Ali Bulaç: Kürt meselesinin sadece silahla halledileceği konseptiyle eski İslamcıların milliyetçilikleri şaha kalktı, MHP’lilere bile ekmek kalmadı!

Ali Bulaç: Kürt meselesinin sadece silahla halledileceği konseptiyle eski İslamcıların milliyetçilikleri şaha kalktı, MHP’lilere bile ekmek kalmadı!

Yarına Bakış yazarı Ali Bulaç, "Yeni Osmanlıcılık'ın kripto milliyetçilik olduğunu" ileri sürerek, "Kürt meselesinin sadece silahla halledileceği yönündeki konseptin devreye girmesiyle eski İslamcıların milliyetçilikleri şaha kalktı, MHP’lilere bile milliyetçilik piyasasında ekmek kalmadı" diye yazdı.

Ali Bulaç'ın Yarına Bakış gazetesinin bugünkü (12 Temmuz 2016) nüshasında yayımlanan 'Liderlik kimin hakkı?' başlıklı yazısı şöyle:

Gelin şöyle diyelim: Hiç değilse AB benzeri bir bölgesel entegrasyon kuralım; İttihad-ı İslam’ın şu veya bu kavimden lideri olmasın; her bir unsur İttihad’ı sırayla yönetsin. Sırası gelince siyahi de Arab’ı, Türk’ü, Fars’ı yönetsin. Liderlik kavimlerin veya milletlerin değil, ümmetindir!

Türkiye’nin de içinde yer aldığı Ortadoğu mezhep ve etnik çatışmalarla hercümerç hali yaşarken, sahih akide ve fikir kaynaklarına dönerek sulh ve salah yolunda çıkış yolu göstermesi beklenen Müslüman fikir adamları, maalesef feci bir milliyetçilik pompalıyorlar. Yeşile boyanmış söylemlerini sildiğinizde dehşet verici ve ısrarcı bir ırkçılık ve şovenizm ortaya çıkıyor. “İttihad-ı İslam/İslam Birliği” dediklerinde bile ırkçılıktan öte bir adım öteye gitmeyen milliyetçilik yapıyorlar.

Milliyetçiliğin devletin resmi ideolojisi “Atatürk milliyetçiliği” veya Anadolu kaynaklı “MHP milliyetçiliği”nden ibaret zannediliyordu. AK Parti iktidarı ve özellikle 2011 Arap inficarından sonra dindar muhafazakârların nasıl zamirlerinde bir Türk milliyetçiliği barındırdıkları görüldü. Osmanlı hülyası veya Yeni Osmanlıcılık kripto milliyetçiliktir. Boş bir hayal olarak Türkiye’nin kuruluş taahhüdü olarak İslami geçmişiyle ilişkisini kesmesi, NATO üyesi ve içine girdiği AB üyelik sürecine rağmen, günün birinde yine eski günlerdeki ihtişamına dönüp bölgenin tamamını askeri ve politik tahakkümü altına alacağı umudu canlı tutuluyor. Kürt meselesinin sadece silahla halledileceği yönündeki konseptin devreye girmesiyle eski İslamcıların milliyetçilikleri şaha kalktı, MHP’lilere bile milliyetçilik piyasasında ekmek kalmadı. Mesele şu ki, din ve İslam içine sinmiş Türk milliyetçiliği tek bir cemaat veya gruba değil. Mahiyetçe bir, derece farkıyla siyasal İslamcısından Nurcusuna, radikal İslamcısından tarikatlara kadar hepsinin ortak ideali ve yönelimidir. Türkiye’nin dış politikada işlediği vahim hataların, sebebiyet verdiği musibetlerin hiçbirini kritik etmeden rahatlıkla şu denebiliyor: Batı bizi Anadolu’ya hapsediyor; Osmanlı ruhuyla yine İslam dünyasının başına geçmeyelim diye bizi kuşatıyor. Pes doğrusu!

Hepsinin ortaklaşa paylaştıkları bu yönelim ve ideal şu parametrelere dayanır:

1) “Türkler İslam âleminin liderliğini hak eden tek millettir.” Bunun hangi ayet ve hadise dayandığı, hangi muteber müçtehidin içtihadı olduğu veya hangi reel politiğin rasyonel analizine dayandığı belli değil.

2) “İslam birliği kurulacak ama Türkiye’nin liderliğinde. Başka birileri bu birliğin lideri olamaz.” 11 Nisan 2016’da Nur cemaatlerinden birine ait bir gazetemizde neşredilen bir yazının başlığı şöyleydi: “İttihad-ı İslam’a canımız feda.” Yazı, Lem’alardan yaptığı alıntılarla Üstad Said Nursi’nin Sünnilerle Ehl-i Beyt ve Aleviler arasındaki ihtilafların kaldırılmasını gündeme getiriyordu. Fakat yazının üstünde bir çizgi resim vardı: Bir tesbihin taneleri Yemen, Tunus, Mısır, Libya, Hicaz, Irak, Suriye, Filistin, İran, Lübnan, Kafkaslar, Türkistan, Pakistan şeklinde dağılmış. Ancak imame üzerinde Türk bayrağı var. Yani bu ülkelerin tamamı ipe girip dizilecek ama imame/lider Türkiye olacak.

Bir Arap çıkıp dese ki, “Kardeşim niçin sen liderimiz olacaksın? Senin ne özelliğin var? Bu din bizim havzamızda neş’et etti, bu dinin ilim ve fikir dili Arapça bizim dilimiz, 300 milyon nüfusumuz var, dünyanın bilinen yer altı kaynaklarının yüzde 65’i bizde; Ortadoğu dünyanın kalbi ve biz o kalbiz. Neden sana tabi olayım? Halifeliği geldin gasbettin. Emevilerin ve Abbasilerin halifeliği ne kadar gayrimeşru idiyse seninki de öyleydi.”

Bir İranlı dese ki, “Kardeşim benim 2 bin 500 yıllık geçmişim, harikulade dilim var. Coğrafyam ortak kimlik oluşturmaya yetiyor. İslam Devrimi yaptım, nükleer gücüm ve muazzam yer altı servetim var. Gelenekten hiç kopmayan medreselerim faaliyet halinde, benim 100 yaşındaki mollam iki yabancı dil bilir. Liderlerim müçtehid ya ayetullah ye hüccetülislamdır. Senin fıkıhtan anlayan kaç lider adayın var? Neden sana tabi olayım?” Siz İslamcı Türk milliyetçileri, sizin gibi milliyetçi olan Arab’a ve Fars’a ne diyeceksiniz?

Sakın “devlet geleneği” demeyin. Sizinki de, onlarınki de “modern ulus devlet”tir. Temel hak ve özgürlükler ile İslamiyet’in siyasi idealleri açısından bugünkü Türk devleti Ortadoğu’daki devletlerden hiç farklı değil.

Gelin şöyle diyelim: Hiç değilse AB benzeri bir bölgesel entegrasyon kuralım; İttihad-ı İslam’ın şu veya bu kavimden lideri olmasın; her bir unsur İttihad’ı sırayla yönetsin. Sırası gelince siyahi de Arab’ı, Türk’ü, Fars’ı yönetsin. Liderlik kavimlerin veya milletlerin değil, ümmetindir! İmam/lider de “üm ve ümmet”ten gelmiyor mu?