Almanya’da 2000-2007 yılları arasında 8'i Türk 10 kişiyi öldüren Neo-Nazi terör hücresi NSU’nun tehlikeli bir ‘terör grubu’ olduğu, 2000 yılında, Alman iç istihbaratı tarafından tespit edildiği ortaya çıktı. Alman 1’inci devlet kanalı ARD, istihbarat birimlerinin 13 yıl önce, Neo-Nazi grubun faaliyetlerinin bir "terör grubunu" andırdığını ve çok ciddi suç eylemlerine girişebileceğini tespit etti. Devlet kanalı, Saksonya Eyaleti’nin Anayasayı Koruma Teşkilatı tarafından hazırlanan 28 Nisan 2000 tarihli çok gizli belgede, 3 kişilik grup ve destekçilerinin isimleri sıralanırken, eyaletin o dönemdeki İçişleri Bakanı Klaus Hardraht ve diğer yetkililerden, şüpheliler hakkında gizli telefon dinlemesi ve izleme yapılması talep edildiğini bildirdi.
Neo-Nazi grubun daha bu tarihte iç istihbarat tarafından terör grubu olarak sınıflandırılmış olmasının, yeni soru işaretlerini beraberinde getirdiği ifade edildi. Bu önemli uyarıya rağmen, güvenlik birimlerinin yıllar boyunca etkili bir takip yapmaması, muhbirlerin şüphelilerle temasta olmasına rağmen bunların yakalanamamasının, farklı eyaletlerdeki güvenlik ve istihbarat birimleri arasındaki koordinasyonsuzluk, NSU skandalının boyutlarını daha da artırdığı ifade edildi.
NSU’nun ilk cinayetini, Saksonya Eyaleti’nin Anayasayı Koruma Teşkilatı tarafından yapıldığı belirtilen uyarıdan birkaç ay sonra, 9 Eylül 2000 tarihinde Nürnberg’de çiçekçilik yapan Enver Şimşek’i öldürerek işlediği belirtildi. Alman yayın kuruluşu DW, NSU araştırma komisyonu uzmanlarından Hajo Funke’nin, güvenlik birimlerinin büyük ihmalleri bulunduğunu, 13 yıl önce çok daha ciddi hareket edilmiş olması halinde cinayetlerin önlenmiş olabileceğini kaydetti.
Neo-Nazi grubun üyeleri, yıllarca sahte kimliklerle kaçak olarak yaşarken, güvenlik birimleri göçmenleri hedef alan cinayetler ile bu grup arasında herhangi bir ilişki kuramadı. 2000-2007 yılları arasında işlenen cinayetler ve bombalama olaylarının soruşturmalarında güvenlik birimleri, cinayetlerin Türk çeteler, uyuşturucu çeteleri ya da kurban ailelerin yakınları tarafından işlenmiş olabileceği şüphesi üzerinde durmuştu.
NSU soruşturması kapsamında gün yüzüne çıkan yeni belgeler, güvenlik birimlerinin yıllar boyunca aşırı sağ tehlikesini, yeterince ciddiye almadığını gösterirken, istihbarat birimleri tarafından kullanılan muhbirlerin de çift taraflı olarak çalışmış oldukları şüphesini artırıyor.
Neo-Nazi cinayetleri, 2011 yılı Kasım ayında, NSU üyelerinden Uwe Böhnhardt ile Uwe Mundlos’un bir banka soygununu sonrasında, polis tarafından yakalanmak üzereyken kiraladıkları karavanda intihar etmeleri ve NSU hücresinin diğer üyesi Beate Zschäpe’nin kaldıkları evi ateşe vermesinin ardından aydınlatılabilmişti. Cinayetlerde kullanılan silah, bu evin enkazında bulunmuştu.
Münih Eyalet Yüksek Mahkemesi’nde devam eden davada Beate Zschäpe ile birlikte cinayetlerde kullanılan silahı temin eden ve gruba yıllar boyunca destek veren 4 zanlı da yargılanıyor.
NSU’nun eylemleri ve bağlantıları hakkında birçok soru yanıt beklerken, davanın bir numaralı sanığı olan Zschäpe, ifade vermeyi reddediyor ve susma hakkını kullanıyor.