Altın Portakal'ın 'en iyi kadını': Festivaldeki sansür utanç verici

Fotoğraf: Muhsin Akgün

51. Altın Portakal Film Festivali’nde “En İyi Kadın Oyuncu” ödülünü yönetmen Kutluğ Ataman’ın “Kuzu” filmiyle ikinci kez kazanan Nesrin Cavadzade, festivalde yaşanan sansür kriziyle ilgili olarak, “Sonuç odaklı bakacak olursak bu kadar prestijli bir festivalde belgesel bölümünün tamamen kalkmış olması utanç verici. Ben sanat eserlerinin hiçbir şekilde TCK gibi bir kavramla yan yana gelmemeleri gerektiğini düşünüyorum. Çünkü ifade özgürlüğüne inanıyorum” dedi.

Cavadzade, Türkiye’de kadınların yaşadıkları sorunlara da dikkat çekerek, “İstanbul’un en merkezi semtlerinden Şişli’de oturuyorum. Ama bir kadın olarak 22.00’den sonra dışarıya çıkıp iki sokak yürümek istediğimde dünyanın lafını yiyorum. Ataerkil, kadını ikinci sınıf gören, onu yok sayan bakış açısına hepimiz her an maruz kalıyoruz. Televizyon dizilerinin senaryolarına bak, kadın düşmanlığıyla dolu” ifadelerini kullandı.

Hürriyet gazetesinden Hakan Gence’nin sorularını yanıtlayan Nesrin Cavadzade, Altın Portakal Film Festivali’ni, özel hayatını ve gelecekti projelerini anlattı. Gence’nin “10 ödüllü oyuncu Nesrin Cavadzade” başlığıyla yayımlanan söyleşisi şöyle:

 

10 ödüllü oyuncu Nesrin Cavadzade

 

Nesrin Cavadzade bugüne kadar oynadığı dokuz filmden 10 ödülle döndü. Bu hafta da ‘Kuzu’ filmiyle Altın Portakal’ı kaptı. Başarısının sırrı, mesleğini hayatının odak noktasına koyması. Konuya sansürden girdik, Türkiye’de kadın olmanın zorluklarından çıktık.

 

İkinci kez Altın Portakal kazandınız. Sürpriz mi oldu?

Açıkçası çok da beklemiyordum. Ama bunun sebebi performansım değil. Yakın tarihte bir kere kazandım. Bu yüzden başkalarını öne çıkarıp onurlandırmak isterler diye düşündüm.

 

10’dan fazla ödül aldınız. Bu kadar ödül egoyu nasıl etkiliyor?

İnsanın ruhunu okşuyor ama egoya bir etkisi yok. Bu ülkede seni bir günde göklere çıkarırlar, yarım saniyede yerin dibine batırırlar.

 

Festival, sansür tartışmalarıyla gündemdeydi. Siz hangi taraftasınız?

Sonuç odaklı bakacak olursak bu kadar prestijli bir festivalde belgesel bölümünün tamamen kalkmış olması utanç verici. Ben sanat eserlerinin hiçbir şekilde TCK gibi bir kavramla yan yana gelmemeleri gerektiğini düşünüyorum. Çünkü ifade özgürlüğüne inanıyorum. Herkesin her şeyi istediği biçimde ifade edebilmesi gerektiğini savunuyorum.

 

O halde festival bir kenara... Genel olarak sansürlere bakarsak...

Can sıkıcı. Benim bununla mücadele alanım, seçtiğim projeler ve oynadığım kadınlar. Çünkü bir kadın olarak kendimi bu ülkede çok sıkışmış hissediyorum.

 

Neden?

Her anlamda üzerimde bir baskı var.

 

Ne gibi?

En basiti istediğim gibi giyinememek, istediğim uçta roller oynayamamak, politik fikirlerimi ifade edememek...

 

Söylediklerinize bakarsak sizin de kendinizi sansürlediğiniz oluyor...

Elbette. Türkiye zor bir ülke. İfade özgürlüğü acınası bir halde. İnsanlar fikirlerini açık edemiyor. Ettiğinde de bir şekilde cezalandırılıyor. Bu yüzden hepimiz kendimizi sansürlüyoruz.

 

Tanınıyorsunuz, büyük şehirde yaşıyorsunuz bunlara rağmen bir kadın olarak siz de mi çok çekiyorsunuz?

Elbette. İstanbul’un en merkezi semtlerinden Şişli’de oturuyorum. Ama bir kadın olarak 22.00’den sonra dışarıya çıkıp iki sokak yürümek istediğimde dünyanın lafını yiyorum. Ataerkil, kadını ikinci sınıf gören, onu yok sayan bakış açısına hepimiz her an maruz kalıyoruz. Televizyon dizilerinin senaryolarına bak, kadın düşmanlığıyla dolu.

