"Benim için önemli olan adalet. Siyasi hayatım boyunca bunun için mücadele ettim, bunu savunuyorum."
Almanya'nın müstakbel Dışişleri Bakanı Heiko Maas kendisini internet sayfasında bu sözlerle tanıtıyor. Adalet Bakanlığı için bu tür bir tasvir yerinde. Ancak dört yıldır Adalet Bakanı olarak görev yapan Maas, şimdi dışişleri bakanlığı koltuğuna oturmaya hazırlanıyor.
Maas temel tavrını değiştirmek zorunda olmasa da yeni görevinde daha soğukkanlı davranmaya alışması gerekecek. Maas'ın yeni görevinde açıklamalarına da daha fazla dikkat etmesi gerekecek, çünkü dışişleri bakanlığında yanlış bir söz siyasetin diğer alanlarına kıyasla daha hızlı öngörülemeyen etkiler yaratabiliyor.
Maas ölçüp biçmeden fevri şekilde düşüncelerini ifade eden bir siyasetçi değil, ama özgüvenli ve tartışmayı seven bir isim. Maas sağ popülist parti Almanya için Alternatif (AfD) ve İslam karşıtı Pegida hareketine olan tepkisini açıkça dile getirmekten çekinmemiş ve aşırı sağcı çevrelere karşı hukuki önlemlerin hayata geçirilmesi için de girişimlerde bulunmuştu.
Maas'ın girişimiyle hazırlanmış olan "Ağ Uygulama Yasası" da bunun bir örneği. Bu yasaya göre Facebook ve Twitter gibi sosyal medya platformları, bu platformlarda ceza hukuku kapsamına girebilecek içeriklerin takibinden, hatta silinmesinden sorumlu tutuluyor.
"Sınır Tanımayan Gazeteciler" gibi gazetecilik örgütleri bu yasaya basın ve ifade özgürlüğü açısından tehlikeli olabileceği gerekçesiyle karşı çıkıyor. Maas bu yasa tasarısı nedeniyle aşırı sağcı çevrelerin tehditlerine de maruz kaldı. Ancak 51 yaşındaki siyasetçi bu tehditlere aldırış etmedi, aksine yasanın yürürlüğe girmesinden kısa bir süre önce de yeni kitabının tanıtımını yaptı. Kitabın adı "Başı çevirmek yerine ayağa kalkmak: Sağa karşı strateji". Hukukçu Maas bu kitapta kendisine yönelik nefret söylemleri ve şiddete eğilimli çevreler konusundaki tecrübelerini paylaşıyor.
"Sansür yasası" ve "vatan haini" gibi suçlamalarla karşı karşıya olan Maas, kitabında toplumun birliği konusundaki endişelerini de dile getiriyor. Maas, "Demokrasimizdeki tartışma kültürü yok oluyor" diyor. Muhtemelen Maas, dışişleri bakanı olduğunda bu endişelerini uluslararası arenaya da taşıyacak. Çünkü Almanya dışındaki ülkelerde popülistler sadece meclis sıralarında oturmuyor, kimi ülkelerde iktidar konumunda. Maas'ın Ankara gibi başkentlerden gelebilecek sivri açıklamalara da hazırlıklı olması gerekiyor.
Nitekim oralarda Almanya'nın politikası bazen "Nazi metotları" ile karşılaştırılıyor. Ancak bir kez daha böyle bir vaka yaşandığında, Maas'ın bu kez Twitter'deki hızlı tepkilerinden feragat etmesi gerekecek. Onun ve ekibinin Twitter’a düşkünlüğü şu ana kadar Twitter'da yapılmış 4 bini aşkın paylaşımdan, 250 binden fazla takipçiden anlaşılıyor. Takipçiler, Twitter'da Maas'ı "kısa ve öz" açıklamalar yapan bir siyasetçi olarak biliyor.
