Amerikan tüketim kültürünün önemli bir sembolü olan “ticari tapınaklar”; yani alışveriş merkezleri (AVM'ler) 1950’lerde insanların yaşantısına girdi. Ancak kentlerde alışveriş yapma biçiminin değişmesi ile özellikle ABD’de birçok AVM’nin terk edilmiş halde olması, bu mekânların sonunun gelmiş olabileceği tartışmalarını yaratıyor.
Jonathan Glancey’nin BBC Türkçe’deki haberi şöyle:
AVM’lerin ilk ortaya çıkışı kötü niyetli değildi. Oysa 1977’de George A. Romero, çığır açan zombi filmi Ölülerin Şafağı’nda set olarak terk edilmiş bir AVM kullanmıştı. Romero’nun film seti bugün ABD’nin doğusundan batısına kadar sayısı giderek artan terk edilmiş AVM’lerle büyük benzerlik gösteriyor. Amerikan banliyölerine giden otoyolların kenarlarında bugün 100’den fazla AVM beton ve çelik yığını halinde yıkılmaya bırakılmış.
Başta orta Batı olmak üzere belli bölgelerde ekonomik çöküş, internet üzerinden alışverişin yaygınlaşması ve kentte alışverişin yeni biçimler alması gibi nedenler, bir zamanlar ebedi görünen Amerikan tarzı AVM’leri gözden düşürdü. Bir tarafta bazıları yenilenip genişletilen AVM’lerin yanı sıra öte yanda “hayalet AVM’ler” 21. yüzyılın “hayalet kasabaları” haline geliyor ve huzur bozan devasa yapılarıyla fotoğrafçıların ilgi odağı oluyor.
AVM’lerin Hollywoodvari görkemli merdivenleri, pahalı mermer karolardan oluşan döşemeleri bugünkü terk edilmiş halleriyle hüzün veriyor insana.
ABD’de ilk AVM’ler sadece otomobilli zenginlerin gidebildiği merkezler olarak planlanmamıştı. “AVM’lerin babası” Victor Gruen’in planları, bu merkezlerin etrafında yerleşim yerleri, klinikler, okullar ve lazım olan her tür hizmeti öngörüyordu.
1903’te Viyana’da doğan Gruen mimarlık eğitimi görmüş bir sosyalistti. 1938’de Nazilerin Avustruya’yı ilhak etmesi üzerine New York’a gitti. Dünyanın ilk kapalı AVM’si olarak 1956’da Minnesota’da Southdale Center’i inşa etti.
Gruen’in planladığı türden AVM’ler hayal olarak kaldı. Klimalı devasa binalar zevksizlik örneği olarak birer birer yükselmeye başladı. AVM’ler, insanların alışverişin yanı sıra gezdiği, arkadaşlarıyla buluştuğu bir yer, çağdaş Amerikan kültürünün merkezinde yer alan bir olgu haline geldi; diğer ülkeler ise Amerikan yaşam tarzını taklit etmek için bu tarzı model olarak aldı.
Southdale Center’den çok daha eskilere dayanan alışveriş merkezleri olmuştur elbette: Antik Roma’daki Trajan Pazarı, Halep pazarı, İstanbul’daki Kapalı Çarşı, Şam pazarı gibi. Amerikan AVM’lerinde yeni olan şey ise tümüyle içe dönük, yalıtılmış, otomobille gidilen, vergi ve mimari planla ilgili yasaların esnek tutulduğu kapalı mekânlar olmalarıydı.
1990’larda ABD’de yılda 140 civarında AVM inşa ediliyordu. 2007’de artık frene basılmıştı. O yıl ilk kez hiç AVM inşa edilmedi. Ekonomik resesyon kendini hissettirmeye başlamış, AVM kapatma dönemine girilmişti artık.
AVM kapatmanın başka nedenleri de oluşmaya başlamıştı. 2007’de Virginia’da 35 yıllık Cloverleaf Mall kapandığında yerel gazete şöyle yazıyordu:
“Burası 1970’lerde ve 80’lerde ailelerin uğrak yeriydi, ama 90’larda durum değişti. En iyi müşteriler olan kadınlar, burada toplanan çeteci gençlerden korkarak uzak durmaya başladılar.”
AVM’ler artık 1950’lerin hedonist atmosferini ve masumiyetini yitirmiş, gözden düşmüştü. Fakat bunlar başka bir kullanıma açılabilecek türden yapılar da değildi. Amerikalıların çoğu buraların eğlence ve dinlence merkezlerine dönüştürülmesinden yana.
Bugün en büyük AVM’ler farklı ülkelere kaymış durumda. Dünyanın en büyük AVM’leri arasında Çin’deki New South China Mall başı çekiyor. Burası ABD’nin en büyük AVM’si olan King of Prussia Mall’ın iki katı büyüklüğünde. İlk on arasında yer alan AVM’lerden ikisi de İran’da. Bangladeş bile “King of Prussia”dan daha büyük bir AVM yapmakla övünüyor.
Dünya olağanüstü bir tüketim eğilimine girmiş durumda. Fakat Amerika’nın “hayalet AVM”lerinin gösterdiği gibi, moda akımlar, adlarından da belli olduğu gibi “moda”dır; gelirler ve giderler. Antik Mısır’daki tapınakların niye yapıldığını bugün nasıl kimse bilmiyorsa AVM’ler de bir gün arkeoloji ve folklorun bir parçası haline gelecek.
Bir bina tarzı ve sosyo-ekonomik olgu olarak AVM’lerin alacağı çok yol var daha, ama kendi enkazını da yaratmaya başladı bile. Bu yapılar bize son 50 yıldır insanın yaşama ve harcama tarzına ilişkin çok şey anlatıyor. Terk edilmiş AVM’lerin fotoğraflarına baktığımızda bu tarzın ne kadar rahatsız edici, hatta biraz korkunç olduğunu bugünden söylemek mümkün.