 

Ama siz de televizyona iş yapıyorsunuz...

Evet kadının bir güzellik formu olarak var olduğu, kendi mücadelesine dair hiçbir eylem ortaya koyamadığı, bir adamın yörüngesinde kabul gördüğü dizilerin içinde zaman zaman ben de kendimi buluyorum.

 

Ödülü alırken eski sevgiliniz yönetmen Cemal Şan’a teşekkür ettiniz...

Ben eski ve yeniye inanmıyorum. Cemal Şan hayatta yoluma çıkan en kıymetli insan. Sekiz yıllık bir beraberliğimiz oldu. Aynı zamanda bu muhteşem kariyeri yapmama da ön ayak oldu. Teşekkür etmek bir borçtu.

 

Eski sevgiliden arkadaş olabileceğine inananlardan mısınız?

Elbette. Bu, tamamen o iki insanın hayata ve birbirlerine nereden baktıklarıyla alakalı bir durum.

 

Ödül sonrası güzelliğinize methiyeler düzüldü... Güzellik algısıyla aranız nasıldır?

Eskiye nazaran kendimle çok daha az kavgalıyım. Ve kendimi eskiye kıyasla çok daha güzel buluyorum.

 

Sert bir havanız var. Hayatınıza birinin girmesi zor mu?

Benim kendime has duvarlarım var. Bu yüzden hayatıma girmek zor.

 

Recep İvedik'te oynamak isterim

 

40 gün eksi 20 derecelerde oynayacak kadar sizi heyecanlandıran Kuzu’nun derdi nedir?

‘Dilber’in Sekiz Günü’ filminden beri, -ki üzerinden yedi sene geçti- okuduğum en güçlü kadın kahramandı. Canlandırdığım Medine 27 yaşında iki çocuk annesi bir kadın. Köyün en fakir ailesinin hanımı. Çocuğuna sünnet düğünü yapmak istiyor. Bu, onun küçücük dağ köyündeki varlığına saygınlık kazandıracak tek araç. Ama kuzu alacak paraları yok. Bütün hikâye de bunun üzerine kurulu.

 

Kutluğ Ataman hakkında bize ne anlatırsınız?

Titiz bir adam. Mesela “Sette oyuncularımla konuşmayacaksınız” gibi bir yasak koymuştu. Bu yüzden çıt çıkmıyordu. Zaten telefonlar yüksekte olduğumuz için çekmiyordu. Hava soğuktu. İnsan sette bir sıcaklık arıyor. Kimse bizimle konuşmuyordu. Biz de kendi aramızda konuşmuyorduk. Şöyle söyleyeyim: 40 gün boyunca Kutluğ ile birbirimize en fazla 10 cümle ettik. Ayrıca her gün birisi sette azarlanırdı. Bir tek ben ‘primadonna’ gibi dolaşıyordum. Ta ki son güne kadar. Tren istasyonunda son sahneyi çekiyorduk. “Omzumdaki montun alınması gerekiyor” dedim. “Sana ne! Sen oyuncu halinle bana ne karışıyorsun” diye öyle bir bağırdı ki dağlarda ismim yankılandı ve o ‘primadonna’ halim bitti. Diğer taraftan ne istediğini çok iyi biliyordu, sette bir arayışı yoktu. Bu kararlı hava bende güven oluşturdu ve kendimi tamamen ona bıraktım.

 

Beren Saat, Meryem Uzerli, Tuba Büyüküstün gibi isimler sektörde en tepede anılıyor. Siz de yeteneklisiniz, ödüllüsünüz... Bu yarışta devreye biraz da fizik veya şans mı giriyor?

O ayrı bir kategori. İnsanlar televizyon yıldızı olarak yoluna devam etmek isteyebilir. Bu da onlara yeterli gelebilir. Ruhları, bedenleri, cepleri tatmin olabilir. Buna da saygı duyulmalı. Televizyonda da var olmak istiyorum ve yapıyorum ama ben sinema mezunuyum. En başından beri yapmak istediğim asıl şey sinemaydı.

 

Bir gün Recep İvedik gibi anaakım bir filmde de oynar mısınız?

Neden olmasın? Kendimi şaşırtmak istiyorum. Kendimi ne kadar tekrarlamazsan o kadar iyi. Mesela en çok yapmak istediğim şey anaakımın dibi olan iyi bir romantik komedide oynamak. Ayrıca Recep İvedik enteresan olmaz mı? Ben ve Recep İvedik beyazperdede yan yana.