Alper Görmüş'ün İlker Başbuğ yazısına cevap

Alper Görmüş'ün İlker Başbuğ yazısına cevap

 

Av. İlkay Sezer

T24 Bağımsız İnternet Gazetesi isimli internet sitesinde 19.08.2013 tarihinde “Bilgiyle konuşmak isteyenler için İlker Başbuğ dosyası” başlıklı bir yazının yayınlandığını gördüm. Anılan yazıda, müvekkilim Sayın İlker Başbuğ hakkında asılsız değerlendirme ve iddialara yer verilmiş olması nedeniyle cevap hakkı kapsamında aşağıdaki beyanlarımın aynı yerde ve şekilde yayınlanmasını rica ederim.

Söz konusu yazıda yer alan hususlara ilişkin dava dosyasındaki bilgi ve belgeler üzerinden değerlendirmelerim aşağıdadır, gerçekten bilgiyle konuşmak ve yazmak isteyenler için!

Yazarın 1. iddiası:

“Başbuğ'a yöneltilen iki temel suçlamadan birinde (İnternet Andıcı), suç içerdiği öne sürülen eylemlerini inkâr etmeyen subayların bir bölümü, yapıp ettiklerinden İlker Başbuğ'un (da) haberinin olduğunu açık bir biçimde dile getiriyorlar.”

Değerlendirme:     

Soruşturma aşaması dahil olmak üzere dava dosyası incelenir ise hiçbir subayın davaya konu internet siteleri konulu andıcı yasadışı bir belge olarak tanımlamadığı görülebilir.

Duruşmalarda da Andıç ile Terör Örgütleri, Laiklik Karşıtı Eylemler, Kurumu Tanıtma ve İç ve Dış Kamuoyunu bilgilendirme konularında 5651 sayılı İnternet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesine dair kanuna uygun internet ortamında yayın yapılması planlanmıştır. Ancak bu karargah çalışmasına, onay işlemleri tamamlanmadan ve kurulması planlanan siteler aktif hale getirilmeden yani hiçbir yayın yapılmadan son verilmiştir.

Dolayısıyla dava konusu andıç ile kurulması planlanan 4 adet siteden yargılama konusu olabilecek hiçbir yayının yapılmadığı duruşmalar esnasında sanık, tanık ve resmi yazılar ile ortaya konulmuştur.

Kaldı ki; İnternet Andıcı olarak bilinen davanın ilk iddianamesinde Andıç hakkında  “Planlama ve kurum içi onay aşamalarına uygun olarak bir andıç hazırlanması ve bunun şeklen hukuka uygun olması amacının da hukuka uygun olduğunu göstermeyeceği” değerlendirmesi yer almıştır. Soruşturma savcısının yalnızca bu değerlendirmesi dahi dava konusu yapılan andıcın suç unsuru taşımadığını göstermektedir.

Eğer söz konusu yazıyı kaleme alan da 2 sayfadan ibaret Andıc’ı okumuş olsaydı, kanuna uygun yayın yapılmasından bahsedilen bu karargah çalışmasında içerik olarak suç unsuru olmadığını, ancak niyet okumak suretiyle varsayımlara dayalı olarak iddiada bulunulduğunu görebilirdi.

Yazarın 2. iddiası:

Başbuğâ yönelik ikinci temel suçlamaya (İrticayla Mücadele Eylem Planı) gelince... Bu defa astları ona ilk örnekte olduğu gibi “senin de haberin vardı” demiyorlar... Fakat Başbuğ'un, iki suç delilinin ortaya çıkma ânında Genelkurmay karargâhında hafta sonunda geceleri de kapsayacak biçimde yürütülen “bilgisayar kayıtlarını silme ve belge kırpma” faaliyetinden haberinin olmadığını söylemesini nereye koyacağız?

Değerlendirme:     

Bu iddianın önce neresini düzeltmeliyiz?

Öncelikle şu hatırlanmalı; iddia olunan plan bir gazetede 12 Haziran 2009 günü bir gazetede yer aldığında Sayın Başbuğ, Harekat Başkanı Sayın Eröz ile Hırvatistan’da resmi gezideydi, Harekat Başkanlığına şu an Adalet ve Kalkınma Partisi İstanbul Milletvekili Şirin Ünal vekalet ediyordu, kendisi askeri savcıya verdiği tanık ifadesinde iddia olunan planın hazırlandığına ya da varlığına dair herhangi bir bilgilerinin olmadığını, kendilerine bu yönde bir emir verilmediğini açık ve net bir şekilde beyan etmiştir. Şirin Ünal İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesince 05.11.2012 tarihli celsede tanık olarak dinlendiğinde de bu ifadesini reddetmemiş ve müvekkilimizin yasadışı nitelikte bir işlemine tanık olmadığını beyan etmiştir.

