Fulya Cançen [email protected] Der Spiegel dergisinin verdiği bilgilere göre, Alman hükümeti İsrail’e denizaltı satışını sübvanse ediyor. Aslında bu bilgi yeni değil ama söz konusu denizaltılar nükleer silahla donatılabilme özelliğine sahip olduğu için önemli. Ayrıca Alman Hükümeti’nin başı Suudi Arabistan’a Leopar II tipi tank satışına izin verdiği için de dertte. Çünkü Alman yasaları kriz bölgelerine silah satışına izin vermiyor. Tank satışı tartışmaları Türkiye’ye de hiç yabancı değil. Der Spiegel dergisi Alman hükümetinin İsrail’e yapılan altı adet denizaltı satışının 135 Milyon Euro’luk miktarını sübvanse ettiğini ocak ayında yazmıştı. Aslında Almanya doksanlı yılların başından bu yana Nazi soykırımının diyeti olarak İsrail’e denizaltı satıyor. Hatta ilk ikisini karşılıksız olarak vermişti. Bu haber iki nedenle önemli. Birincisi satılan denizaltları nükleer silahlarla donatılmaya uygun bir teknolojiye sahip. İkincisi geçtiğimiz haftalarda Alman hükümetinin “kriz bölgelerine silah satma” yasağını sadece İsrail değil, başta Suudi Arabistan olmak üzere başka ülkeler için de deldiğinin ortaya çıkmış olması ve bunu takip eden çetin tartışmalar. Son yıllara kadar Almanya’nın diktatörlük rejimi ile sıkça konu olan Suudi Arabistan gibi ülkelere silah ihraç etmesi, üzerinde bir an bile düşünülmeyecek bir konuydu. Ya da biz öyle biliyorduk. Çünkü Almanya’da siyasi durumu kritik olarak tanımlanan ülkelere silah satılmasına 1955 yılında kurulan “Güvenlik Konseyi” karar veriyor. Silah satın almak isteyen ülke, insan haklarını ihlâl ediyorsa ya da bölgede gerginlik hakimse ihracata izin verilmiyor. Bu kural yönetmeliklerle belirlenmiş. Başbakan başkanlığında yapılan Güvenlik Konseyi toplantıları gizli tutuluyor. Sosyal Demokrat Parti ve Yeşiller’in iktidarı sırasında kabul edilen bir uygulamaya göre söz konusu toplantılarda alınan karar 1999’dan bu yana yıllık raporlar halinde kamuoyu ile paylaşılıyor. Hükümet ile silah lobisi aynı safta Der Spiegel dergisinin ortaya attığı iddia doğrulandı ve Federal hükümetin Suudi Arabistan’ın istediği 200 adet tankın satışına izin verdiği ortaya çıktı. Bunun üzerine köpüren muhalefet, Berlin’de sert bir tartışma başlattı. Yeşiller Partisi’nin Eş Başkanı Claudia Roth, hükümeti hiç utanmadan silahlanma lobisine hizmet etmekle suçlarken, Meclis Grup Başkanı Jürgen Trittin, “Muhafazakar ve liberaller despotlarla aynı safta” dedi. Yeşillerin en sivri dilli üyelerinden Christian Ströbele de konuyu Anayasa Mahkemesi’ne götüreceğini açıkladı. Sosyal Demokratlar Parti Genel Sekreteri Andrea Nahles ise, Suudi Arabistan'ın barut fıçısının ortasında bulunduğunu, Almanya’nın bu tavrıyla oraya bir kibrit atacağını söyledi. Sol Parti Başkanı Klaus Ernst de Suudi Arabistan'daki insan hakları ihlallerine dikkat çekerek, Federal Hükümet’i en tehlikeli tankları en baskıcı rejimim eline vermekle suçladı. Suudi Arabistan'a tank satışı Almanya'da daha önce de şiddetli tartışmalara neden olmuş, dönemin muhafazakar Başbakanı Helmut Kohl Suudi Arabistan'ın bu isteğini, İsrail'in güvenliğinin tehlikeye atılacağı endişesiyle kabul etmemişti. Bugün yine muhafazakarlar iktidarda ve benzer bir gerekçeyle tam tersi bir karar alıyor.Alman hükümeti, Suudi Arabistan’ı artık düşman değil nükleer bir tehlike oluşturan İran’a karşı tavrı nedeniyle bölgede istikrarı sağlayacak, dolayısı ile İsrail’i koruyacak bir müttefik olarak görüyor. Aradan geçen 20 yılda hem Ortadoğu’da hem de Alman dış siyasetinde çok şey değişti ancak dış ticaretinde pek fazla değişiklik olmadığı kesin. Asıl Sosyal Demokrat ve Yeşiller silah ticaretini arttırdı Güvenlik Konseyi’nin kararları ile ilgili yayınlanan yıllık raporlar, Suudi Arabistan’ın yaklaşık 10 yıldır Almanya’dan silah ve mühimmat satın alan ilk 20 ülke arasında bulunduğunu gösteriyor. İlk raporun yayınlandığı 1999 yılında Suudi Arabistan’ın Almanya ile yaptığı silah ticaretinin miktarı 26 Milyon Euro’dan fazla. Sosyal Demokrat Gerhard Schröder’in iktidarda olduğu