Ali Nesin: Kendi ülkemin aptalları ve vahşilerine karşı daha bir toleranslıyım!

Ali Nesin: Kendi ülkemin aptalları ve vahşilerine karşı daha bir toleranslıyım!

Matematikçi Ali Nesin, Türkiye ile Batı’yı kıyaslarken Batı’ya karşı toleransının olmadığını belirterek, “Burası benim ülkem! Kendi ülkemin aptalları ve vahşilerine daha bir toleranslıyım sanırım” dedi.

Kendisi hakkında gelen tepkiler için “Türkiye beni dayanıklı yaptı” diyen Ali Nesin, bugüne kadar hiç CHP oy vermediği belirtip, “AKP’nin Türkiye’de önemli değişiklikler yapacağını anlamıştım. Yaptı da; 80 küsur yıldır başımızda olan bir vesayeti kaldırdı. Yerine yeni bir vesayet geldi. Ama bu vesayet bir seçimle gidebilecek türden bir vesayet” diye konuştu. Nesin, AKP’nin 2023 hedeflerine ilişkin olarak, “Türkiye’nin 2023’te ilk 10 ekonomiye girmek gibi bir hedefi vardı. Bu amaç başlangıçta zor da olsa imkânsız değildi. TÜBİTAK’ın çapsızlığı nedeniyle bu şansı kaçırdık” dedi.

 

Kürt sorunu

 

Kürt sorununun çözümsüz kalmasının sebebi için “Belki de Türkiye Cumhuriyeti’nin hoyratlığı” ifadelerini kullanan Ali Nesin, “Anadil ve özerklik sorunları ancak masada çözülür. Bu sorunlar için dağa çıkılmaz. Bu sorunların çözümü dağda değildir. Bu yüzden PKK’nın varoluş nedenini kaybettiğini düşünüyorum” diye konuştu.

 

“Matematik, Marksist açıdan ekmek kapısı”

 

Şirince’de Matematik Köyü’nün kurulmasının ardından yıllar içinde etraftaki köylere Felsefe ve Sanat Köyü açıldı. Genellikle kuramsal kitaplar çıkaran matematik köyünün kurucusu Ali Nesin, gazeteci Aslıhan Lodi’ye verdiği söyleşilerden oluşan ‘Matematik Köyü’nün Delisi’ adını taşıyan kitapta ‘Korsan Eğitim Vadisi’ adını verdiği ve birbirinden bağımsız farklı alanlarda eğitim veren köylerden oluşan bir yer hayal ettiğini söyledi. Ali Nesin, matematiğin kendisi için anlamının ne olduğu sorusunu “Marksist açıdan bakacak olursak ekmek kapısı! Romantik bir açıdan bakarsak doğanın, evrenin dili, mantığı, özü. Matematik bilmeyen demiyorum, matematiksel düşünemeyen bir nevi köledir, başına geleceklerin, onun yerine düşünenlerin kölesidir” diye cevapladı.

Habertürk’ten Gülenay Börekçi’nin Ali Nesin ile yaptığı yazılı şöyle:

- Ali Bey, Aziz Nesin’i, rüyalarınızda görüp ölmemiş gibi hissederek sevindiğiniz “babanızı” anlatır mısınız?

Kimi zaman sağ olmasına şaşırıyorum. “Sen ölmemiş miydin?” diyorum. “Ben de ölecek göz var mı?” gibilerinden bir yanıt veriyor. Kimi zaman da yarı sağ yarı ölü görüyorum, zor yaşıyor. Ama çoğu zaman hayattaki gibi görüyorum. Yanımda oturuyor, o bir masada ben bir masada çalışıyoruz. Ya da ona bir soru soruyorum. Daha 2 gün önce gördüm. Sadece vardı, o kadar, yanımdaydı. Her seferinde müthiş bir mutlulukla uyanıyorum. Birkaç gün sürüyor bu mutluluk. Acaba kendimi, babamı rüyamda görmeye eğitebilir miyim? Küçükken yapardım böyle şeyler. Uyumadan önce rüyamda neler göreceğime karar verirdim ve o rüyayı da görürdüm. Zamanla bu yeteneğim köreldi!

Ali Nesin (ortada) ağabeyi Ateş Nesin ve arkada, babası Aziz Nesin ile.

