İstanbul'da geçen günlerde aşırı yağan sağanak yağmurun ardından gerçekleşen sel ve su taşkınları yaşandı. Kentlerde alt yapının iyileştirilmesi sel ve su taşkınlarını önlemek için tek başına yetmeyeceği iddia edildi. Bu konu hakkında konuşan Altensis Kurucu Ortağı Emre Ilıcalı, büyük kentlerde sel sorunun çarpık kentleşmeden kaynaklandığını belirterek, "Yağmur suyu yönetimi yapılmasının şebekenin yükünü en az yüzde 20 azaltır, bunun yolu da kentsel dönüşümde yeşil bina kriterlerini uygulamak gerekir" diyor.
Dünya gazetesinden Didem Eryar Ünlü'nün haberine göre, Türkiye geçtiğimiz günlerde şiddetli ve ani yağışlardan kaynaklanan sel baskınları yaşadı. Uzmanlar büyük kentlerde sorunun çözümü için alt yapıyı iyileştirmenin tek başına yeterli olamayacağını belirtiyorlar. Altensis kurucu ortağı Emre Ilıcalı, binalarda etkin bir sürdürülebilir yağmur suyu yönetimi yapılmasının şebekenin yükünü en az yüzde 20 azaltacağını, bunun yolunun da kentsel dönüşümde yeşil bina kriterlerini uygulamak olduğunu ifade ediyor.
Özellikle İstanbul'da sık görülmeye başlanan şiddetli yağışlar sonucunda oluşan sel baskınları, yoğun kentleşmenin beraberinde getirdiği altyapı sorunlarını da su yüzüne çıkardı. Türkiye’nin de gündemine oluşturan sorunun çözümü için altyapıyı iyileştirmenin tek başına yeterli olamayacağını belirten Altensis Kurucu Ortağı Emre Ilıcalı, taşkın sorunlarının çarpık ve yoğun kentleşme sebebiyle ortaya çıkan altyapı sorunları olduğunu belirterek, sorunlu bölgelerde şebekenin yağmur yükünü azaltmak üzere, etkin bir sürdürülebilir yağmur suyu yönetimi yapılması gerektiğini söylüyor.
Emre Ilıcalı, kentsel dönüşümde yenilenecek binalarda yeşil kriterler kapsamındaki yağmur suyu yönetim ilkelerine dikkat edilmesinin, sel baskınlarına çözüm getirebileceğini belirtiyor. Emre Ilıcalı’nın yorumları şöyle:
“Günümüzde artan nüfus ve kentleşme sonucu yapılaşmayla beraber artan sert zemin oranları, bölgenin hidrolojik özelliklerini de etkiliyor. Küresel ısınmanın sonucu oluşan ani ve şiddetli yağışlarda debilerin yüksek olması sebebiyle mevcut altyapılar bunu kaldıramıyor ve bu durum, su baskınlarına yol açıyor. Özellikle yazın şiddetli yağan yağmurlar çok ciddi sorunlara yol açıyor. Biz yeşil bina ve kentleri tasarlarken, özellikle şebekeye iletilecek yağmur suyu miktarını azaltacak ve kalitesini arttıracak önlemleri entegre ediyoruz.
Sert zeminlerden yağmur sularının toplanarak geri kazanılması, rezervuarlarda, araç yıkamada, sulamada tekrar kullanılması, sert zemin miktarlarının azaltılarak yeşil alanların ve geçirgen yüzeylerin arttırılması, yağmur sularının bitkisel alanlara kontrollü bir şekilde yönlendirildiği bioswale gibi uygulamalar sonucunda yeni yapılaşmanın şebekeye verdiği yükü en aza indirmeye çalışıyoruz.
Böylece çok değerli bir kaynak olan suyu yeniden kazanıyoruz. Yağmur suyunun toplanarak geri kazanılması şebekeye gelen yüklerin azaltılması adına çok önem verdiğimiz bir uygulama. Bu konuda ön yargıya kapılıp, düz mantık yürüterek ‘yazın yağmur yağmaz, o yüzden yağmur suyunu toplamak gereksiz’ diye itiraz edenler, özellikle İstanbul’un yağış verilerine bakarlarsa, yaz döneminde ciddi yağış aldığını görebilirler. Zaten bu sene ve geçen sene yaşadığımız durumlar artık bu tartışmaları son erdirir diye düşünüyorum.”
