kuruluşları ve diğer etkin çevreler de zirveye katılıp görüşlerini dile getirecekler.
Öncelikle böyle bir zirvenin düzenleniyor olmasının önemli ve yararlı olduğunu belirtelim. İstanbul’un zirveye ev sahipliği yapması da gurur verici. Nihayetinde İstanbul, tarihsel olarak Doğu Roma’ya, Osmanlı’ya başkentlik etmiş önemli bir şehir, bugün de sözü edilmeye değer 20 şehirden biri.
Fakat zirveden ne gibi sadra şifa sonuçların çıkacağı, ne türden somut adımların atılması için kararlar alınacağı önemli. Verilen bilgilere göre bugün yeryüzünde ortaya çıkmış bulunan insani krizin yüzde 80’i silahlı çatışmalardan ve irili ufaklı savaşlardan kaynaklanmaktadır.
Bir yerde askeri işgal veya iç savaş çıktı mı, arkasından mülteciler sorunu sökün eder. Baskı rejimleri, din ve vicdan özgürlüğü üzerindeki baskılar, bulaşıcı hastalıklar, yoksulluk, ekolojik felaket ve tabii afetler, dikta heveslisi siyasilerin idareyi ele geçirince göçe zorladıkları insanlar krizlerin belli başlı sebepleri arasında yer almaktadır.
Tabii afetler hariç, diğerlerinin gerçek müsebbibi bugünkü adaletsiz küresel sistemi ayakta tutan büyük güçler ve onların yörüngesindeki ülke yöneticileridir.
Bu demektir ki, zirveye taraf olarak katılan devlet ve hükümet başkanları, doğrudan insani krizden sorumludurlar. Mesela Suriye’de 5 senedir süren ve yüzbinlerce insanın hayatına mal olan, 7 milyon kişiyi mülteci durumuna düşüren, o güzelim tarihi şehirleri yerle bir eden savaşa bakalım! Bu utanç verici savaşın birinci derecedeki sorumluları komşu ülkelerin basiretsiz tutumları, milli/ulusal açgözlülükleri ve elbette fırsattan istifade bir Müslüman ülkeyi aralarında paylaştırma yarışına giren küresel güçler değil mi?
Diyelim ki kocasını, kardeşini savaşta kaybetmiş, çocuğunun böbreği, gözleri organ mafyasınca dünyanın zenginlerine satılmış bir Suriyeli kadın çıkıp liderlere seslenecek olsa, onlara ne diyecek? Yerinden yurdundan edilmiş insanlar, kendilerine mülteci çadırları açan, sokaklarında dilenci durumuna düşüren liderlere teşekkür mü edecek?
Zirvede en yüksek perdeden insanlığın ıstıraplarını dile getiren konuşmalar yapacak liderler ne kadar samimi? İnsani krizi dile getirirlerken liderlerin yüzünden riya ve sahtekârlık akıyor; dillerinden güzel cümleler dökülüyor ama zamirlerinde komşularının kuyusunu kazma, toprakları ve yeraltı/yerüstü kaynakları üzerine konma planları yatıyor.
Ayet hadis okuyanlar, okudukları kutsal sözlerin bir harfi dahi kalplerine iniyor değil.
Özel sektör, sivil toplum kuruluşları, aydınlar, akademisyenler, fikir adamları, medya mensupları da söz alıp fikir yürütecekler, eleştirecek ve çözümler önereceklerdir.
Öyle olması gerekir. Ama devlet ve hükümet başkanlarının, işe el koymuş liderlerin akredite etmediği gerçek mütefekkirler, ilim adamları, sivil toplum kuruluş veya cemaat mensupları çıkıp sadra şifa sayılacak bir iki cümle söyleyebilecekler mi? Hayır! Liderin zihninden ne geçtiğini tahmin ediyorlarsa, aynısını kendi dillerine çevirip malumu ilam edecekler. İnhisarcı ve istilacı ruha sahip liderler değil krizlere yol açan sebepleri ortadan kaldırmak, sebep oldukları krizden etkilenen zavallı kitlelere yardım etmek isteyen kuruluşları dahi engellemektedirler. Kim ne kadar ve kime yardım edecek, kendileri karar verirler! Yine de bu zirvenin yapılıyor olması önemlidir. Eğer zirve, giderek dünyayı felakete ve gerçek insani krize sürükleyen liderlere, acımasız sisteme karşı bir toplumsal muhalefet bilinci uyandırırsa; devletlerin ve hükümetlerin emrinde olmayan hakiki fikir adamları, sivil kuruluş ve kanaat önderleri seslerini yükseltebilirse, zirveden kazancımız bu olur!