'Anadolu alkolsüz bir yarımada olacak'

'Anadolu alkolsüz bir yarımada olacak'
Anadolu’yu yıllardır gezen Mehmet Yaşin, iç açıcı bir tablo çizmiyor: Bırakın Erzurum’u, Balıkesir’de bir tek içkili lokanta kaldı.Mehmet Yaşin, Vatan gazetesinden Mine Şenocaklı'nın sorularını yanıtladı... Anadolu’yu yıllardır karış karış gezen ve değişimi yakından gözleyen Mehmet Yaşin, gelecek için pek iç açıcı bir tablo çizmiyor. “Anadolu, alkolsüz bir yarımada olacak” diye giriyor söze... Gördüklerini aktarması yetiyor tabloyu anlamak için. “Bırakın Konya ya da Erzurum’u, turizm kenti Balıkesir’de bir tek içkili lokanta kaldı. O da ne kadar direnecek belli değil” diyor Yıllardır Anadolu’yu geziyorsunuz. Değişimi çok iyi gözlemişsinizdir. Sizce Türkiye 10 yıl sonra nasıl bir ülke olur? 10 yıl sonrasını hayal ettiğim zaman benim için iyi bir Türkiye görmüyorum. Benim yaşam anlayışıma, yaşam gustoma hitap edecek bir Türkiye’de yaşayamayacağımı sanıyorum. Benim hayallerim vardı. Emekli olunca Anadolu’nun küçük bir kasabasında yaşamayı düşlerdim. Yaşamın daha kolay, daha ucuz olduğu, emekli maaşıma ilaveler yaparak yaşayabileceğim bir kasaba düşlerdim. Şimdi o düşlerim yok. Çünkü yaşayabileceğim kasabada beni yaşatmayacaklarını tahmin ediyorum. Bu kadar mı kötümsersiniz? Evet. Bir kere 10 yıl içinde Anadolu’nun birçok kentinde genç nüfus kalmayacak. Çünkü gençlere iş yok. Adıyaman’a gittiğimde ağlamaklı oldum. Gencecik insanlar caddelerde bir aşağı, bir yukarı dolaşıyor. Asgari ücretin yarısına bile çalışmaya razılar. Ama o da yok. Bu yüzden iş bulmak için herkes Batı’ya gelmeye başlayacak. Anadolu’nun nüfusu yaşlanacak. İkincisi, Anadolu alkolsüz bir yarımada olacak. Yavaş yavaş oluyor da... Kimse bastırmıyor, dayatmıyor, dayatmalar başka türlü oluyor. Sanıyor ki halkımız muhafazakârlaşma yasayla oluyor. Küçük yerlerde yasayla olmuyor bu dayatmalar. Siz meyhanede görünmekten korkmaya başlıyorsunuz. Çünkü belediyeden iş alamıyorsunuz, esnafsanız muhafazakâr kesim sizden alışveriş etmiyor. O zaman da rakıyı kağıda sardırıp, evinize götürüp içiyorsunuz. Bu korku Anadolu’ya iyice sinmiş vaziyette. Bence 10 yıl sonra rakı, şarap, bira gibi alkollü içkiler hiç satılmayacak; şıra, boza ve şerbet rağbet görecek. Meyhaneler, birahaneler tabii ki olmayacak. Olanlar da kentin dışındaki birtakım yerlere doğru itilecek. Prof. Binnaz Toprak’ın araştırmasından sonra Kayseri’den örnek vermiştiniz... Kayseri’de içki içilecek tek yer var, o da Erciyes Dağı’nın tepesinde. Ama aklı başında kimse gidip oraya içki içmez, korkar. Biz bir kere tırmandık, sonra cesaret edemedik. İçtikten sonra eğer araba kullanıyorsanız aşağıya uçarsınız. Artık birçok kentte sadece turistik belgeli beş yıldızlı otellerde içki var. Ama bir süre sonra oralarda da ’Müslümansanız size servis yapmıyoruz’ diyebilirler. Nasıl ki Dubai’de otellerde içki yalnızca yabancılara serbestse öyle olabilir. Bizde de içki isteyenin pasaportuna bakılabilir... ‘Bırakın içmeyi, Ramazan’da Erzurum’da yemek yeme cesaretini bile gösteremem’ Kayseri daha önce nasıldı? Hep muhafazakârdı. Ama daha makûldü. Şöyle makûldü; Anadolu’da her ilin bir şehir kulübü vardı. O şehir kulübüne avukatı, bürokratı, savcısı, hakimi, ama daha çok içki sevenler gelir, yer, içer, sohbet ederdi. Bir de öğretmenevleri vardı böyle. 