-“Hayatımın en âşık ve bohem döneminde bile, gece-gündüz matematik çalışıyordum” diyorsunuz. Matematikle ilk karşılaşmanızı hatırlıyor musunuz?

Basit geometri ve aritmetikle herkes gibi okul öncesi ve okul yıllarımda karşılaştım. Ama “araştırma” sayılabilecek ilk uzun soluklu problemimi 10 yaşlarındayken çözdüm. Biri, bir iskambil kâğıdı oyunu göstermişti. Hilesi hurdası, üçkâğıdı, el çabukluğu filan yoktu. Belli ki bir mantık işiydi. Yemedim içmedim 1 hafta odama kapandım ve oyunun nasıl olduğunu anladım. İkinci ciddi karşılaşmam 1-2 yıl sonra oldu. Bir ağabeyim bana tümevarımla kanıtı anlattı; hayran kaldım.

-Matematiğin hayatınızdaki anlamı ne?

Marksist açıdan bakacak olursak ekmek kapısı! Daha romantik bir açıdan bakarsak doğanın, evrenin dili, mantığı, özü.

-Belki haberimiz yok ama matematiğin herhalde hepimizin hayatında bir önemi var...

Aklın olduğu her yerde matematik vardır. Matematik yoksa, akıl da belli bir düzen de yok demektir. Öngörülebilecek, belli bir düzen içinde tekrarlanan her olayın ardında bir matematik olduğu gibi, kaosun ardında da bir matematik vardır. Matematikle anlaşılamayan sorunları felsefeyle anlamaya çalışırsınız. Felsefe de yetmiyorsa sanat devreye girer. Matematik bilmeyen demiyorum, matematiksel düşünemeyen bir nevi köledir, başına geleceklerin, onun yerine düşünenlerin kölesidir. Çaresizdir. Çözümsüzdür.

-Matematiği feda edebileceğiniz ne var?

Yani matematik yerine tercih edebileceğim bir başka uğraş alanı mı? Yok. Ama ikinci seçenek olarak ressam ya da çapkın bir kumarbaz olabilirdim galiba.

-Kadınlar konusunda neden iyi değilsiniz?

Hangisi söyledi?

-Sizden okudum. Gençken ısınacak odun için ağaç keseceğiniz yerde metruk evlerin kapısını, çerçevesini söküp yaktığınızı anlatıyor, “Böyle çok ev bitirdik” diyorsunuz. Herkesin hayatında bu tür nefis hikâyeler mevcut mudur, yoksa siz mi şanslıydınız?

Herkesin hayatı ilginçtir herhalde. Hem iç dünyası hem de yaşadıkları, gördükleri, düşündükleri... Ama benim hayatım pek o kadar hareketli geçmedi. Hep kalem kâğıtlaydım.

- “Sisteme karşı koymak gibi bir amacım hiç olmadı ama hayatımın amacını gerçekleştirmeme imkân tanımıyorsa, sistem mistem dinlemem.” Bu anarşist ruhunuzu kimden aldınız?

Hocam geldi Matematik Köyü’ne. Yaptığımız harikaları gördü. Ruhsatsız yapıldığını öğrenince, “Sen zaten hep istediğini yaptın!” dedi. Eğer sonunda ölüm ya da işkence filan yoksa kimse bana istemediğim bir şeyi özgür irademle yaptıramaz. Ergenlikte başladı bu. Okulu da bu nedenden hiç sevmedim. Üniversitede bile derslere pek girmezdim.

-Büyük bir rüyanız var. Eğitim Vadisi hayalinizi anlatır mısınız?

Kocaman bir vadi. Küçüklü büyüklü onlarca köy. Her biri bir başka eğitim konusunda hizmet veren ve her biri bağımsız. Konusunda uzman biri tarafından yönetilen. “Korsan eğitim vadisi” diyorum ben. Muhteşem olur. Ama bunu yapmaya kişilerin gücü yetmez. Arkasında ya bir endüstri ya da devlet olmalı. Nerede bizde bu akıl?

-Yine bir cümle, kitaptan... “Burası benim evimdi, aptallar benim aptallarımdı, cahiller benim cahillerimdi! Yurtdışındaki salaklar umurumda olmazken Türkiye’dekilere kâh üzülüyor, kâh kızıyordum.”

