Alman medyasında NSU hesaplaşması

Alman medyasında NSU hesaplaşması

Otto Brenner Vakfı'nın üç üniversitenin desteği ile yaptığı araştırma 2000 yılında Nasyonay Sosyalist Yeraltı (NSU) örgütünün ilk kurbanı Enver Şimşek'in ölümünden başlayarak 2011 Kasım'ına kadarki dönemi kapsıyor. Yani NSU terör hücresi ortaya çıkmadan önceki dönemi. Araştırmada bu süre içinde Alman medyasında NSU cinayetleriyle ilgili yer alan 300'den fazla Almanca ve Türkçe metin ile 290 fotoğraf mercek altına alındı.

Araştırmada, 'metinler yazılırken arka planda nasıl bir düşüncenin olduğu' sorusuna yanıt arandı. Sonuçlara göre birkaç istisna dışında medyadaki haberlerde büyük oranda emniyet birimlerinin ya da yetkililerin yaptığı açıklamaların, ifadelerin sorgulanmaksızın bire bir kullanıldığı dikkat çekti. Yani medya, haberlerinde zanlılarla ilgili spekülasyonlar yaparak, kurbanların dışlanmasına ve kurban yakınlarının damgalanmasına neden oldu.

Otto Brenner Vakfı Başkanı Jupp Legrand'a göre NSU cinayetleri konusunda sadece resmi birimler 10 yıldan fazla bir süre yanlış yönde araştırmalar yapmakla kalmadı, medya da yıllar yılı cinayetleri kendisine verilen bilgileri sorgulamadan, eleştirel yaklaşmadan bire bir kullanarak haber yaptı.

Yarattığı sonuçlar

Peki medyanın cinayetler için sık sık 'döner cinayetleri' tanımını kullanması ya da cinayetlerin iç hesaplaşma olduğuna yönelik haber tarzı ne gibi sonuçlara yol açtı? Araştırmayı yapan ekipten Duisburg-Essen Üniversitesi'nden Dr. Derya Gür-Şeker, Batı Alman Radyo - Televizyon Kurumu WDR'in Türkçe yayını Köln Radyosu'na verdiği demeçte, bu soruyu şöyle yanıtladı:

"Sonuçlar çok kötü. Çünkü Türk ve Yunan kurbanlar bu haberler ve bakış açısından dolayı kurban değil, suçlu ya da zanlı gibi medyaya yansıdı. Araştırdığımız metinlerde 'döner cinayeti', 'kumar borcu' 'mafya bağlantısı' gibi kelimelerin sistematik olarak haberlere yansıdığını gördük.'

Dr. Derya Gür-Şeker, 2011'de NSU terör hücresi ortaya çıkarıldıktan sonra araştırma çerçevesinde konuştukları gazetecilerle tekrar bir araya geldiklerini belirtiyor. Gür-Şeker gazetecilerin büyük bölümünün, önyargılı haber yaptığını teslim ettiğini vurguluyor:

"Proje sadece 2011'e kadarki dönemi kapsamıyor. 2011 Kasımı sonrasında gazetecilerle konuştuk. Gazeteciler yazdıklarının farkına vardığını söyledi. 'Döner cinayetleri' kelimesini kullanmalarının yanlış olduğunun farkına vardığını dile getirdiler. Bir diğer kesim ise -isimlerini vermek istemediler- beliri bir ön yargı ile haberlerini yaptıklarını ifade etti ve bunun değişmesi gerektiğini vurguladı. Alman gazetecilerin çoğu bu önyargılı bakış açısını ancak kendilerinin değişmesiyle engelleyebileceklerini söylediler. Ama diğer yandan yabancı kökenli gazetecilerin alman medyası için ne kadar önemli olduğunu vurguladılar. Yani yabancı kökenli, Türk, Arap ya da Yunan kökenli gazetecilerin yetiştirilmesi gerektiğini."

"Mağdurlarla konuşamıyorlar"

Derya Gür-Şeker, buna örnek olarak Köln'ün Türk dükkanları ile ünlü, 2004'de NSU tarafından çivili bomba saldırısının düzenlendiği Keup Caddesi'ni örnek olarak veriyor. Gür-Şeker buraya haber yapmaya giden Alman gazetecilerin başka bir haber dili kullandığını ve Almanca bilmeyen, kurban ya da mağdurlarla konuşamadığını, dolayısıyla bu durumun yapılan haberlere de yansıdığını hatırlatıyor.