dönemde bu miktar 60 Milyon Euro daha arttı. Soysal Demokrat Yeşiller hükümeti, sadece ticaret hacmini değil satılan silah çeşidini de yükseltti. Füze parçaları, makineli tüfek, tabanca, bomba ve mermiler de Suudi Arabistan’a satılan silah ve mühimmatlara eklendi. Listede tank yok ama elbette bu tank satışına izin verilmediği anlamına gelmiyor. Sosyal demokrat Schröder, 2003 yılında bir grup işadamı ile yaptığı ziyaretle, 21 yıl sonra Riyad’a giden ilk Almanya Başbakanı oldu. Schröder’in Riyad ziyaretinden kısa bir süre sonra Rheinmetall adlı silah şirketi Suudi Arabistan’a yapılacak yüzlerce milyon Euro’luk "Fuchs” tipi hücum tankı ticaretinin müjdesini verdi. Schröder hükümetini takip eden sosyal demokrat muhafazakar koalisyonu sırasında 2008 ve 2009 yıllarında Suudi Arabistan’a yapılan silah ticaretinin miktarı 170 Milyon Euro olarak tespit edildi. 2010 raporu henüz kamuoyu ile paylaşılmadığı için bir artış olup olmadığı bilinmiyor ancak şu anda tartışılan Leopard II ihracatının Alman silah sanayine 2 Milyar Euro kazandıracağını, bu nedenle ayrı bir kategoride değerlendirilmesi gerektiğini hatırlatmakta yarar var. Tabii özellikle Batı’yı heyecanlandıran Arap baharının yaşanıyor olmasını ve Suudi Arabistan askerlerinin Bahreyn’deki halk hareketinin bastırılmasına yardımcı olduğunu da unutmayalım.
Türkiye de Almanya’dan çok silah alıyor Almanya silah ticaretinin yarısını AB ve NATO üyesi ülkelere yapıyor. Diğer yarısında da Suudi Arabistan’ın dışında Güney Afrika, Birleşik Arap Emirlikleri, Güney Kore, Brunei, Singapur ve Brezilya başı çekiyor. Uluslar arası Barış Enstitüsü Sipri’nin verilerine göre, 2006-2010 yılları arasında ekonomik kriz içinde boğulan Yunanistan %15’lik ticaret payı ile Almanya’dan en çok silah satın alan ülke. Yunanistan’ı Güney Afrika (%11) , Türkiye (%10), Güney Kore (%9) ve Malezya (%7) takip ediyor. Her ne kadar son yıllarda Alman silah ihracatında ufak bir düşüş yaşansa da miktar yıllık 7 Milyar Euro’nun altına düşmüyor. Türkiye bu tiyatroyu çok gördü Aslında Almanya’nın Suudi Arabistan ile yaşadığı tank krizi bize hiç yabancı değil. Uzun süre Ankara ile “Savunma İşbirliği Anlaşması” imzalamaya yanaşmayan Almanya Türkiye’ye zaman zaman ambargo uyguluyordu. Türkiye'nin sınır ötesi harekatlarının ardından Almanya, ilk olarak 1992'de, 'Silahlarımı Güneydoğu'da kullanamazsın' dedi. 1999'da Abdullah Öcalan'ın yakalandığı süreçte de yine bir tank krizi yaşandı. Son olarak, 300 milyon Euro bedelli 'Leopard II' tankları için 2005'te pazarlıklar sürerken Alman tarafı, tankların Güneydoğu Anadolu'da kullanılmamasını istemişti. Ancak ne olduysa Almanya 2009 yılının Mayıs ayında tavrını tamamen değiştirerek, Savunma İşbirliği Anlaşması’nı imzaladı ve ambargoyu da sessiz sedasız kaldırmış oldu. Askeri İşbirliği Anlaşması öncesinde Türkiye'nin Almanya'dan tedarik ettiği silahlar arasında 300 adet Leopard tankı, 298 adet Leopard II tankı, 30 adet RF - 4 keşif uçağı, 300 adet 6x6 zırhlı personel taşıyıcı BTR – 60, çok sayıda G-3, kaleşnikof, RPG - 7 roketatar, bunların mühimmatı ve termal kamera sistemleri var. Bu yılın Nisan ayında Almanya ile imzalanan yeni bir anlaşmaya göre artık dünyanın en gelişmiş tanklarından olan Leopard’ların yapımında Türk mühendisler de çalışacak. Saydığımız bütün bu rakamlar ve Almanya silah ticaretine dair bilgiler belki okurken canınızı sıkacak ama, Güneydoğu krizinin tırmandığı bugünlerde bizim için çok önemli bir noktanın altını çiziyor. Artık dış politika daha çok dış ticaret demek. Ve dış ticaretten en çok payı savaşa hiç doymayan silah sektörü alıyor. Batı siyasetinin demokratik değerler diye ısıtıp ısıtıp önümüze koyduğu şey maddi çıkarlar söz konusu olunca pekala unutuluyor. Enformasyon akışı hızlandıkça, şeffaflık artıyor belki ama siyaset de bir o kadar yüzsüzleşiyor. Zaten Almanya’da bir haftadır yaşanan da bunun tezahürü. Ancak unutulmaması gereken bir şey var, o da: silah satmak kadar buna tepki göstermenin de savaşa katılmak demek olduğu.