"Özellikle İstanbul için yağmur suyunun tüm yeni yapılacak binalarda sert zemin alanları esas alınarak toplanılması ve geri kazanılmasının zorunlu hale getirilmesi gerektiğini düşünüyoruz. İlgili imar plan notlarına veya yenilenen planlı alanlar tip imar yönetmeliğine bu madde eklenebilir. Böylece bu iş gönüllülük esasına bırakılmamış olur. İstatistiklere bakıldığında yeşil binaların standard binalara oranla şebekeye getirdiği yağmur suyu ve atık su yükünü en az yüzde 20 azalttığı, ayrıca toplam su tüketimini de ortalamada yüzde 30 oranında düşürdüğü görülüyor."
"Yine son yıllarda dünyada çok sık rastlanılan kuraklık sorunu için de yeşil bina ve yerleşkeler önemli bir çözüm getiriyor. Türkiye ise kişi başına kullanılabilir su miktarı göz önünde bulundurulduğunda, su fakiri bir ülke olarak kabul edilmektedir. Yapılan projeksiyonlara göre, bugün bin 519 metreküp olan kişi başına düşen su miktarının 2030 yılında hedeflenen 100 milyonluk nüfusla bin 100 metreküpe düşmesi öngörülmektedir. Günümüzde de dönem dönem barajların doluluk seviyeleri düşmekte ve bundan kaynaklı büyük şehirlerde su kesintileri yapılmaktadır. Buna çözüm olarak konfor ve hijyenden vazgeçmeden suyun verimli kullanılmasını sağlamak çok önemli. Yeşil binalar da kullanılan alternatif çözümler bu noktada tam da aranılan fırsatı sunuyor."
Doğayla uyumlu yeşil binalar; yapının arazi seçiminden başlayarak yaşam döngüsü çerçevesinde değerlendirildiği, sosyal ve çevresel sorumluluk anlayışıyla tasarlandığı, iklim verilerine ve o yere özgü koşullara uygun, ihtiyacı kadar tüketen, yenilenebilir enerji kaynaklarına yönelmiş, doğal ve atık üretmeyen çevre dostu malzemelerin kullanıldığı ekosistemlere duyarlı yapılar olarak tarif edilebilir. Yeşil bina, enerji ve suyun tasarrufunu ve doğaya saygılı bir inşaat türünü benimser. Binaya ‘yeşil bina unvanını enerji ve su kullanımı, yer seçimi, tasarım, inovasyon, binada kullanılan ekolojik yapı malzemeleri, yapım tekniği, atık malzemelerin yeniden kullanımı konularındaki seçici yaklaşımlar verir.
Emre Ilıcalı, "Avrupa Birliği tarafından 2007 yılında yürürlüğe sokulan direktife göre üye ülkeler ve aday ülkelerin üç aşamalı bir plan uygulayarak taşkın riski yönetim sistemi kurmaları gerekiyor. Bu Direktif çerçevesinde ülkemizde şu anda başta İstanbul olmak üzere büyük şehirlere ait Taşkın Risk Haritaları hazırlanıyor. Bu haritalarda düşük ve yüksek taşkın riskine sahip alanlar belirleniyor. Bunun bir sonraki adımı ise ortaya çıkacak risklere cevap vermek üzere Taşkın Riski Yönetim Planlarını hazırlanması olacak. Bu çalışmaların bir an önce tamamlanması özellikle kentsel dönüşüm sürecinin daha planlı yapılabilmesi adına önemli bir adım olacaktır.
Özellikle İstanbul gibi her gün birçok yeni projenin başladığı bir mega şehirde ‘yeşil’ çevre dostu çalışmalar yetersiz kalıyor. Bu konunun kentsel dönüşümün de getirdiği ivme ile yönetmeliklere entegre edilmesi gerekiyor. Yeşil binaların sahip olduğu sürdürülebilir yağmur suyu yönetimi ve geri kazanımı gibi kriterlerin standart hale getirilmesi, enerji ve su gibi kaynakların geri kazanımını sağlayarak ekonomik fayda sağlayacak. Aynı zamanda altyapıya gelen yük azalarak, örneklerini gördüğümüz su baskınlarını en aza indirmede önemli bir adım olacak" diyor.