Tabii öyle. Hep öyle değil midir? Elâlemin çocuğunun yaptığı haylazlıklar pek umurunda olmaz ama kendi çocuğunun yaptığı haylazlıkları canında hissedersin. Burası da benim ülkem; sorunlarını iliğimde hissediyorum.

 

“Türkiye beni dayanıklı yaptı”

 

“Her zaman bu kadar dayanıklı değildim. Türkiye beni dayanıklı yaptı. Artık sataşmalar umurumda bile değil, başta çok üzüyordu. Özellikle beni babamla karşılaştırdıklarında; ama şimdi alıştım. Ve bu karşılaştırmayı yapanlarda pek beyin kırıntısı olmadığını anladım. Zaten çoğunluk, zamanla fikir değiştiriyor, beni haklı buluyor, haklı bulmasa da fikir ayrılığına alışıyor. Bir de tabii somut bir şeyler yapıyorum. İnsanlar bunu çok umursuyor. Yani meyhane köşelerinde söylev çekerek vatan kurtarmıyorum, gençler için elimi taşın altına sokuyorum. Bu da beni bir nebze de olsa affetmelerini sağlıyor herhalde. Ta çocukluğumdan tanıştığım, bildiğim insanlar; ağabey, amca dediğim kişiler selam vermez oldu, kimisi televizyonlarda aleyhime bas bas bağırdı. Üzücü tabii. İnsanın geçmişinden bir parça kopuyor.”

 

“Sosyal medya bazı kişiler için büyük özgürlük kapısı”

 

“Artık herkes sosyal medyada bir şeyler okuyor, bir şeyler yazıyor, hatta tartışıyor, kavga ediyor. Okullarda görmedikleri tartışma kültürünü sosyal medyada öğreniyor, farklı düşüncelerle tanışıyorlar; çok önemli bence. Ayrıca sosyal medyada anonim olunabilir. Bu da mahalle baskısı altında olan kişiler için büyük özgürlük kapısı. İnternetteki bilgi kaynakları var bir de; kitaplar, ansiklopediler, ücretsiz erişebileceğiniz web siteleri... Babamın ya da benim yetiştiğim ortamla bugün aynı mı? Tabii henüz tartışma adabını öğrenmemiz için çok erken, ama yavaş yavaş yerleşecek. Ben daha çok kışkırtıcı şeyler yazıyorum. Bir nevi diyalektik dersi oluyor. Çok nadir olarak birilerini engelliyorum. Daha dün bir eşek sıpası bana ‘Yavşak’ demiş! Dokunmadım, duruyor yorumu.”

“Burası benim ülkem batıya bayıldığım söylenemez”

 

“Çok uzun yıllar kaldım yurtdışında ama Türkiye’den hiç kopmadım. Kendimi hiç oralı hissetmedim. Türkiye’de de kendimi çok rahat hissetmiyordum ama sonuçta hayat Türkiye’de anlam buluyordu benim için. Bir de Batı’da sistem çok oturmuş. Herhangi bir değişiklik yapmak mümkün değil. Yetiştirdiğim öğrenciler CIA’de, FBI’da, orduda görev alıyorlar ya da kapitalizme ve emperyalizme hizmet ediyorlar. Birey çok güçsüz Batı’da. Ayrıca burası benim ülkem! Kendi ülkemin aptalları ve vahşilerine daha bir toleranslıyım sanırım. Fransa ya da Amerika’dakilere de dayanamıyorum. Batı ekolünden miyim gerçekten? Bir nebze öyle. Ama Batı’ya bayıldığım söylenemez. Bir gün bir Fransız bürokratına ‘Siz şairlerinizi, ressamlarınızı, yazarlarınızı hak etmiyorsunuz!’ diye bağırmıştım. Batı’nın yetiştirdiği büyük insanlar önünde şapka çıkarmamak mümkün değil. Muhteşem bir kültür ve birikim. Halkı için aynı hayranlığı beslediğimi söyleyemeyeceğim.”

 

“Bir oğul, babası öldükten sonra büyüyor”

 

“Babam hep masallar anlatırdı. O kadar güzel anlatırdı ki... Aynı masalı kırk defa dinlemekten sıkılmazdık. Babamdan dinleyince, en basit konunun bile büyüsüne kapılırdınız. Ama çok zamanı yoktu; hep para kazanmak zorundaydı, çalışmalıydı, sürekli de çalışıyordu zaten. Geceleri ona yalvarırdık ‘Bize masal anlat’ diye, dayanamaz anlatırdı.”

