Ali Bulaç: "Liderlerin İsrail'in Mescid-i Aksa saldırısına tepkisi tümüyle samimiyetsiz ve riyakârca!"

Ali Bulaç: "Liderlerin İsrail'in  Mescid-i Aksa saldırısına tepkisi  tümüyle samimiyetsiz ve riyakârca!"

Zaman yazarı Ali Bulaç, İsrail’in geçtiğimiz Pazar günü Mescid-i Aksa’ya yönelik gerçekleştirmiş olduğu baskını köşesine taşıyarak, “Halkın tepkisi samimi ama çaresiz. Liderlerin ise tümüyle samimiyetsiz ve riyakârca” dedi. Lidelerin İsrail devleti ile “iş tuttuğunu” iddia eden Bulaç “Şimdilik samimi ve sivil tepki vermekten başka yol yok, ta ki minber yapacak bir Nureddin ve minberini hep taşıyacak bir Selahaddin çıkıncaya kadar” dedi.

“İsraillilerin Mescid-i Aksa'ya yönelik bu saldırısının ne ilk, ne son olacağını” iddia eden Bulaç, “İşgal, mülteciler, yerleşimciler ve Kudüs'ün statüsü yanında Mescid-i Aksa, Filistin meselesini Filistinlilerin ve Arapların meselesi olmaktan çıkarıp bütün Müslümanların meselesi haline getirir” ifadelerini kullandı.

Ali Bulaç’ın, Zaman’da “Mescid-i Aksa ve minberi!” başlığıyla yayımlanan (17 Eylül 2015) yazısının tamamı şöyle:

İsrail askerlerinin Yahudilerin Roş Aşana tatili nedeniyle 13 Eylül sabahı Mescid-i Aksa'ya yönelik saldırıları İslam dünyasının genelinde tepkilere yol açtı.

Verilen bilgilere göre mekânın kutsallığını ihlal eden askerler, camiye postallarıyla girmiş, minbere çıkma cür'etini göstermiş, direnen cemaate saldırıp 17 Filistinliyi yaralamışlar.

Hatırlanacağı üzere Mescid-i Aksa'ya 21 Ağustos 1969'da giren Avustralyalı Yahudi Dennis Michael Rohan, Mescid-i Aksa'nın mihrabını ve bin yıllık minberini yakmıştı. En son İsrail askerleri, 2014 Kasım ayında Mescid-i Aksa'yı basarak Filistinlilere saldırmıştı. Saldırı esnasında Mushaflar yerlere atılmış, Aksa'nın kapısı ve camları hasar görmüştü. Birkaç gün öncesindeki saldırıda da yine mescidin içi büyük hasar görmüş bulunmaktadır.

İsraillilerin Mescid-i Aksa'ya bu saldırıları ne ilktir ne son olacaktır. Tabii ki yazının girişinde belirttiğimiz üzere İsrail askerlerinin bu saldırısı büyük tepkilere yol açıyor. Genellikle iki tür tepkiden söz etmek mümkün: Biri resmi düzeyde olanlar, yani hükümet ve devlet başkanlarının verdiği tepkiler; diğeri İslam ülkelerinde halkın ve Filistin sorunu konusunda duyarlı olan grupların tepkileri.

Tepkileri mucib kılan asıl faktör Mescid-i Aksa'nın kendisi. Mescid'in iki anlamı var: İlki, Mescid-i Aksa, bizim ilk kıblemizdir; Efendimiz (sas) ve ashabı 17 ay yüzlerini bu mescide dönerek namaz kılmışlardır. Kur'an-ı Kerim'de ismen zikredilmekte, etrafının mübarek kılındığı belirtilmektedir (17/İsra, 1). Mucizevi Mirac olayında yolculuğun yatay bölümü Mekke-Kudüs, dikey bölümü Mescid-i Aksa-sema güzergâhında cereyan etmiştir. 90 derecelik bir açıya göre, dünyevi boyut ile semavi boyut tam olarak Mescid-i Aksa'da kesişmektedir.

Süleyman aleyhisselamın inşa ettiği Beyt-i Makdis'le bir arada düşünüldüğünde, Mescid-i Aksa bizim için kıyamete kadar kutsal mabed olarak kalacaktır. Yani biz Müslümanlar için Beyt-i Makdis aynı zamanda Mescid-i Aksa'dır ve her iki din mensupları kendi dinlerince bu kutsala iştirak edebilirler. Az ötede bulunan Kıyame Kilisesi ve diğer mekânlar da Hıristiyanların ziyaret ve ibadetlerine açık tutulur ve korunur. Müslümanlar Hz. Ömer'den Osmanlılara kadar bunun pratiğini ortaya koymuşlardır. Muzaffer komutan olarak Kudüs'e giren Selahaddin Eyyubi el Kürdi de aksine işlem yapmamıştır. Şu var ki İsrail devletini kontrol eden Yahudiler, Süleyman Mabedi'nin yeniden inşaını ancak Mescid-i Aksa'yı yıkma şartına bağlamaktadırlar. Bu da, Mescid'e yüklenen ikinci anlamı ortaya çıkarır ki, tamamen siyasi ve askeri bir konu olan Filistin sorununun beşinci konusunu teşkil eder. Yani işgal, mülteciler, yerleşimciler ve Kudüs'ün statüsü yanında Mescid-i Aksa, Filistin meselesini Filistinlilerin ve Arapların meselesi olmaktan çıkarıp bütün Müslümanların meselesi haline getirir.

Bu son saldırıda da, İsrailli askerlerin minbere zarar vermek istemeleri boşuna değildir. Bunun sembolik sebebi var. Anlatıma göre Musul Atabeyi Nureddin, Kudüs fethedileceği zaman Mescid-i Aksa'ya konulmak üzere ahşaptan bir minber yaptırmış. Selahaddin'in ordusu, ince işçiliğin söz konusu olduğu bu sanat harikası minberle birlikte sefere çıkarlarmış. Sonunda Kudüs fethedilince Nureddin'in vasiyeti yerine getirilmiş, minber Mescid'deki yerine konulmuş. 1969'da Yahudi saldırganlar çıkardığı yangınla minberi tahrip etmiş, yerine yenisi yapılıp konulmuş.

Halkın tepkisi samimi ama çaresiz. Liderlerin ise tümüyle samimiyetsiz ve riyakârca. Neredeyse tamamı Mescid-i Aksa için ağlar ama İsrail devletiyle iş tutarlar. Müslümanların liderleri halklarını aldatırlar, palavralarla Filistin meselesini, Kudüs'ü, Mescid-i Aksa'yı sömürürler. Şimdilik samimi ve sivil tepki vermekten başka yol yok, ta ki minber yapacak bir Nureddin ve minberini hep taşıyacak bir Selahaddin çıkıncaya kadar.