Yargılama aşamasında ortaya çıktı ki, Askeri Savcı, Sayın Başbuğ’un talimatı ile başlatılan soruşturmada Bilgi Destek Dairesindeki bilgisayarların imajını 12 Haziran 2009 günü saat 10:50’de hiç açılmadan almıştır. Bu imajlar İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi Naip Hakimi tarafından da incelendi. Uzun zaman alan ve 3 milyon belgenin incelendiği kayıtlara ilişkin TESPİT TUTANAĞI’nın ikinci sayfasında 71 adet harddiskte “kovuşturma ile ilgili olacak veya kovuşturmaya katkı sağlayacak hiçbir bilgi ve belgenin bulunmadığı” tespit edilmiştir.  Daha açık bir ifade ile iddia edilen İrtica İle Mücadele Eylem Planı bulunamamıştır!

Dolayısıyla 35 kez silme ilişkin iddia yersizdir, bilgisayarlar imajı alındıktan, askeri savcı tarafından atanan bilirkişilerce incelendikten ve ait olduğu birime iade edildikten sonra silinmiştir, çünkü TSK MEBS Güvenliği Yönergesi ile TSK Bilgi Güvenliği Yönergesi, kullanım dışı kalan, yer değiştiren ve hatta bakım onarıma gidecek bilgisayarların dahi “güvenli sil” işlemine tabi tutulmasını bunun için de en az 35 kez silinmesini belirtmektedir. Genelkurmay Başkanlığının Yönergenin konuyu bu şekilde düzenlemiş olduğuna dair resmi yazı da dosyadadır.

Belge kırpma konusunda ise, duruşma tutanaklarında geçen beyanlar da göstermiştir ki; kırpılan kağıtlar günlük basın özetleri gibi yazılı evraktır ve bu konuda müvekkilimden emir aldığını ileri süren de yoktur.

Yazar, dava dosyasına bu açıdan da baksa, en azından kendisinde bulunan telefonumu arasa idi, herkesle olduğu gibi bu bilgileri de kendisi ile paylaşır, doğru bir yazı yazmasına yardımcı olabilirdim.

Yazarın 3. iddiası:

“Doğru, savcılar, “bilgisayar kayıtlarını silme ve evrakları kırpma” emrini Başbuğ'un verdiğini kanıtlayamıyorlar... Fakat böyle durumlar için hukukta, nedense hiçbir zaman ısınamadığım “hayatın olağan akışına uymamak” diye bir suç karinesi var...”

Değerlendirme:     

Hayatın olağan akışına uymamak şeklinde ifade edilen değerlendirme daha ziyade hukuk davalarında dikkate alınan bir görüş olmakla birlikte Ceza hukukunda yeri bulunmamaktadır. Sanık hakkında her türlü şüpheden uzak somut ve inandırıcı delil olmadan sanığın cezalandırılması hukuken mümkün değildir.

Yazar bu iddiasında iddianamede varsayımlara ve niyet okuma gayretleri ile iddiada bulunulmuş olduğunu kabul ediyor, oysa ceza hukukunda iddianamede de sanık ile fiil arasındaki illiyet bağı gösterilmelidir. Bunun aksi keyfilik olur.

Yazarın 4. iddiası:

“Başbuğ'un, İnternet Andıcı davasından yargılanıp mahkûm olan karargâh arkadaşlarının bir bölümü ifadelerinde …. “andıcın komutana arz edildiğini” açıkça söylediler.”

Değerlendirme:     

Sanıkların hiçbirisi, soruşturma aşaması dahil olmak üzere dava konusu andıç üzerinde Sayın Başbuğ’un imzasını gördüm demedi. Üstelik Mehmet Eröz’e andıç ile ilgili bilgi veren Daire Başkan Vekili Mustafa Bakıcı’ya bu soru soruşturma aşamasında sorulmadı! Oysa bu sorunun sorulması gereken ilk isim Mustafa Bakıcı’ydı.

