Hürriyet yazarı Ertuğrul Özkök, Hazreti İsa'nın mezar odası olduğu iddia edilen yapının bir kadın kimyager tarafından incelendiğini yazdı. "Yeni Ahit’e (İncil) göre Hazreti İsa’nın, çarmıhtan indirildikten sonra üzerine yatırıldığı taşın bulunduğu bu yer milattan sonra 335 yılında yapılmıştı" diyen Özkök, "Alttaki kapağın kalker analizine göre bu kapak 4. yüzyıla aitti" dedi. Özkök tepkisini, "Aman Tanrım İncil'de yazan o şey doğruymuş" sözleriyle yansıttı.
Özkök'ün "Aman Tanrım Hazreti İsa’nın musalla taşı gerçekten bu mu" başlığıyla (3 Aralık 2017) yayımlanan yazısı şöyle:
Bundan bir yıl önce...
Tam tarihiyle 26 Ekim 2016 gecesi, Kudüs’te bir lahitin kapağını kaldıran arkeolog gördüğü şeye hayretle baktı...
Lahitin mermer kapağının altında bir mermer kapak daha vardı... Ama onu asıl heyecanlandıran şey, alttaki kapağın üzerindeki işaretti...
Kapağın üzerinde kabartma bir haç işareti vardı... O gün sadece heyecanlanmıştı...
Ama asıl heyecanı, bundan bir yıl sonra, yani geçtiğimiz ekim ayının sonunda yaşayacaktı...
Çünkü 2017 yılının ekim ayında, o mezardan aldıkları harçların “OSL”analizlerinin sonuçları gelmişti...
O gün kendi kendine şunu söyleyecekti:
“Vay canına İncil’de yazılan o şeyler bir efsane değil, gerçekmiş...”
Şimdi inanç tarihine bir milat olarak geçecek bu buluşun başladığı günlere, 2016 yılına dönelim.
Eski Kudüs’ün merkezinde bulunan “Kutsal Kabir Kilisesi”, bugün Hıristiyan dünyasının en kutsal yerlerinden biri.
Bu kilise, Hazreti İsa’nın çarmıha gerildiği Golgota denilen yerin üzerine kuruludur.
İnanışa göre Hazreti İsa, Kudüs’e yukarıdan bakan bu tepe üzerinde çarmıha gerilmiş, ölü bedeni çarmıhtan indirildikten sonra hemen yanındaki bir mağaranın içindeki taş bir yatağın üzerine yatırılmıştı.
Hazreti İsa burada göğe yükselmişti.
Milyonlarca Hıristiyan, Hazreti İsa’nın mezarı olarak burayı biliyor ve ziyaret ediyordu.
Ama tıpkı Hazreti Mevlânâ’nın Konya’daki mezar odası gibi, geçen yıla kadar kimse Hazreti İsa’nın bu mezar odasına girip lahitin kapağını kaldırmamıştı.
Hıristiyanlık tarihinde ilk defa geçen yıl, bir kadına bu mezar odasına girip lahitin kapağını kaldırma izni verildi. Bu kadın Atina Teknik Üniversitesi Rektör Yardımcısı Antonia Moropoulou’ydu...
Moropoulou bir arkeolog değil. Teolog da değil. Bir kimya mühendisi...
O gün herkes bu iznin niye bir teolog veya arkeolog değil de bir kimya mühendisine verildiğini anlamadı. Oysa bunun çok mantıklı bir nedeni vardı. Aradıkları şeyi ancak bir kimyager bulabilirdi.
Ama onunla birlikte mezarın kapağını açanlar arasında Atina Üniversitesi’nden arkeologlar da vardı.
ANTONİA Moropoulou aslında Türkiye’deki arkeologların da yakından tanıdığı bir isim.
Çünkü Ayasofya’nın restorasyonunda da çalışmış bir mühendisti.
İşte bu ekip, Vatikan’ın da iznini alarak 2016 yılında Kudüs’teki kilisenin altındaki mezar odasında çalışmaya başladı.
Ve 26 Kasım 2016 günü, kalker tabakanın altındaki mermer kapağı kaldırdı.
İlk şaşkınlıkları kapağın altından çıkan ikinci kapaktı.
Ve o kapağın altındaki ikinci mermer lahit kapağının üzerinde bir haç işareti vardı.
Hazreti İsa’nın çarmıhtan indirilen bedeni gerçekten bu mermer kapağın altındaki taş yatağa mı yatırılmıştı?
Yanı, Türkçe söylemek gerekirse, Hazreti İsa’nın “musalla taşı” gerçekten burada mıydı?
Hepsinin aklında meşhur “Torino Kefeni” efsanesi vardı.
Torino’daki kilisede güya Hazreti İsa işte bu taşın üzerine yatırıldıktan sonra üzerine bir bez örtü serilmiş, yüzündeki ve bedenindeki kan nedeniyle görüntüsü o bezin üzerine geçmişti.
Ancak daha sonra yapılan karbon testleri, bu kumaşın yüzyıllar sonrasına ait olduğunu ortaya koymuştu.
Ama Moropoulou dünyaca tanınmış bir kimya mühendisiydi ve bulduğu bu kalkerlerin, mermerin gerçek zamanını belirleyecek çok gelişmiş teknikler mevcuttu.
