Doç. Dr. Erol Kesici, ülkede yaşanan kuraklık ve su sıkıntısını değerlendirdi. Kuraklığın iklim krizine bağlanmasının işin kolayına kaçmak olarak yorumlayan Kesici yer altı sularının aşırı bir şekilde çekildiğini belirterek “Artık ambarımızda da su kalmadı. En tehlikelisi o. Yedek akçemizi de tükettik biz. Bugün bütün göller su toplama havzalarıdır. Depremleri, obrukları, sel felaketlerini önlerler. Ormanlardaki yangını önlerler. Bu yıl bu kadar yangının olmasının nedeni küresel ısınma değil, nem azlığıdır” dedi.
Konuyla ilgili Evrensel gazetesinden Özer Akdemir’in sorularını yanıtlayan Kesici, su yönetimi konusunda yapılan hatalara dikkat çekti.
Su politikalarının bu şekilde devam etmesi halinde Türkiye’nin suya bağımlı hale geleceğini belirten Kesici, kuruyan göller ve nehirlerin küresel ısınma nedeniyle değil, yağış düşmesi nedeniyle kuruduğunu belirterek “Küresel ısınmaya neden olanlar iklim krizine de neden oluyor. Yani temel sorun popülist yaklaşımlar, sistem sorunu” dedi. Kesici, “Nerelerde yanlış yapıldı?” sorusuna “Eskiden birçok yöremizde ek sulama yapmadan bile ürün üretebileceğimiz alanlarımız çoktu. Çok aşırı su kulandık. Yüzde 80’i tarıma gitti suların. İnsanlar yanlış bir şekilde sulu tarıma sevk edildi. Sulu tarım en rahat tarımdır. İlk önce biz hidrolojik kuraklığı yarattık, bu da iklim kuraklığına neden oldu. Ondan sonra da tarımsal kuraklık geldi. İç Anadolu gibi kurak bir havzada neden sulak tarım yapıyorsunuz? Bunu yıllardır söylüyoruz, suyu bitirirsiniz diye” Yanıtını verdi.
İklimi belirleyenin yağışlar olduğunu söyleyen Kesici, “Göllerimiz neden kuruyor o halde?” sorusunu ise “Burdur Gölü’nün kuruması iklimsel faktörlerle denmişti. Oysa bunun böyle olmadığı istatistiki verilerle ortaya kondu. Hem yanlış su kullanımı var hem de gölü besleyen derelerin üzerine barajlar, göletler yaparsanız göl olmaz. Bir de bu suları kirletirseniz o su göle dolsa bile işe yaramaz. Bizim önce suyu korumamız gerekir. Suyun ürününü düşünüyoruz hep; su ürünleri fakültesi, su ürünleri yüksek okulu, enstitüsü... gibi. Suyu değil hep ürününü düşünüyoruz, hep para para. Siz Türkiye’de 60 yılda 80 gölü kurutup Beyşehir Gölü gibi, Eğirdir Gölü gibi Türkiye’nin en büyük doğal su kaynaklarının bulunduğu yerin su seviyesini tarıma çekerseniz, gölün kıyı kenarındaki sazlık alanları kökünden sökerseniz küresel ısınmayı önleyemezsiniz! O sazlıklar kamışlıklar kökleriyle karbon dediğimiz, metan gazlarını bünyesinde tutar” şeklinde yanıtladı.
Kuruyan göllerin diriltilemeyeceğini ifade eden Kesici, bu göllerin su tutmasının mümkün olmadığını söyledi.
“Bilime inanmak lazım” diyen Kesici ne yapılması konusunda ise şunları söyledi; “Bir kere göllerin popülist ve politik yönetiminden vazgeçilmeli. Göller bilim insanlarına bırakılsın. Gölet modasından vazgeçilsin. Kurak tarım yapılan alanlara sulak tarımı teşvik etmek kadar yanlış bir şey olmaz. Tarımımızı baştan düzenlememiz gerek. Suyumuz ne kadarsa o kadar tarım yapmalıyız. Aç gözlülükten vazgeçelim. Bol su, bol kimyasal kullanarak tarım yapmamalıyız.”
Suyun yüzde 80’nin tarımda kullanıldığını söyleyen Kesici, bu oranın yüzde 40’a düşürülmesi gerektiğini belirterek “Toprak yapısına göre sulamayı ve bitki dokusunu ayarlayacaksın. Damlama suyunu toprak üzeri değil toprak altından yapmayı sağlamalıyız mesela. Üretimdeki bitkinin su ihtiyacını belirlemek gerekir” dedi.
Yer altı sularının aşırı şekilde çekildiğini hatırlatan Kesici, "Yer altı sularının da aşırı bir şekilde çekildiğini biliyoruz. Artık ambarımızda da su kalmadı. En tehlikelisi o. Yedek akçemizi de tükettik biz. Bugün bütün göller su toplama havzalarıdır. Depremleri, obrukları, sel felaketlerini önlerler. Ormanlardaki yangını önlerler. Bu yıl bu kadar yangının olmasının nedeni küresel ısınma değil, nem azlığıdır. Çünkü göllerin bulunduğu bölgelerden kırağı, çiğ göremiyoruz artık. Su azaldı çünkü. Suyumuz azaldıkça buharlaşma da artıyor. Yer altı suları tükenmiş bir vaziyette. Geri beslenim olmuyor, akiferler bomboş. Binanın su boruları gibi bunlar artık borularda su yok. Göllerin mutlaka dinlendirilmesi geriyor” önerisinde bulundu.