Mehmet Eröz, 8 Ekim 2012 tarihli dilekçesinde Andıç konusunda devam eden çalışmalarla ilgili olarak müvekkilimin bilgilendirildiğini belirtmiş ise de aynı dilekçesinde Andıç metnini Komutana sunmadığını da beyan etmiştir. 8 Ekim 2012 tarihli dilekçenin sonrasında tarafımca dosyaya sunulan dilekçe de incelenir ise konu daha iyi anlaşılabilir ve değerlendirilebilir.

Yazarın 5. iddiası:

Müvekkilimin dava konusu andıca “yasa dışı” dediği iddiası.

Değerlendirme:     

Müvekkilim Sayın Başbuğ’un duruşma tutanaklarına geçen neden savunma yapmayacağına dair beyanlarında ve tarafımca verilmiş olan dilekçelerde dava konusu andıç İnternet Andıcı, internet sitelerini konu alan, metin kısmı iki sayfadan ibaret, yasal ancak tamamlanmamış bir karargah çalışmadır” şeklinde ve benzeri ifadelerle tanımlanmıştır.

Sonuç olarak, tamamen yasal amaçlarla hazırlanmış ancak tamamlanmamış bir karargah çalışması olan ve iki sayfalık Andıç metni üzerinden darbe iddiasında bulunulması akıl tutulmasından başka bir şey değildir. İsteyen bu metne bir baksın ve bunun bir darbe planı olamayacağını kendisi görsün.

Sayın Hilmi Özkök’ün duruşmada söyledikleri, Sayın Işık Koşaner’in kendi el yazısı ile yazılmış dosyaya sunulan mektubundaki açıklamaları, dosyayı incelemiş saygın hukukçuların beyanları ortada.

İddianamede suçun mağduru olarak gösterilen hükümetin Başbakanı Sayın Erdoğan’ın müvekkilimizle her zaman uyumlu çalıştıklarına dair beyanları ortada.

Peki bunlar neden dikkate alınmadı diye aklınıza bir soru gelirse, inanın bunun haklı hiçbir açıklaması yok, tıpkı bilgiyle konuşmak isteyenler için yazdığını ileri süren yazar gibi onlar da bunları duymadı, görmedi!

Müvekkilim hakkındaki iddianame 39 sayfa, müvekkilimin yapmış olduğu röportaj ve açıklamalarda suç unsuru olarak gösterilmiş, iddianamede yer verilen bu röportaj ve açıklamalarda hükümete yönelik bir söz veya beyan var mı? Olsaydı, inanın yazar onu da yazardı.

Silindiği iddia edilen Genelkurmay Bilgi Destek Dairesinin Bilgisayarlarında ara karar gereği inceleme yaptıran Naip Hakim; Kasım 2008 tarihli “yeniden yapılanma” konulu andıç tespit etmiştir. Söz konusu andıçta “Genelkurmay Başkanı tarafından, İGHD (İç Güvenlik Harekat Dairesi) terörle mücadelenin bütün alanlarını kapsayacak şekilde yeniden yapılandırılması, Bilgi Destek Daire Başkanlığının lağvedilmesi ve lağvolan şubelerin tek bir şube olarak yeniden teşkilatlandırılarak ilgili dairelerin bünyesine dahil edilmesi direktifi verilmiştir” şeklinde açık ve net müvekkilimizce verilmiş direktif yer almaktadır. Bilgiyle konuşmak isteyenlere yazanlar neden bu direktifi görmezden geliyorlar? Bu direktif gereği 4 Bilgi Destek Taburundan 2 adedinin derhal lağvedildiğini de mi bilmiyorlar?

Bugün gelinen noktada görünen odur ki; müvekkilim Sayın Başbuğ’a yöneltilen darbe suçlamasının da temelsiz kalması karşısında bazıları hezeyana uğramış ve kamuoyunu müvekkilim aleyhinde yönlendirme gayretine girmiş, bu amaçla eksik, yanlı ve tutarsız değerlendirmelerde bulunmakta, bunlara itibar etmeyiniz! Dava dosyası ortada. İsteyen bize sorsun, isteyen açsın baksın, ama hiç kimse masumiyet karinesini unutmasın.

Neden ceza verildiğini araştırmak isteyenler samimi ise dava dosyasına boşuna bakmasınlar, orada bir haklı ve hukuki bir gerekçe bulamazlar!

Umarım, hiç kimse savunma hakkı ortadan kaldırılarak ve kanunların açık hükümleri dahi uygulamadan verilen bir kararla karşı karşıya kalmaz, hukuk cinayetine kurban gitmez.