Semra Köylü
(AMK - 17 Haziran 2012)
Gazetemizin adı hakkında yazdığınız yazıları büyük bir heyecanla takip etmekteyim. Genel yayın yönetmenimiz Gökmen Özdemir'in sorularınıza verdiği cevaplarla da tatmin olmadınız ve karalama kampanyasına devam ediyorsunuz. Ben de bu gazetede çalışan bir kadın olarak tablodaki çelişkiden duyduğum rahatsızlığı dile getirmek istedim ve müdürümün de sıkıntılarımı haklı görmesiyle size cevap yazma imkanı buldum.
Öncelikle bir ayrımı net olarak yapmak gerektiğini düşünüyorum. Gazetemizin ismini, kadınları aşağılayan bir zihniyetin uzantısı olarak görmek son derece sağlıksız bir bakış açısı. Böyle bakanlar için söyleyeceğim şu olacaktır: Evet, küfür kötü bir şeydir ama küfürler, barındırdıkları kelimelerin anlamlarından başka bir şekle bürünür. Küfreden insan o an ağzından çıkan kelimeleri düşünerek değil, küfretme 'ihtiyacı' hissettiği ve zihninde bu ihtiyaca cevap verecek kelime öbeği o olduğu için sarf eder.
Sizin mantığınızla düşünürsek sadece erkeklerin kullandığı bir küfür olması gerekiyor söz konusu ifadenin ama öyle olmadığını hepimiz biliyoruz. Bu toplumda kadınların da önemli bir bölümü küfreder ve başvurdukları çözümler arasında gazetemizin adını oluşturan kelimelerin ilk harfleriyle kısaltılan küfür de bulunur. Bu örnekte de gördüğümüz üzere bazı kelimeler günlük kullanımda farklı bir hal alabilir. Yani küfrün çoğu zaman virgül olarak kullanıldığı bir toplumda bizi bu tartışmaya taşıyan kelimeler artık evrim geçirmiş olur.
Durum böyleyken piyasaya bugüne kadar yapılan spor gazetelerinden çok daha farklı, klişeleri yıkma hedefiyle çıkan, okuyucusuna yukarıdan bakmak yerine onunla aynı espriye gülmek için hınzırlık peşinde koşmak isteyen, tabloid boyutlarda çıkacak kadar yenilikçi misyon üstlenen, bu mantıkla işin beşiği İngiltere'deki tabloid gazetelerde gördüğümüz mizah anlayışını Türkiye'ye taşımanın yolunu arayan ve her şeyden önce samimi olmayı şiar edinen bir gazetenin, tüm toplumun suratına kocaman gülümseme yerleştiren bir isimle çıkmasını bu denli büyük problem haline getirmek hakikaten çok garip. İşin en komiği ise yatarak gazetecilik yapılmasına karşı olan, doğru ve tarafsız haberin peşinde koşan bir kuruma etik kaygılarla tepki gösterdiğini belirten kişinin, Türk basınında çeşitli açılardan 'çığır üstüne çığır' açan biri olması. Sanırım yazının başlığı ve sayfadaki fotoğraflarla derdimi yeterince anlattımama yine de bazı ekler yapmak isterim...
Gazetecilikte önemli olan, gazetecinin kendisi değil, yaptığı iştir. Ama yıllardır o nevi şahsına münhasır kimliğinizle gazetecilik kurallarını ve basın etiğini ziyadesiyle zorlayan röportajlarınıza ve yazılarınıza maruz kalıyoruz! Yaptığı röportajlarda dert ettiği birinci unsur fotoğraflara seksapelinin yansıması olan bir gazetecinin etik ve kadının toplumdaki yeri konusunda ahkam keserken daha dikkatli olması gerekmez mi?
Ya da sizi bir kenara bırakıp Türkiye'de kadına bakış açısını sorgulamak için iki soru sorayım: Bu ülkede genç kızlar röportajcı olabilmek için cv'lerine "O ekole uygun fotoğraflar çektirebilirim" yazmak zorunda mı? Ve bu topraklarda iletişim fakültesi mezunlarının 'sanatlarıyla gündeme gelme' isteği mümkün olabilecek mi? Net konuşayım Ayşe Hanım. Bir kadın olarak benim haklarımı sizin korumanız hiç ama hiç hoşuma gitmiyor. Sanki görüntüde bir bulanıklık var.