Dünya kendisini sorunların çözümünü sportif zorluklar olarak gören Alman Dışişleri Bakanı'na hazırlamalı. Maas'ın tutkulu bir triatlet olması da bunun bir göstergesi. Ancak dünyanın dört bir yanına yapacağı ziyaretlerde koşma, yüzme veya bisiklete binme fırsatı bulacak mı, orası şüpheli. Adalet Bakanı iken de özel yaşamı ile mesleki hayatını ve sporu birleştirmek büyük bir disiplin gerektiriyordu. 2016 yılında iki oğlunun annesi, 15 yıllık eşinden ayrılması ve oyuncu Natalia Wörner ile birliktelik yaşamaya başlaması da Maas'ın hayatındaki önemli eşiklerden biri.
İyi giyinmeyi sevmesi de Maas'ın sık sık Alman madyasında yer almasına neden oluyor. Annesi terzi olan Maas'ın babası ise asker. Yeni dışişleri bakanının stil sahibi olmasının ve net konuşmasının nedeni belki de budur. Bu karışımın değerini bilen isimlerden biri de Oskar Lafontaine'di. Daha sonra Sol Parti'ye geçen Sosyal Demokrat Parti'nin (SPD) eski genel başkanı, 1996 yılında Saarland eyaletinin başbakanı iken Maas'ı müsteşarı yapmıştı. İki yıl sonra çevre bakanlığını üstlenen Maas, bu göreve geldiğinde henüz sadece 32 yaşındaydı. Maas, böylece "Almanya'nın en genç bakanı" unvanını da kazandı.
Maas bu hızlı yükselişine ilk darbeyi 1999 yılında aldı. SPD'nin seçimi kaybetmesiyle bakanlık görevinden oldu. Ancak muhalefet lideri olan Maas böylece siyasetteki genç yetenek olarak kendisini geliştirme fırsatı buldu. 2000 yılında Saarland eyaletinin SPD genel başkanlığından SPD federal yönetim kuruluna seçildi. Saarland eyaletinde SPD'nin başbakan adayı olarak iki kez seçimi kaybetmesi parti içindeki yükselişini engelledi. Hem 2004 hem de 2009 yıllarında zafer Hristiyan Demokrat Birlik'in (CDU) oldu. 2012 yılında yapılan erken seçimde de Maas yine kaybeden isim oldu ancak yeni kurulan CDU-SPD koalisyonunda önce ekonomi bakanı sonra da başbakan yardımcısı olmayı başardı.
O dönemde Saarland Eyalet Başbakanı Annegret Kramp-Karrenbauer'dı, o da şubat ayı sonunda CDU'nun yeni genel sekreteri olarak Berlin'e geçti. Maas'ın ise eyalet politikasından federal politikaya transfer olması ise 2013 yılında gerçekleşti. Maas, Merkel hükümetinde adalet bakanlığı görevini üstlendi. Bu göreve geldiğinde 47 yaşında olan Maas, kabinenin de en genç üyelerinden biriydi. Maas, Berlin'deki kariyerinin başında kendisine birey hak ve özgürlüklerinin savunucusu olarak bir profil çizdi, Almanya'da verilerin depolanmasına ilişkin yasaya karşı çıkmasıyla İçişleri Bakanı Thomas de Maiziere'i karşısına almaktan da çekinmedi.
Ancak Avrupa'daki radikal İslamcı terör saldırılarından sonra tutumunu değiştiren Maas, elektronik verilerin kayıt altına alınmasına ilişkin yasanın savunucuları arasına katıldı. 2016 yılında Almanya'nın Berlin kentindeki saldırı gibi saldırıların ardından da Maas, güvenlik yasalarının sertleştirilmesi konusunda görüş bildirdi.
Muhafazakâr cepheye verdiği çok sayıda taviz Maas'ın olumlu imajında pek bir değişikliğe neden olmamışa benziyor. Yoksa SPD ve Merkel bu zeki Saarlandlıya dışişleri bakanlığını teslim etmezdi. Maas, nihayetinde onca yenilgiden zaferle çıkan siyasetteki ender örneklerden biri.
Marcel Fürstenau © Deutsche Welle Türkçe