Alman ordusunun 2040 yılı için felaket senaryoları

Alman ordusunun 2040 yılı için felaket senaryoları

Alman Savunma Bakanlığı’nın talebiyle hazırlanan ve Der Spiegel Dergisi’nin ortaya çıkardığı “Stratejik Öngörü 2040“ adlı araştırma, gelecekte karşılaşılabilecek tehditleri öngörebilmek ve Alman ordusunun bunlara hazırlıklı olması hedefini taşıyor.

Federal Alman Ordusu tarihinde ilk olma niteliğini taşıyan 120 sayfalık araştırmada stratejistler, küresel siyasi, ekonomik ve sosyal gelişmelerin, savunma politikalarını nasıl etkileyebileceğini ele alıyor.

Rapor, ordunun gelecek yıllara ilişkin planlamaları, işbirliği faaliyetleri ve silahlanma programları açısından büyük önem taşıyor.

Alman Dış İlişkiler Konseyi (DGAP) savunma uzmanı Dr. Christian Mölling, DW Türkçe’ye yaptığı değerlendirmede, yaklaşık 180 bin asker ve 60 bin sivilin görev yaptığı Alman Ordusu‘nun bu tür çalışmalar yapmasının son derece doğal ve aslında zaruri olduğunu söyledi.

Orduda basit bir askeri teçhizatın kullanılmaya başlanmasının bile en az yirmi yıllık bir çalışmaya dayandığına işaret eden Mölling, geleceğe ilişkin tehlike ve tehditlerin önceden hesaplanmasının şart olduğunu, belirlenecek olası senaryolar ışığında askeri yeteneklerin geliştirilmesi gerektiğini vurguladı.

Güvenliği etkileyecek yeni trendler

Savunma Bakanlığı araştırmasında yakın gelecekte mülteci akınlarının, güvenlik açısından büyük önem taşıyacağı vurgulanıyor.

Araştırmaya göre, bireylerin kendilerini giderek daha fazla etnik, dini ya da bölgesel kimliklerle özdeşleştirmesi, ulus devlete aidiyet duygusunun zayıflamaya devam etmesi bekleniyor.

Uluslararası politikada devlet dışı aktörlerin etkisinin artamaya devam edeceği, Batılı olmayan ülkelerin gerek ekonomik gerekse siyasi olarak daha fazla ağırlığının olacağı tahmin ediliyor.

Araştırmada, gelişmiş Batılı ülkelerde dijitalleşmenin daha da yaygınlık kazanmasıyla bu toplumların, siber saldırılara ve manipülasyonlara daha fazla açık hale geleceği vurgulanıyor.

Geleceğe ilişkin 6 farklı senaryo

Araştırmacılar geleceğe ilişkin trendler ile beklenen tehlikeleri bir araya getirecek, 2040’da karşı karşıya kalınması muhtemel 6 farklı senaryoya raporda yer verdi. Bunlardan ilk üçü, Batı açısından istikrarlı bir resim ortaya koyarken, diğer üç senaryo büyük risklere ve büyük değişimlere işaret ediyor.

Almanya açısından en kötü durum senaryosu, AB’den daha fazla üye ülkenin ayrılması ve AB’nin parçalanması, Avrupa’nın birçok alanda küresel rekabet gücünü kaybetmesi, uluslararası düzenin erozyona uğraması, küreselleşme sürecinin son bulması gibi gelişmeleri içeriyor.

“AB’nin çöküşü bugünkü Almanya’nın sonu olur”

Dr. Mölling, “AB’nin, Batı’nın çöküşü, Almanya’nın bugünkü halinin de son bulacağı anlamına gelir” tespitini yaparken, değerlendirmesini şöyle sürdürdü:

“Almanya’nın devlet yapılanmasının tamamı Almanya’nın Avrupa’ya entegre olması üzerine inşa edildi. AB, Almanya’nın siyasal ve toplumsal DNA’sını oluşturuyor. Çünkü AB ve hatta NATO temelde 'Almanya nerede durmalı' şeklindeki tarihsel soruya, ‘eski ruhların yeniden canlanmasını nasıl önleriz’ sorusuna yanıt mahiyetinde kuruldular, Almanya’nın yalnız durmamasını temin etmek için kuruldular.”

AB’nin parçalanması nasıl önlenebilir?

Almanya’nın AB’nin parçalanması gibi bir senaryoyu kesinlikle arzu etmediğini, ancak bunun için ciddi adımlar atması gerektiğini vurgulayan Dr. Mölling, şu değerlendirmeyi yaptı:

“Almanya AB’nin muhafazasını sağlamaya odaklanacaktır çünkü bu birlikte Almanya’nın siyasi kimliği yer almaktadır. Bunun için Avrupa’da refahın adil paylaşımı için finansman sağlanması konusunda tavizler vermek zorunda. Bu noktada, pek çok Avrupa ülkesinin Almanya’dan beklentileri ile siyasetçilerin Alman halkına söyledikleri arasında bir fark, gerilim var. Siyasetçilerin Alman halkına, AB’nin birliğinin muhafazası için masaya daha fazla para konulmasının gerekli olacağını söylemeleri gerekecek.”