“Hayatımda kendimi yanında en rahat hissettiğim kişi babamdır. Beni anlar, kusurlarımı bağışlar, beni koşulsuz sever... Daha ne olsun? Öldüğünde hayatımda büyük bir boşluk oldu. Ölümünü hâlâ tam olarak kabullenmiş olduğumu söyleyemem. Ama galiba bir oğul, babası öldükten sonra gerçek anlamda büyüyor. Babam öldükten sonra kendimi yalnız ve savunmasız hissettim. Kendi başıma kalmıştım. Artık düşüncelerine güvendiğim, en uçuk düşüncelerimi sınadığım, her türlü sorunun üstesinden gelen kişi yoktu.”

 

“Kumardan öte, kendini kaybetme isteği”

 

“İsviçre’ye gideceğim günün arifesinde babam beni odasına çağırdı. Uzun, çok uzun bir konuşma yaptı. Benim matematiksel bir kafamın olduğunu, bu tür insanların kendi deneyimine göre çok tutkulu olduklarını, bir tutku için hayatlarını ziyan edebileceklerini söyledi, bu konuda beni uyardı. Kadın, içki, kumar ama en önemlisi uyuşturucu. Uzun uzun hapishanede tanıdığı müptelalardan söz etti. Çok etkilendim. Ve gerçekten dikkatli oldum. İki defa Las Vegas’a kumar oynamaya gittim mesela, ama yanıma kaybedebileceğim kadar para alıp cüzdanımı karıma teslim ettim. Uyuşturucu da kullandım gençliğimde birkaç defa, o zamanlar kullanmayan mı vardı, ama hep dikkatliydim. Doktora öğrencisiyken Amerika’da zengin işadamlarıyla poker ve tavla oynadım. Genelde kazanırdım ama çok dikkatli oynardım. Ve pek sık oynamamaya dikkat ederdim. Benimkisi kumardan öte, kendini kaybetme isteği. Kendimi bir dünyada kaybetmekten çok hoşlanıyorum. Bu dünya zihinsel olsun da ne olursa olsun. Saçma sapan bir bilgisayar oyunu olabileceği gibi, kumar da olabilir, dünyada kimsenin çözemediği bir matematik problemi de. O dünyadan büyük bir haz alıyorum. Başka hiçbir şeye değişmem.”

Aziz Nesin’in mektubu

 

“Oğlum bana akıl vermeye kalkıyor diye kızacak enayi babalardan değilim çok şükür. Oğullarımın aklını gereksindiğim zamanlarım da olur elbet. Kendisini dünyanın en akıllısı sananlar, dünyanın en aptallarıdır. Benim de elbet göremediğim eksiklerim, yanılgılarım, yanlışlarım vardır. Oğlum, 25 yıllık evliliğimde 25 saat mutlu olmadım, müthiş işkenceler çektim. Evet başka kimse dayanamaz, katlanamazdı. Belki birbirimize göre eş değildik ama annen kime göre, hangi erkeğe göre eş olabilirdi ki? Benim bildiğim dünyanın en şanslı kadınıymış. Bunu kendisine çok söyledim, çok anlattım. Oğlum iyi koca oldum, iyi eş oldum, iyi arkadaş oldum ve aslında iyi, çok iyi insanım. Kendimi övmek için söylemiyorum ama böyle. Hep veren insanım. Ne yazık ki, ben bu işi beceremedim. Siz oğullarımın evliliği başarmanızı diliyorum. Bizim kitabımızda ihanet yoktur. Çok söylendiği gibi, benim bütün başarısızlığıma karşın, evlilik modası geçmiş bir kurum değildir. Karınıza hiç ihanet etmeyin. Bu yüzden hep ‘Sizden çok genç kızla evlenin’ deyip durmuştum. Çoğunlukla kadın erkekten önce yaşlanıyor. Karınızdan bıkıp ona ihanet etmenizi istemiyorum. Ben etmedim hiç. Yaşamıma başka kadın girdiyse, buna zorunluydum, artık annen benim eşim değildi. Nikâhın yetmediğini hep anlattım...”

