Özge Özdemir
Türkiye ile ilişkiler, Almanya'da seçim kampanyasında en çok tartışılan konular arasındaydı. Seçim sonrası bir yandan yeni koalisyon hesapları yapılırken, diğer yandan da Türkiye ile ilişkilerin geleceğinin nasıl şekilleneceği merak ediliyor.
Seçimlerin ardından iki büyük ticaret ortağı olan Almanya ve Türkiye'nin ilişkilerinin düzelip düzelmeyeceği, Almanya Başbakanı Angela Merkel'in daha önce dile getirdiği gibi Türkiye'ye ekonomik yaptırım uygulanıp uygulanmayacağı merak edilen konuların başında geliyor.
Türkiye konusu Merkel ve rakibi Sosyal Demokrat Parti'nin (SPD) lideri Martin Schulz'un seçimden önce katıldıkları açık oturumda da gündeme gelmişti.
Merkel, Gümrük Birliği'nin yenilenmesiyle ilgili görüşmelerin başlamasına karşı olduğunu ve Avrupa Birliği'nin (AB) Türkiye'ye aday ülke olmasından dolayı yaptığı mali yardımın kesilmesi gerektiğini söylemişti. Schulz ise SPD'nin Türkiye'nin AB üyeliğiyle ilgili tutumunu değiştirerek, katılım müzakerelerinin durdurulmasını önermişti.
Yüzde 20,5 oyla 2. Dünya Savaşı'ndan bu yana en kötü sonucu alan SDP'nin muhalefete geçme kararı sonrası, Merkel için tek koalisyon seçeneği Hür Demokrat Parti (FDP) ve Yeşiller Partisi ile bir araya gelmek.
Berlin'de yaşayan siyaset ve strateji danışmanı Kenan Kolat, Merkel'in liderliğindeki Hristiyan Demokratik Birlik (CDU/CSU) ile FDP ve Yeşillerin Türkiye konusundaki çizgisinin ayrı olduğunu vurguluyor.
Kolat bununla birlikte Almanya'da Türkiye'nin Avrupa Birliği (AB) üyeliğini isteyen hiçbir parti olmadığına dikkat çekiyor. Kolat'a göre seçimlerden sonra ikili ilişkilerin normalleşmesi beklenmeli:
"Şimdiki koalisyon Türkiye konusunda yeni bir yola girdi. Ambargolara kadar gidebilecek bazı tartışmaları dile getirdiler. Bunun süreceğini ise düşünmüyorum. Merkel akıllı bir başbakan. İlişkileri koparmak istemeyecektir. Ama AB içinde Türkiye'ye üye olmadan yeni bir rol verilebilir mi konuşulacaktır. İlişkiler önce soğuk bir şekilde devam edecektir. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın da son dönemde yaptığı ılımlı açıklamalar iki ülkenin de birbirine muhtaç olduğunu ortaya koyuyor."
Yıllardır Berlin'de yaşayan siyasi analist Safter Çınar ise her ne kadar seçim kampanyası sırasında Türkiye'nin bu kadar gündeme getirilmesinin Türkiye'nin tutumundan kaynaklandığını söylese de, Almanya'da bazı siyasetçilerin bu konunun üzerine daha fazla gitmesini "ırkçılık" olarak nitelendiriyor:
"Merkel ve Schulz tartışmasında hemen hemen en çok Türkiye tartışıldı. Almanya'nın tek sorunu Türkiye mi? Bunu iki cümleyle konuşup tartışırsın, bir de hükümet olarak pozisyonunun ne olduğunu söylersin."
Çınar, Almanya'nın seçim öncesinde Türkiye'den gelen siyasetçilerin konuşmasına izin vermeyerek "ikiyüzlü" bir tavır izlediğini, bu "ikiyüzlü tavrın" seçimlerden sonra da sürmesinin beklenebileceğini aktarıyor.
Yaşanan tutarsızlıkların Türkiye kökenli vatandaşların Almanya'da uyum sorunu yaşamasına yol açtığını dile getiren Çınar, "Almanya, daha tutarlı bir siyaset izlemedi. Şu anki Türkiye hükümetini beğenmiyoruz diye belli genel kuralları zedelememeliler" diyor.
Çınar'a göre Türkiye ve AB arasındaki üyeliğin ilk adımını atan anlaşmanın 1963'e kadar uzanması, üyeliğin özüne dair tartışmaların yapılmamasını gerektiriyor:
"Türkiye kuralları yerine getiriyor mu getirmiyor mu? Getirmiyorsa üye olamaz. Ancak Müslüman bir ülke olması gibi bazı unsurları dile getirip üyelik sürecinin özünü tartıştığınız zaman bu hem dürüst olmuyor hem de Avrupa'da yaşayan Türkiye kökenli insanların duyguları zedeleniyor."