Almanya'nın sömürgecilik tarihini inceleyen Berlin Hür Üniversitesi Öğretim Üyesi ve siyaset bilimi uzmanı Dr. Bilgin Ayata, "Almanya'nın ilk soykırımı sömürgesi Namibya'da Hererolara karşı gerçekleştirdiğini" söyledi.
Almanya, İkinci Dünya Savaşı sırasında Yahudilere karşı yaptığı soykırımı tanıyan ve bunun toplumun tüm kesimlerince hatırlanmasını devlet politikası haline getiren bir ülke olarak biliniyor. Ancak araştırmalar, Almanya tarihindeki tek toplu katliamın "Yahudi Soykırımı" olmadığını gösteriyor. Berlin Hür Üniversitesi siyaset bilimi öğrencileri, Siyasal Bilimler Fakültesi'nde düzenledikleri “Irk üretimi ve sömürgeci geçmişin günümüzdeki izleri” adlı bir sergi ile konuya dikkat çekmeyi hedefliyor.
Deutsche Welle Türkçe'nin haberine göre, sergide yer alan fotoğraf ve bilim insanlarına ait yazışmalar, ırkçılığın 20. yüzyılın başında bilimsel bilgiyle desteklendiğine işaret ediyor. Özellikle, araştırmalar için Afrika'daki kıyımda toplanmış kafatasları önünde çekilmiş fotoğrafları bulunan bilim adamları ve ırk çalışmaları için alınmış kemiklerin Afrikalı kadınlara temizletildiğini anlatan mektuplar, konunun o dönemin bilim çevrelerinde ne kadar sıradanlaştığını gösterir nitelikte.
Araştırmanın ve serginin düzenlenmesine önayak olan Berlin Hür Üniversitesi Öğretim Üyesi ve siyaset bilimi uzmanı Dr. Bilgin Ayata, serginin hatırlama ve inkâr politikasının nasıl yanyana gidebileceğini ortaya koyduğunu ifade ediyor. Bilgin Ayata, derslerinde Almanya’nın ilk soykırımının, sömürgesi Namibya’daki Hererolara karşı yapıldığını söylediğinde, öğrencilerinin çok şaşırdığını kaydediyor. Bu çerçevede öğrencilerin Siyaset Bilimleri Fakültesi'nden yola çıkarak, bilimsel kurumları sorgulamaya başladığını belirten Ayata, serginin oluşumunu da buna bağlıyor:
“Özellikle enstitümüzün yürüttüğü ırk araştırmalarının 1933’te başlamadığını, tam tersine, Alman sömürgeciliğiyle birebir ilgili olduğunu anlattıktan sonra birçok öğrenci heyecanlanmış ve kafaları çok karışmıştı. Neticede dersin sonunda böyle bir proje ile gelmişlerdi. Fakülte binamızın girişinde bir plaket asılı ve o plakette 1933 ve 1945 arasında yapılan bilimsel araştırmalar sorgulanıyor. Eskiden bu binada Kaiser Wilhelm Enstitüsü'nün bulunduğu ve bundan utanç duyulduğu belirtiliyor. Kısacası, 'araştırmacı olarak her daim bilimin, siyaset ve devletler üzerindeki rolünü hafızamızda canlı tutmalıyız' diyen güzel bir plaketimiz var. Ancak öncesine hiç değinilmiyor. Öğrenciler de bundan yola çıkarak, 'eğer üniversite bu gerçekleri anmayacaksa, biz anacağız' diyerek böyle bir sergi düzenledi.”
Alman sömürge tarihini araştıran öğrencilerden biri olan Thiago Barbosa, bu dönemdeki ırk çalışmalarının, Nazi ideolojisine zemin hazırladığına şaşırarak şahit olduğunu dile getiriyor:
“Bilimsel makalelerin birçoğunda beyaz adamın siyahlara üstünlüğünün altı çiziliyordu ve bu düşünce tüm araştırmalara sirayet etmişti. Bu dönemdeki öjenik yani sağlıklı gen araştırmalarının da aslında ırk tespiti ve ırk temizliğine hizmet ettiğini gördük. Ayrıca araştırmaları yapan bu bilim adamları Almanya'daki siyaseti aktif bir şekilde etkilemiş.”
Serginin düzenlenmesinde görev alan Siyasal Bilimler Fakültesi öğrencisi Julia Kirschner, Almanya’nın hatırlama kültürüne, sömürge dönemi suçlarının da dahil olması gerektiğini savunuyor:
“Görüştüğümüz Herero aktivisti İsrael Kaunatjike, Nama ve Hererolara yapılan soykırımın tanınması için onlarca yıldır çaba harcadığını, ancak Alman makamlarının ne tazminat verdiğini ne de siyasi düzeyde özür dilediğini söyledi. Orada yaşananların Alman hatırlama kültürünün bir parçası olması gerektiğine inanıyoruz. Bağlantılar son derece açık ve biz de bunu göstermek istiyoruz.”
Siyaset bilimi uzmanı Dr. Bilgin Ayata da, Alman hatırlama kültürünün antisemitizmden ibaret olduğuna dikkat çekiyor. Ayata, Almanya'nın kökleri Nazi döneminin ötesine uzanan ırkçılık gerçeğiyle yüzleşmesi gerektiğine işaret ederek, bunun günümüz Almanya’sındaki olay ve algıları da etkilediğini dile getiriyor:
“Almanya ırkçılıkla yüzleşmediği için, Sarrazin gibi insanlar 2009-2010 yılında çıkıp, 'bu göçmen grubu diğerinden daha akıllı, daha başarılı' diye kitap yazabiliyor ve kitabı 2 milyon kişi tarafından satın alınıyor. Bu sergiyi gezdiğinizde bir ırkın diğerine üstünlüğü ya da insanın biyolojik, genetik yapısının onun sosyal hayatında belirleyici olduğuyla ilgili araştırmaları göreceksiniz. Tıpkı Sarrazin'in iddia ettiği gibi. Ayrıca Almanya, son iki yıldır bir neonazi terör örgütünün işlediği cinayetlerle sarsıldı. Buna rağmen hâlâ toplumsal olarak ırkçılık kelimesini dillendirmek çok zor. Bunun sebebi de, bence, Almanya’nın kendi sömürgecilik tarihini görmezden gelmesiyle ilgili.”