 

“Osmanlıca büyük zenginlik”

 

“Osmanlıca öğrenmeye babamın elyazmalarını, vakıf arşivindeki günlüklerini çözebilmek için başladım. Elifba kitabını alıp birkaç günde çat pat okuyabilir duruma geldim. Bir kelime okuduğumda sevinçten dans ediyordum. Bu mücadele 1 ay sürdü. Giderek hızlandım. Ama şimdi zorlanıyorum. Okumaya okumaya körleşiyor insan. Herkese de öneririm. Büyük zenginlik.”

 

“İyi öğretmen olmak için çocukları sevmek lazım”

 

“24 yaşımdan sonra hep sevdiğim işi yaptım ve bunun için insanlar bana para verdi! Mutlu bir hayatım olduğunu söyleyebilirim. İyi öğretmen olmak için de çocukları çok sevmek lazım.”

“Devlet okulu öğrencilerinin çok daha iyi yetiştiğini gözlemliyorum. Özellikle taşradan geliyorlarsa. Daha ciddi, olgun, saygılılar; birbirleriyle iletişimleri daha sağlıklı. Anlamaya çalışıyorlar, inatçılar, başarmak istiyorlar. Onlara ders vermek bana daha fazla haz veriyor.”

“Eğitim sisteminin sürekli değişmesini doğal buluyorum. Çünkü eğitim daima dinamik olmak zorundadır; ihtiyaçlar sürekli gelişiyor. Ama bu değişimde iki sorun var: Yeni müfredata hazırlıksız yakalanan, kendilerini yenileme fırsatı bulamayan ya da bununla uğraşmayan yetersiz öğretmenler ve söz konusu değişimlerin çoğunlukla iyi ve çağa uyumlu olmaması. Türkiye’nin 2023’te ilk 10 ekonomiye girmek gibi bir hedefi vardı. Bu amaç başlangıçta zor da olsa imkânsız değildi. TÜBİTAK’ın çapsızlığı nedeniyle bu şansı kaçırdık. Halbuki temel bilimler olmadan sanayi ancak gelişmiş ülkeleri taklit edebilir.”

 

“PKK varoluş nedenini kaybetti”

 

“Kürt sorunu konusunda AKP büyük atılım yaptı. Artık Kürtçe serbest. Kitaplar, dergiler çıkıyor, televizyon kanalları var. İnsanlar çocuklarına Kürtçe ad verebiliyorlar, mahkemelerde Kürtçe konuşulabiliyor, değişen köy ve kasaba adları tekrar eski adlarına dönüyor. Bütün bunlar AKP’nin hamleleri ve tabii ki Kürt hareketi sayesinde. Kürtlerin tek bir sorunu kaldı: Kürtçenin anadil olarak Anayasa’da tanınması. Bir de özerklik sorunu var ama o sorun sadece Kürtlerin değil, tüm Türkiye’nin sorunu. Ayrıca anadil ve özerklik sorunları ancak masada çözülür. Bu sorunlar için dağa çıkılmaz. Bu sorunların çözümü dağda değildir. Bu yüzden PKK’nın varoluş nedenini kaybettiğini düşünüyorum. Belki nedeni Türkiye Cumhuriyeti’nin hoyratlığı. Eğer Türkiye Cumhuriyeti ve Kürt hareketi masaya oturmayı kabul ederlerse, Türkiye’nin pek yakın bir gelecekte Kürt sorunu diye bir sorununun kalmayacağına inanıyorum.”

 

“AKP'nin Türkiye’de önemli değişikler yapacağını anlamıştım”

 

“Ben hep sol partilere oy verdim, ulusal değil, özgürlükçü sol partilere. CHP’ye de hiç oy vermedim. Yani ‘yararlı oy’ ilkesine hiç uymadım. Ama AKP’nin Türkiye’de önemli değişiklikler yapacağını anlamıştım. Yaptı da; 80 küsur yıldır başımızda olan bir vesayeti kaldırdı. Şimdi yerine yeni bir vesayet geldi. Doğru. Ama bu vesayet bir seçimle gidebilecek türden bir vesayet. Oysa daha önceki vesayetten seçimle kurtulmak mümkün değildi. Bunu göz ardı etmemek lazım. Bu vesayet seçimle ve ömürle sınırlı. Dolayısıyla bunu büyük bir gelişme olarak görüyorum.”