Gazeteci Amberin Zaman'ın Taraf gazetesindeki ilk yazısı yayımlandı. Zaman, Pennsylvania’da Fethullah Gülen'le yapılan görüşmeleri yazarken, ortaya atılan iddiaları yalanladı. Zaman, iddialara tepki olarak "Batsın böyle gazetecilik" dedi.
Amberin Zaman'ın Taraf'ta "Batsın böyle gazetecilik" başlığıyla yayımlanan (10 Mayıs 2013) yazısı şöyle:
Taraf’a dönüşümle birlikte ilk yazacağım yazı böyle olmamalıydı. Ama ne yazık ki bir grup gazeteciyle birlikte geçen ay Amerika’da Fethullah Hoca ile yaptığımız görüşmenin akabinde bir internet sitesinde aleyhimizde yayınlanan iftiralar ve karalamalar karşısında başka çarem kalmadı.
Sevin sevmeyin Fethullah Gülen ve Hizmet Hareketi (veya tercihinize göre “Cemaati”) Türkiye’nin önde gelen siyasi ve sosyal aktörleri arasında bulunuyor.
Bir gazeteci olarak nasıl ki başbakan, cumhurbaşkanı ve Türkiye’nin kaderini belirleyen diğer şahsiyetlerden randevu talebim olduysa, uzun zamandır Gülen’den de böyle bir talebim vardı. Dolayısıyla Gazeteci ve Yazarlar Vakfı’ndan Hoca’nın bir grup gazeteciyle birlikte Pennsylvania’da bizleri kabul edeceğini duyunca tabii ki gittim. Yalnız bazı şartları vardı. Görüşme tamamıyla “off the record” olacaktı. Yani konuşulanlar aramızda kalacaktı. Yazılıp çizilmeyecekti. Oldukça can sıkıcı bir durumdu ama her halükârda Gülen’i görmek tanımak istiyordum. Soluduğu iklimi anlamak istiyordum. Hem gazetecilikte “off the record” görüşmeler olağan bir şey.
Ve gittik görüştük. Kimler vardı peki? Sabah gazetesinden Mahmut Övür, eski Star Yayın Yönetmeni ve belgeselci Ardan Zentürk, Radikal’den Yavuz Oğhan, şu sıralarda bir gazetede yazmayan Mehmet Altan, ben ve basına henüz yansımadığı için adını paylaşmayacağım bir sivil toplum kurumu yöneticisi vardı. Bir de bizlere refakat eden Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı’ndan Erkam Tufan Aytav. Ekrem Dumanlı tesadüfen oradaydı ama konuşmalara dâhil olmadı. İddia edildiği gibi ne Harun Tokak ne de Mustafa Yeşil vardı. Hoca’ya gündeme dair sorular sorduk. O da cevapladı. Sohbetimiz yaklaşık bir saat sürdü. Gülen Mehmet Altan’ın çarşamba gecesi SkyTürk’te Doğan Akın’a belirttiği gibi Türkiye’deki gidişata ilişkin bazı endişelerini paylaştı. Görüşmenin akabinde izlenim dâhil olmak üzere bir tek kelime yazmayacağımıza dair aramızda mutabık kaldık. Zaten konan koşul da oydu.
Gelin görün ki görüşmeye tanık olan aramızdan birileri bir internet sitesine görüşmeye dair hayal ürünü bir dizi çirkin iddialarda bulundu. Örneğin Mehmet Altan Hoca’nın elini öpmüş. Yalan. Gülen kanepeye oturmuş, Altan da. Bizler ise yerde bağdaş kurmuşmuşuz. Yalan. Hiç birimiz yerde oturmadık. Gülen’in Başbakan’a yönelik sarf ettiği iddia edilen birtakım sözler karşısında ben “Hele şükür, bunları birinin söylemesi gerekirdi” demişim. Yalan. Mehmet Altan bu sözlerime onay vermiş. Yalan. Gülen’den de “daha ateşli konuşmalar” yapmış. Yalan. Yavuz Oğhan Gülen konuştukça “başıyla onaylama hareketi” yapmış. Yalan.
Bu arada Taraf’a dönüşüm de Gülen’le yaptığım görüşmeyle ilişkilendiriliyor. Yalan. Gittiğimde Taraf’tan herhangi bir teklif henüz gelmemiş olduğu gibi sohbet esnasında Taraf’ın “T”si bile geçmedi. Kaldı ki Neşe Düzel ile görüşmek üzere gittiğimde “Gerektiğinde Cemaat’i de eleştireceğim” dedim. O da “İstediğini yazmakta özgürsün, herkesi eleştirebilirsin biz burada gazetecilik yapıyoruz yapacağız” dedi. Ümit Aslanbay şahidimdir.
Üstelik Nedim Şener ve Ahmet Şık’ın tutuklanmalarına ilişkin süreçte Cemaat’i sertçe eleştirdim. En çok eleştirdiğim yanları da bu eleştirilerin karşısında sergiledikleri kibre varan tahammülsüzlükleriydi. Cemaat’e yakın gazetelerde, özellikle de Today’s Zaman da bu kez beni hedef alan yazılar yayımladı.
Bu iğrenç yalanları kim ve hangi maksatla yaydı inanın aklım almıyor. Ama her kimseniz batsın böyle gazetecilik.
Gülen ve iktidar arasında süren gerginliği anlamak için Pennsylvanialara gitmeye gerek yok. Uzun zaman “aramıza nifak sokmak istiyorlar” diyerek her iki tarafın da yalanladığı kavga artık su yüzüne çıktı. Gülen’in en son Bamteli sohbetinde “Seben halkı örneği” üzerinden “küstahlaşma belasına” ilişkin söyledikleri birçok kişi tarafından Erdoğan’a göndermede bulunduğu şeklinde zikrediliyor. Emniyet ve Yargı’da birçok atama ve tasfiye de yine Başbakan ile Cemaat arasındaki gerginliğe bağlanıyor. Barış süreciyle birlikte Öcalan ve PKK da kavgaya dâhil oldu. Cemaat’in karşısında açıkça pozisyon aldı. Milliyet’te yer alan İmralı zabıtları ve Karayılan’ın en son demeçleri bunu açıkça ortaya koyuyor. Gülen Hareketi’nin İmralı sürecine bakışı üzerinden iktidarla ilişkilerini irdeleyen Ruşen Çakır’ın en son yazısını okumanızı tavsiye ederim. Yakın gelecekte Türkiye’deki siyasi hayatı önemli ölçüde belirleyecek olan bu sürtüşme her iki taraf da pragmatik olduğu için, ve birçok yönden örtüşen tabanlarına anlatmakta güçlük çektikleri için uzun sürmeyeceği inancındayım. Gazeteci olarak görevimiz bu kavgada taraf tutmak, ateşe odun taşımak değil. Bize düşen kamuyu aydınlatmak üzere gelişmeleri izlemek, anlamlandırmak ve ne gibi sonuçlar doğurabileceklerine ilişkin öngörüde bulunmak. O kadar.