T24- Taraf gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ahmet Altan, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu'nun Sarıkamış'ta “bir doksan bin şehit daha verebileceğimizi” ifadesini AKP'nin milliyetçilik eksenine kayması olarak değerlendirdi. Altan, "Federasyonu konuşmalıyız diyen" Turgut Özal'ı ve “Avrupa’nın yolu Diyarbakır’dan geçer” diyen Mesut Yılmaz'ı hatırlatarak AKP'nin sekiz yılda, ANAP iktidarının ilk kırk gününde gerçekleştirdiği devrimleri yapamadığını söyledi. Altan, AKP'nin ANAP'ın sürecini yeniden yaşattığını, partinin yorulduğunu ve Kürt, Kıbrıs ve AB meselesinde yeni çözümler üretemeyince duvara çarptığını ileri sürdü.
Altan'ın Taraf gazetesindeki Kum Saati isimli köşesinde yayımlanan yazısı (12 Ocak 2011) şöyle:
Sarıkamış ve AKPEn korktuğum şey başımıza geliyor galiba.
Askerî ve yargı vesayetine karşı en ciddi mücadeleyi veren, yakın tarihimizin en ciddi değişim adımlarını atan, Türkiye’yi Avrupa Birliği üyeliğine aday düzeyine çıkarmayı amaçlayan, Kürt açılımını başlatan AKP, hızlı bir şekilde milliyetçiliğe ve tutuculuğa kayıyor.
Biz bunu ANAP’la da yaşamıştık.
ANAP’ın iktidarının ilk kırk gününde gerçekleştirdiği devrimleri AKP sekiz yılda henüz yapamadı, ANAP öylesine devrimci ve değişimci bir partiydi, askeri siyasetin dışına itmişti, Özal, “federasyondan bahsedebilmeliyiz” diyecek kadar atılgan ve cesurdu, onun yerine gelen Mesut Yılmaz “Avrupa’nın yolu Diyarbakır’dan geçer” diyecek kadar barışa açıktı, arkalarında yüzde kırk beşe yaklaşan büyük bir oy desteği vardı.
Sonra birden yoruldular.
Devletle ve askerle anlaşmanın yollarını aramaya başladılar.
Mesut Yılmaz, partiyi adım adım milliyetçiliğe ve tutuculuğa sürdü, MHP’yi tek siyasi rakip olarak gördü.
Onların ne yaptığını anlayınca halk da desteğini ANAP’tan çekti.
Sonunda ANAP da Mesut Yılmaz da yok olup gitti.
Şimdi bu acıklı macerayı sanki yeniden yaşıyoruz.
AKP yoruldu.
Kürt meselesinde, Kıbrıs meselesinde, AB meselesinde yeni çözümler üretemeyince duvara çarptı.
Mesut Yılmaz gibi Tayyip Erdoğan’la arkadaşları da akıllarını MHP’ye taktılar ve MHP’ye rakip bir milliyetçiliğe saptılar.
Dünyanın hiçbir yerinde yalan söylemeden ve saçmalamadan milliyetçi olamazsınız.
AKP yönetimi de her gün yeni bir saçmalıkla çıkıyor karşımıza.
Aralarında en aklı başında gözükenlerden, üstelik de oldukça iddialı bir siyasetçi olan Dışişleri Bakanı Davutoğlu, gitti Sarıkamış’ta “bir doksan bin şehit daha verebileceğimizi” söyledi.
Bunu söyleyen adam, “komşularla sıfır sorun” politikasının sahibi.
Ama burada asıl ürkütücü olan, bir adamın “doksan bin insanı ölüme gönderebileceğini” bu kadar soğukkanlı bir biçimde söyleyebilecek kadar gözünün kararması.
Bir de bunu Sarıkamış’ta söylüyor, Sarıkamış’ta öldürdüğümüz gibi öldürtecekmiş insanları.
Bugün Ayşe Hür Sarıkamış’ı daha detaylı anlatıyor, okursunuz.
Sarıkamış, askerî tarihin en büyük facialarından biridir, Enver Paşa’nın bencilliği ve yeteneksizliği yüzünden doksan bin genç çocuk, Sarıkamış dağlarında, düşmanı bile göremeden, tek kurşun atmadan, üstlerinde yazlık üniformalarıyla, ısınmak için ağaçlara sarılarak öldüler.
Ağaçlara sarılmış cesetleri donmuş halde bulundu.
Davutoğlu, bu ülkenin çocuklarını bir daha böyle öldürtecekmiş.
Bu laftaki insafsızlık, bencillik, insanları “böcek gibi gören” kibir, duyanı öfkeden çıldırtıyor doğrusu.
“Sen kimsin” demek istiyorsun, “sen kimsin doksan bin çocuğu ölüme gönderecek? Ne hakla onları öldürteceksin? Sen MHP’yle oy yarıştıracaksın diye biz çocuklarımızı ölüme mi göndereceğiz?”
Davutoğlu, hiçbir şeyden değil sadece akademisyen kimliğinden utanacak bir izana sahip olsa, Sarıkamış’ta doksan bin çocuğumuzu daha ölüme göndermekten değil, “bir daha Enver Paşa gibi kendini bilmezlere çocuklarımızı öldürtmemekten” söz ederdi.
Ama “çocukları öldürtmeden” MHP’yle yarış olmuyor değil mi?
Neticede milliyetçilik, “en fazla çocuğu öldürme” yarışı.
Kim daha çok çocuk öldürtürse o daha çok “milliyetçi” oluyor.
Onun için yüzlerce büyükelçiyi toplayıp bir “Sarıkamış daha istiyor”, onun için “doksan bin çocuğu” daha feda edebileceğinizi söylüyorsunuz.
Onun için Kürt açılımını kapadınız, onun için Kürt halkının “iki dil” talebini Milli Güvenlik Kurulu ağzıyla inkâr ediyorsunuz, onun için 1998’de Mesut Yılmaz’ın kapattığı limanları açacak cesareti gösteremiyorsunuz.
MHP’yi yenmek için MHP’lileşiyorsunuz.
Mesut Yılmaz da aynen böyle yapmıştı.
Mesut Yılmaz da şimdi sizin sandığınız gibi “halkın oylarını çantada keklik” sanıyordu.
Bütün bu Cumhuriyet, bütün bu diktatörler, darbeciler, generaller, “efendiler”, halkı küçümsediler, halkın çocuklarını gözlerini kırpmadan öldürttüler, “milliyetçilik” yarışında hep halkı öldürterek öne geçmeye çabaladılar.
Şimdi de siz küçümseyin, şimdi de siz yalan söyleyin, şimdi de siz tarihi saptırın.
Eninde sonunda gideceğiniz yer, sizden öncekilerin gittiği yerdir.
Bu halk, gün gelir çocuklarını öldürtmeyecek, koruyacak birini çıkarır kendi içinden.