Metin Münir (Milliyet, 31 Mayıs 2012)
'Ana rahmindeki bebek ne zaman 'kişi' olur?'
Ana rahmindeki varlık “kişi” mi? Kişi ise, bu özelliği hamileliğin hangi haftasında kazanır... Ve yasaların güvence altına aldığı yaşama hakkını elde eder... Ve öldürülmesi, herhangi bir yaştaki insanın katledilmesi gibi, cinayet sayılır? Hamilelik uzun bir süreçtir. Yumurta ile tohumun birleştiği anda, hamileliğin ilk saniyesinde başlar, dokuzuncu ayın sonunda, çocuğun doğumu ile sona erer. Bu sürecin neresinde “kişi” olunur? Örneğin kalbi daha gelişmemişken, beyni yokken bebek “kişi” sayılmalı mıdır, sayılmamalı mıdır? Bu soruların cevabını ayrı ayrı her insan mı vermelidir? Yani, eşim hamile kalırsa, kürtaja ben ve o mu karar vermeliyiz? Yoksa örneğin devlet veya kimin ne düşündüğünü umursamayan Erdoğan gibi muhafazakâr veya dinci liderler mi?
Bu soruların cevabı hem vardır, hem yoktur. Kürtajın en tartışmalı konulardan biri olduğu ABD’de, Anayasaya Mahkemesi 1973’te aldığı tarihi bir kararla kürtaj yasağını kaldırdı. Bu kararın dayandırıldığı iki ana argümandan en önemlisi ceninin belli bir büyüklüğe kadar “kişi” olmadığıdır. Diğeri kürtaj yasağının kişinin özel hayatına ve özgürlüğüne yasal olmayan bir müdahale teşkil ettiğidir. Özetle, mahkeme, kürtaj kararı, devlete değil kişiye ait bir özgürlüktür, yargısına vardı. Buna karşılık geçen nisan ayında kabul edilen yeni Macar anayasası ceninin “döllenme anından ibaren korunacağını” yazıyor. Buna rağmen Macaristan, hâlâ Avrupa’daki en liberal kürtaj yasalarından birine sahip.
Türkiye 1983’te çıkardığı Nüfus Planlaması Hakkında Kanun ile “gebeliğin onuncu haftası doluncaya kadar,” kürtajı serbest bıraktı. Dünyanın birçok uygar ülkesinde bu veya buna yakın gebelik tarihlerinde kürtaj yasaldır. Yasallık kadınlara, özgür seçimleri ile sağlıklı ve güvenli koşullarda kürtaj olma olanağı sağlar.
Öyle anlaşılıyor ki Erdoğan bu yasayı değiştirmek bilimsel ve rasyonel olanı dini inançlarına uygun hale getirmek istiyor.
Kim nerede ne zaman dini siyasete alet etti, devleti ve insanları dini esaslara göre yönetti ise dinle beraber ikiyüzlülük ve yalanı da getirdi.
İran ve Suudi Arabistan gibi İslam kurallarına göre yönetilen despotluklarda parası olanlar ülke içinde de dışında da keyiflerine göre yaşar. Kocalar barlarda kafa çekerken karıları İsviçre, Londra ve Beyrut’un iyi kliniklerine kürtaj olur. Fakir fukara ise gizli, pis mekânlarda ehliyetsiz kişilerin elinde telef olur.
Bir kadın için kürtaj alınması en zor karardır. Bir kadının sözleri ile “Bir kadın kürtaj yaptırmak zorunda kalmasa yaptırmaz.” Ama bu kararı şu veya bu nedenle almak zorunda kaldı ise, kadına yasak masak engel olamaz.
Bilimsel araştırmalara göre kürtajı zorlaştıran veya yasaklayan yasalar kürtaj oranını düşürmez. Kürtajdan ölüm ve sakatlanma oranını yükseltir. Erdoğan’ın Türk kadınları için planladığı budur. Ve son sürprizi bu değildir.