Hemen o gün mezar odasının 3 ayrı yerinden kalker ve mermer örnekleri alındı.
Artık işleri bitmişti...
Lahitin kapağını, belki de bir daha hiç açılmamak üzere yeniden kapatarak, asıl çalışmalarına başladılar.
Alınan 3 örnek, 2 ayrı laboratuvara gönderildi. İki laboratuvarda da ‘OSL’(optically stimulated luminescence) yöntemiyle incelendi.
Ve sonuçlar bu yılın ekim ayında Moropoulou’nun önüne kondu.
İki laboratuvardan gelen analiz sonuçları da birbirinin aynıydı.
Müslümanlar Kudüs’ü aldıktan sonra 1009 yılında buradaki kiliseyi yıkmış, Hazreti İsa’nın yatırıldığı bu taş yatağın bulunduğu yeri ve Golgota’yı küçük bir bazilikanın içinde bırakmıştı.
Bu kilise 1149’da Haçlı Seferleri sırasında yeniden inşa edilmişti. Kilise daha sonra 1570 yılında daha da büyütülmüştü.
Giriş kapısındaki ilk kalker örneğinin yaş analizi bu bilgiyi doğruluyordu. Mezar odasının tam girişinden aldıkları kalker örneği 16’ncı yüzyıla aitti... Sıra mezar odasındaki ilk mermer lahitin analiz sonucuna gelmişti.
İki analiz de bu kapağın 12’nci yüzyıla ait olduğunu kesinlikle bulmuştu. Demek ki o kapak da, kilisenin yeniden yapıldığı 1149 yılında, en alttaki kapağın üzerine konmuştu.
Ama Moropoulou’nun ve bütün Hıristiyan dünyasının en merak ettiği sonuç, en altta, üzerinde haç bulunan lahit kapağıydı...
Yeni Ahit’e (İncil) göre Hazreti İsa’nın, çarmıhtan indirildikten sonra üzerine yatırıldığı taşın bulunduğu bu yer milattan sonra 335 yılında yapılmıştı. O bilgiye göre Romalılar Hazreti İsa’nın etkisini kırmak ve izlerini silmek için bu mezar odasının ve Golgota’nın bulunduğu tepeye bir Roma Tapınağı inşa etmişti.
Ancak Roma’nın ilk Hıristiyan imparatoru Konstantin milattan sonra 335 yılında bu tapınağı yıktırıp yerine Kutsal Kabir Kilisesi’ni yaptırmıştı.
O nedenle herkes şu sorunun cevabını bekliyordu. Alttaki mermer kapak hangi tarihe aitti...
Ve Hıristiyan dünyasının nefesini tutarak beklediği o sonuç bu yılın ekim ayında Moropoulou’nun önüne kondu. İki rapor da aynı tarihi veriyordu. Alttaki kapağın kalker analizine göre bu kapak 4. yüzyıla aitti...
Yani İncil’deki MS 335 tarihine uyuyordu. Böylece Hazreti İsa ile ilgili olarak İncil’de yazılan en önemli ipuçlarından biri ilk defa doğrulanmıştı. Şimdi herkes Moropoulou’nun dünyanın en saygın arkeoloji dergilerinden biri olan “Journal of Archaeological Science”ın önümüzdeki sayısında yayınlanacak olan makalesini bekliyor. Bu araştırmanın çok ayrıntılı sonuçları o makalede açıklanacak. Ancak National Geographic dergisinin bir muhabiri, bu araştırmanın ilk sonuçlarını aldı ve derginin internet sitesine koydu.
Sonuçlar o kadar ciddi görünüyordu ki, dünyanın en tutucu Hıristiyan yayın organlarından biri olan Christian Post bile bu haberi internet sitesinden duyurdu. Yine de ihtiyatı elden bırakmamak için haberine şu notu koymayı ihmal etmedi: “Tabii açılan lahitin hiçbir yerinde ‘Burada Nazaretli İsa adında bir Yahudi yatıyor’ ifadesi yoktu...”
Ama herkesin bildiği bir başka gerçek daha vardı. Hazreti İsa’nın yaşadığı dönemde kimse ona “Nazaretli İsa” demiyordu...
Kutsal Kabir Kilisesi, bugün Rum Ortodoks Patrikliği’nin merkezi olarak hizmet etmesinin yanında başka birçok kilise tarafından ortak kullanılmaktadır.
Bunlar, Katolik Kilisesi, Rum Ortodoks Kilisesi, Ermeni Apostolik Ortodoks Kilisesi, Süryani Kadim Ortodoks Kilisesi, İskenderiye Kıpti Kilisesi ve Etiyopya Ortodoks Tewahedo Kilisesi’dir.
Ancak Hıristiyanlığın bu kolları arasında kilisenin yönetimi için hep büyük çatışmalar çıkmıştır. Son çatışmada hayatını kaybeden rahipler de olunca, o dönemde Filistin’e hakim olan Osmanlı İmparatorluğu’nun sultanı Abdülhamid,kiliseye yeni bir şey yapılmasını durdurmuş ve kilisenin anahtarlarının Müslüman bir aileye verilmesini emretmişti.
Kilisenin anahtarları hâlâ bu Müslüman ailenin yeni fertlerinde bulunuyor. Akşamları kiliseyi onlar kapatıyor, sabahları da onlar açıyor.