Batı-Doğu rekabeti derinleşebilir

“Stratejik Öngörü 2040“ araştırmasında mercek altına alınan bir diğer senaryo, Soğuk Savaş’tan 50 yıl sonra dünyanın yeniden iki kutuplu bir düzene evrilmesini, bir tarafta ABD ve Avrupa, diğer tarafta Çin ve Rusya’nın olduğu kutuplar arasında rekabetin daha da artmasını öngörüyor.

Doğal kaynaklar üzerinde rekabet artmış olsa da iki taraf arasında ticaretin sürüyor olması nedeniyle silahlı çatışmalar önlenebiliyor. Ama Batı ile Doğu gerilimi, iki blok arasında siyasi ve kültürel yabancılaşma artıyor.

Sabancı Üniversitesi İstanbul Politikalar Merkezi’nde (IPM) araştırmalarını sürdüren Alman savunma uzmanı Magdalena Kircher, araştırmadaki en kötü durum senaryolarının çatışmaları önleyebilecek ya da en azından tırmanmasını önleyecek nitelikteki kurumların erozyona uğraması, bu nedenle de düzensizliğin baş gösterdiği süreçlerin yaşanması olasılığına işaret ettiğine dikkat çekerken şunları kaydetti:

“Kanımca Almanya sadece ‘en kötüye hazırlıklı olma’ konusuna yoğunlaşmamalı, sorunları azaltabilecek, çözüm getirebilecek nitelikteki kurumların güçlendirilmesi ve iyileştirilmesine de odaklanmalıdır.”

Alman uzman, bugüne kadar uluslararası hukukun önemine vurgu yapan, kurallar zemininde bir düzeni savunan Almanya’nın bu politikasını sürdürmesi, Rusya, Çin ve yükselen diğer güçlerin yeni uluslararası politika süreçlerine daha fazla dâhil edilmesini desteklemesi gerektiğini kaydetti.

Bu yolla uluslararası ilişkilerde daha geniş mutabakata dayalı düzenlerin inşa edilebileceğine, kutuplaşmanın önlenebileceğine vurgu yapan Kirchner, “Rusya ve Çin iklim ve uzay gibi yeni düzenlerin inşa edilmesi süreçlerine, oluşturulacak kurumlara dâhil edilmeli. Bu yolla inşa edilmesi mümkün olan en geniş mutabakat sağlanabilir” dedi.

Türkiye ile çetin bir gelecek

Alman ordusunun “Stratejik Öngörü 2040” raporundaki senaryolar güvenlik konularında büyük ağırlığı olan Türkiye ile gelecekte işbirliğinin ne şekilde gelişeceğine dair birçok soruyu da gündeme getiriyor.

DGAP uzmanı Mölling, Türkiye’nin Almanya’nın güvenlik politikalarında büyük önem taşıdığını vurgulamakla birlikte, şu değerlendirmeyi aktardı:

“Ortadoğu’daki gelişmelerin Almanya’yı doğrudan etkileyebildiğini Suriye örneğinde gördük. Türkiye ile birlikte yapıcı bir şekilde işbirliği yapılması gayet tabii ki önem taşıyor. Ama ne yazık ki ne Almanya ne de AB, gerek Türkiye ile gerekse İran, Suudi Arabistan, ABD ve bir ölçüde Birleşik Krallık gibi diğer zorlu ülkelerle, etkin bir işbirliği yapmanın, birlikte çalışmanın yollarını bulabilmiş değil.”

Güncel gerilim sürerse işbirliği zor

Savunma uzmanı Kirchner de, Türkiye’nin hem Karadeniz ve Akdeniz’deki sınırları nedeniyle enerji güvenliği açısından hem de terör ve düzensiz göçün önlenmesi bakımından kilit öneme sahip olduğunu ancak Ankara’nın son dönemde bazı müttefikleriyle yaşadığı gerginliklerin, işbirliğinin gerilemesine yol açtığını söyledi.

Türkiye’nin, NATO’nun faaliyetlerini tamamlayan ve siyasi entegrasyon niteliği taşıyan Avrupa Güvenlik ve Savunma Politikaları’na Balkanlar’da, IŞİD’e karşı Suriye ve Irak’ta yürütülen operasyonlarda, yabancı savaşçılarla mücadelede önemli katkılar sunduğuna dikkat çeken Kirchner, şu değerlendirmeyi yaptı:

“Türkiye’nin son dönemde Almanya ile İncirlik’te olduğu gibi ya da Avusturya ve Kıbrıs gibi bazı AB üyesi ülkelerle ikili ilişkilerinde yaşadığı sorunların, savunma alanındaki işbirliğini olumsuz etkilediğini gördük. Bunların bir kısmı geçici olabilir. Ama eğer bunlar aşılamazsa, istihbarat paylaşımı, savunma planlamalarında işbirliği ve silah temini gibi alanlarda zaten hâlihazırda yaşanan sıkıntıların çözülmesi çok zor olacaktır. Ürdün gibi kurumsallaşmış ilişkilerin olmadığı partnerlerin, geleneksel müttefik Türkiye’den daha çok güvenilir olarak değerlendirildiği senaryo zaten geçtiğimiz aylarda gerçek oldu.”

Değer Akal

© Deutsche Welle Türkçe