Almanya'da sığınmacı düşmanlığı artıyor

Almanya'da sığınmacı düşmanlığı artıyor

Kendisi de İran’dan 1995 yılında Almanya’ya iltica etmiş eski helikopter pilotu Ali Muradi, şu an Saksonya eyaletinde Mülteci Konseyi İdari Müdürü. Libyalı sığınmacı bir kadının yaşadıklarını şöyle aktarıyor:

“Üç çocuklu Libyalı bir kadın bana başvurdu ve Hoyerswerda’da iki kez ezilme tehlikesi yaşadığını, çocuk arabasıyla kaldırımda giderken üzerine otomobil sürüldüğünü anlattı. Polis, çocuklara hergün okula giderken eskortluk yapmayı teklif etmiş. Ama aile artık orada kalmak istemiyordu. Mülteciler Konseyi yardım etti ve Chemnitz’de kalacakları yer ayarlandı.”

Muradi, benzer hikayelerin giderek arttığını 90’lı yılların başında yaşananları hatırlattığını belirtiyor. 1991 yılında Hoyerswerda kentindeki saldırılarda 30 sığınmacı yaralanmış, 1992 yılında Rostock-Lichtenhagen’da bir sığınmacı yurdu bölge sakinlerinin alkışları eşliğinde ateşe verilmişti.

Gösteri ve saldırılar artıyor

Amadeo Vakfı’nın verilerine göre bu yılın ilk yarısında sığınmacılara karşı saldırı ve tacizlerde Saksonya, Berlin ve Kuzey Ren-Vestfalya eyaletleri başı çekiyor. Vakfın mültecilere yardım örgütü ProAsyl ile birlikte çıkardığı bilançoya göre bu eyaletlerde altı ayda sığınmacı düşmanı 155 gösteri ve 36’sı sığınmacı yurtlarını hedef alan 52 saldırı düzenlendi.

Sol Parti’nin sığınmacı yurtlarına yönelik saldırılarla ilgili soru önergesine verdiği yanıtta Alman hükümeti, bu yıl ocak-mart ayları arasında aşırı sağ kaynaklı otuzu aşkın gösteri ve 32 suç vakası kaydedildiğini bildirdi.

'İltica hakkını suistimal' tezi

Sığınmacı düşmanı saldırı ve gösterilerin arkasında genellikle Nasyonal Demokrat Parti (NPD) gibi aşırı sağcı parti ve gruplar bulunuyor. Ali Muradi, yerel resmi dairelerin de gerçekleri kısmen çarpıttıklarını ve sağcıların kullandığı ‘iltica hakkını suistimal' tezine bağlı kaldıklarınıı belirtiyor. Kuzey Ren-Vestfalya eyaleti Mülteci Konseyi İdari Müdürü Birgit Naujoks da siyaseti eleştiriyor:

“Koruma arayanları aramıza kabul etmek ve onları sadece yük olarak göstermemek bizim insanî görevimizdir. Bunu demek, siyasetin görevi. Sığınmacılar en iyi ihtimalle sadece mali yük, en kötü ihtimalle de iltica hakkını suistimal eden kişiler olarak gösteriliyor.”

"Toplumdan tecrit edilmemeliler"

Almanya'ya gelen her beş sığınmacıdan biri, ülkenin en kalabalık eyaleti Kuzey Ren-Vestfalya'ya kabul ediliyor. Eyalet Mülteci Konseyi İdari Müdürü Birgit Naujoks, burada da gösteri ve saldırıların arttığı uyarısında bulunuyor. Naujoks, kırsal bölgelerde sığınmacılara karşı direnişin daha yoğun olduğunu, anlaşmazlıklar yaşanmaması için sığınmacıların genelde yerleşim bölgelerine kilometrelerce uzaklıkta yerleştirildiklerini belirtiyor. Ali Muradi ise tam da bu konuda uyarıyor:

“Sığınmacıların normal bir şekilde halkın içinde yaşaması gerek. Toplum şunu kavramalı: Onlar da insan, onlar da gülüp ağlıyor. Onlar da iyi bir evsahibi olabilirler. Sığınmacılara karşı korkunç olayların yaşandığı ilçede nüfusun sadece binde 7’sinin yabancı olduğunun bilinmesi de önemli. Ama halka soracak olursanız bazıları yabancı oranının yüzde 35-40 olduğunu söylüyor.”

"Çöp yakma tesisi daha iyi"

Birgit Naujoks, sığınmacıların yerleştirilecekleri yerlerde halkın önceden bilgilendirilmesi ve sürece katılımının sağlanmasının yararlı olacağı görüşünde. Ancak bunun kolay olmadığını da kabul ediyor:

“Eyalet parlamentosunda geçen yıl düzenlenen bir oturumda İçişleri Bakanlığı temsilcisi kelimesi kelimesine şöyle dedi: Bir belediyeyi çöp yakma tesisine ikna etmek, sığınmacı yurduna ikna etmekten daha kolay. Eğer böyle bir şey söylenebiliyorsa bence yeterince kötü. Ama halkın içindeki izlenimi ve düşünce tarzını da tamamen yansıtıyor.”