'Altımızı oyan hangisi? KCK mı, KCK operasyonları mı?'

'Altımızı oyan hangisi? KCK mı, KCK operasyonları mı?'

Ali Bayramoğlu (Yeni Şafak, 29 Haziran 2012)

Altımızı oyan hangisi? KCK mı, KCK operasyonları mı?

KCK'nın iki yüzü var.  İlk yönüyle KCK, Kürt siyasi hareketinin Kürt kamusal alanını tümüyle denetlemesi ve organize etmesinin asli bir aracıdır...

Bu yönüyle KCK paralel bir siyasi merkez örgütlenmesi içermekte, bölgede kamu otoritesini fiili, cebri, siyasi her tür araçla ikame etmeye çalıan bir 'devletleşme nüvesi' barındırmaktadır... Bu bir düzeni tek taraflı inşa etme hamlesidir.

İkinci yüzüyle KCK, Kürt hareketinin taleplerini, siyasal alanda dile getirme ve sivil alanda örgütlenme çabasıdır. Bir anlamda 'ovada siyaset' arayışıdır. Dernekler, sendikalar, siyasi partiler, eğitim birimleri, kurslar bu çerçevede bir işlev yerine getirmektedir.

İlk yüze bakarak hüküm verecek olursanız, KCK'nın adli takibata uğraması kaçınılmazdır sonucuna varsınız...

İkinci yüzü dikkate alacak olursanız ve sorun çözümünde siyasetin gücüne inanıyorsanız, KCK'yı, aslında yasaların sınırında hareket eden ve o sınırı zaman zaman aşan bir siyaset yapma biçimi olarak tanımlayabilirsiniz...

İki yüzü birleştirelim şimdi...

KCK'nın temel özelliği, bugün itibariyle, Kürt siyasi hareketinde illegal ve legal yapıları kesiştirmesi, bir araya getirmesidir.

Bu özellik, siyaset ile şiddet arasındaki gidiş gelişleri ifade eder.

Siyaset ile şiddetin gerek saha, gerek işlev, gerekse aktör olarak birbirlerinden ayrılmasının zorluğuna işaret eder.

Hukuk devletleri bu zorluğu aşmasını bilirler, hukuki cihazlarını buna göre bilerler, olmadı yeni cihazlar bulurlar...

Türkiye'nin de bunu yapması gerekirdi...

Ama yanına bile yaklaşmadı...

KCK operasyonları, bırakın madalyonun ikinci yüzünü dikkate almayı, Kürt meselesini, tüm siyasi Kürtlük hallerini madalyonun birinci yüzüne indirgedi.

Yani paralele örgütlenmeyle, örgütle, fiili devlet kurma arayışıyla özdeş kıldı.

Bugün öyle bir noktaya geldik ki, KCK operasyonlarıyla Kürt siyasetine, bu siyasetin sivil örgütlü alanına değen kim varsa tutuklanıyor... Sendikacı, avukat, siyasetçi, öğrenci, öğretim üyesi hepsi...

Geldiğimiz noktada, farkında olan, bilinçli, talepkar Kürt olmak cezalandırılır hale geliyor...

Kürt meselesiyle ilgili, silahlı eylem yapanlar dışında, 8000 civarında tutuklu var ve bu sayı her geçen gün artıyor.

Anlamı derin bunun ve bu açıdan Ahmet İnsel'in şu tespiti önemli...

'İleri demokrasinin parti kapatma yerine tercih ettiği yöntem, parti örgütünü yöneticisiz, hatta insansız bırakmak. Bu yeni yöntemin parti kapatmadan daha etkili olduğunu söyleyebiliriz. Önceden parti kapatılınca yeni partiyle yola devam ediliyordu. Şimdi tüm yerel yöneticileri tutuklu olan, bunların yerini alanların da tutuklandığı boş bir zarf haline dönüşüyor parti. Açık ama içi boş parti...

Mithat Sancar'ın şu tespiti de temel:

'Tasfiye edilen şey, Kürt siyasi hareketi değil, bizatihi siyasetin kendisi oldu...'

Açıktır o zaman, KCK operasyonları tam anlamıyla 'siyaset yasağını' ifade ediyorlar.

Pek çok Kürtü suskunluk ve dağ arasında seçim yapmaya davet ediyorlar.

Gerçekten de bu tercih, kısa vadede, baskı altına alarak bir sorunu olduğundan daha az önemli göstermeye yarasa da, orta ve uzun vadede geri dönülmesi güç sonuçlar üretecektir.

Siyasetin tahrip edilmesi sadece Kürt sorunu açısından değil, ülke demokrasisi, demokrasinin kalitesi açısından daha büyük sorunlara yol açacaktır.

Bu gemi böyle gittikçe su alır..

Bunu bilmek gerek...

Melese sadece PKK'nın silah bırakmasını sağlayacak temas politikası değildir.

Aynı zamanda sivil ve siyasi olanı korumak ve onunla temas kurmaktır.