10 yıl önce Anadolu’da kalacak otel bulmak çok zor olurdu, biz de gazeteci olarak hep öğretmenevlerinde kalırdık, şimdi benim bildiğim, benim uğradığım hiçbir öğretmenevinde içki yok. Bırakın öğretmenevlerini, Kayseri’yi, Erzurum’u, Balıkesir’de bile içkili tek restoran kaldı. Balıkesir, Türkiye’nin en turistik ilçelerine sahip şehirlerinden biri. Şehrin içinde, eski yolun üzerinde 3 içkili restoran vardı. İçlerinden bir tek Tenekeli Meyhane direndi, çünkü 50 yıllık bir geçmişi var. Bakmayın Tenekeli adına, çok hoş bir yer. Dedeleri teneke çalıp karga kovalarmış, o yüzden ‘Tenekeli’ diye kalmış lakapları. Onlara gittim, adamcağız, ’Artık dayanamayacağım, kapatacağım’ dedi. ’Baskı mı var?’ diye sordum. ’Hayır’ dedi, ’Ama akşam belli bir saatte sokağın çıkışını trafik polisi kesiyor. Buradan çıkanlara alkol muayenesi yapıyor. Bir ayda 100 kişinin ehliyetini aldılar. Şimdi kimse gelmiyor. Tabii bir de buraya gelenler ’Görünürsek belediyeden ihale alamayız, dışlanırız’ diye düşünüyor’ dedi. Tenekeli, Balıkesir’deki son meyhane. Balıkesir’den bahsediyoruz, hemen şurası... Yani yasalarla değil, bu tür baskılarla içki satılmıyor. Bir de şu var; Anadolu insanı zaten muhafazakârdı. Ama zorunlu olarak da hoş görüyordu kendisinden olmayanı. Yani sol kesimi, liberal kesimi ya da laik kesimi... Ama şimdi iktidardan aldığı güçle daha bir baskıcı, daha bir dışlayıcı tavırlara girdi. Size hiç mahalle baskısı yapıldı mı? Hayır. Yabancılara çok söz etmiyorlar. Ama Ramazan’da içerseniz bilemem. Ha ben asla o cesareti gösteremem. Bırakın içkiyi, ben Ramazan’da Erzurum’da yemek yeme cesaretini bile gösteremem. Bunlar yasalarla uygulanan baskılar değil elbet. AKP hükümetinin diğer partilerde olmayan bir yeteneği var. Sabırlılar, acele etmiyorlar herşeyi adım adım, milim milim, ama hedeflerinden hiçbir şekilde sapmadan yapıyorlar. Bundan 8 yıl önceki Türkiye’ye bakın, şimdiki Türkiye’ye bakın. Çankaya’ya bile türban girdi. Başbakan’ın eşi türbanlı, Anayasa Mahkemesi Başkanı’nın eşi türbanlı... Her ne kadar siyasi simge denmese de türban bir simge. Onu taktığınız zaman kocanıza yardımcı oluyorsunuz, kocanızın imajını düzeltiyorsunuz, iş almasını, terfi almasını kolaylaştırıyorsunuz. AKP, yavaş yavaş hedefine doğru gidiyor. Benim gibi yaşamak isteyenlerin geleceği karanlık ama Anadolu’ya sorarsanız, onlar mutlu! Restoranların kapılarına asılan tabelalar bile değişmeye başladı. Önceleri “Burada içki servisi yapılmaz” yazıyordu. Şimdi, “Burada içki servisi yapılmamış bardakla servis yapılır” diye yazıyor... Sizce AKP’nin hedefi ne? Ben AKP’nin hiçbir zaman laik olacağını düşünmüyorum. Hergün biraz daha Ortadoğu’ya doğru, Ortadoğu’nun da liberal olmayan Arap ülkelerine doğru yandaş olacağımızı düşünüyorum. Peki kentlerin görünümü nasıl olacak 10 yıl sonra? Kentler belki bugünkü dağınıklığından, derbederliğinden kurtulacak. Daha düzgün caddeleri olan, TOKİ’nin yaptığı birbirine benzer apartmanlarla dolu, ama genel karakterinden uzaklaşmış kentler olacak. Tabii bu kentlerde bir resim galerisi olmayacak, çünkü onların inancında resim yasak. Bir tiyatro olmayacak. Yani Anadolu düzgün caddeli ama yaşam gustosunu yükseltecek hiçbir eylemin olmadığı, genç kahkahaların atılmadığı ihtiyar kentlerle dolacak. Görüntü de muhafazakâr bir görüntü olacak doğal olarak. Şimdi dahi öyle. Artık sokaklarda başı açık ya da modern giyimli kadın gördüğümde çok şaşırıyorum. Kadınların çoğu pardösülü, türbanlı. Erkeklerimiz tıpkı başbakanımız ve cumhurbaşkanımız gibi badem bıyıklı. Tek tipe doğru gidiyoruz...Velhasıl benim kızım Amerika’da öğretim görevlisi olduğu için çok mutluyum. Daha önceki yıllarda kızımın buradaki bir üniversitede olmasını hayal ederdim, şimdi o hayallerimden vazgeçtim. O kadar aydınlık bir çocuğun, gelip adım adım karanlığa giden bir Türkiye’de yaşamasını istemiyorum. İyi ama eğer halkın yüzde 70’i muhafazakârsa ve böyle mutluysa, bir orta yol bulunamaz mı? Siz bana benim fikirlerimi sordunuz anlattım. Ama Anadolu halkına sorarsanız, onlar bu yaşamdan mutlular. Zaten başka bir yaşam bilmiyorlar. Onlar Osmanlı’dan miras kalmış, biraz haremlik selamlığı delmiş muhafazakâr yaşamdan çok mutlu oluyorlar. Yine kadınlar erkeklerin ellerini sıkmıyor, yine gelinler kayınpederlerinin yanında görünmüyor, kahve, sigara içmiyor. Onlar zaten böyle yaşıyorlardı. Şimdi tek istedikleri birkaç kuruş daha fazla para kazanmak. O parayı da niye kazanmak istiyorlar bilmiyorum. Eğer harcamayacaklarsa... Benim karamsar tablom, benim de içlerinde yer aldığım yüzde 30 azınlık için geçerli. Ben azınlıktayım. Bu ülke hepimizin, ama ben hepimizin olan bu ülkede onların hayatını yaşamak istemiyorum. Ama bu ideoloji benim hayatımı yaşamama da izin vermiyor. Artık İstanbul’da dahi Ramazan’da kaç tane meyhane, kaç tane restoran açık? İstanbul dünya başkenti. Demek istediğim, benim gibi yaşamak isteyen insanların geleceği karanlık. Ama çoğunluk mutlu. Onun için de AKP yüzde 47 oy alıyor. Şu da var; ben onlardan hiç rahatsız olmadım. Ben hayatımda hiç kimseye ne ‘Başını aç’ dedim, ne ‘Otur benimle rakı, şarap iç’ dedim. Ben şunu talep ediyorum; öldükten sonra çekeceğim cezanın sorumluluğunu bana bıraksınlar, sağlığımın sorumluluğunu da bana bıraksınlar. Ben içki içiyorum, ’Ya, bırak’ diyorlar. Efendim, ’Namaz kıl beş vakit’ diyorlar. Ee ne olur? ’Cehennemde yanarsın.’ Bırak o sorumluluğu ben yaşayayım. Dinin sorumluluğunu kişilere verdiğiniz zaman bu sorun biter zaten. Ya yüzde 50 oy alırlarsa? 10 yıl sonra Anadolu’da hiç içkili restoran olmayacak diyorsunuz. Yol Üstü Lezzet Durakları’nı yaparken dikkat ediyorum, tabelalar sürekli değişiyor. İlk önceleri ‘Burada içki servisi yapılmaz’ yazıyordu. Şimdi, ‘Burada içki servisi yapılmamış bardakla servis yapılır’ diye yazıyor. Çünkü Anadolu’da ‘Burada içki satılmaz’ desen de, o bardağı eskiden alkol konmuştur korkusuyla kullanmazlar. Hatta evden kendileri getirirler bardaklarını... Belki büyük otellerde içki olacak. Hoş, Urfa’da otellerde bile içki verilmiyor. Ama bir ülkenin Başbakanı, Cumhurbaşkanı, Meclis Başkanı en önemli kokteyllerde su kadehi kaldırıyorsa, halkına da siz içki kadehi kaldırtamazsınız. İçki içmek illa ki sarhoş olup naralar atmak, rezalet çıkarmak değildir ki! O zaman bütün Avrupa, Amerika rezil olurdu. Tabii bizde böyle görülmüyor... Çok eskiden Mardin Midyat’a gittiğimde şöyle bir şey yaşardım. Midyat, ikiye ayrılmıştı; Süryani Midyat ve Müslüman Midyat. Aradan bir köprü geçerdi. Biz Müslüman Midyat’ta kalırdık, ama içki içmek için köprüyü geçip Süryani Midyat’a giderdik. Şimdi her yer öyle oluyor. Oysa demokrasi çoğunluğun azınlığın haklarını savunması değil midir? Bizde öyle olmuyor. Çoğunluk azınlığın haklarını ihlal ediyor. Bizim gibilerin hayatlarını kısıtlamasalar barış içinde yaşayacağız. Ama dışlıyorlar. Baskı var mı diye sormuştunuz, Anadolu’da cuma günleri oluyor aslında. Malatya’da iş yaparken bir dükkan sahibi Cuma vakti, ‘Şimdi sizi çok güzel bir camiye götüreceğim’ dedi. Ben dizlerimdeki rahatsızlığı öne sürmek zorunda kaldım. O, beni Cuma namazına gitmeye zorlamak için söylemedi elbette. Onlar için Cuma namazını kılmamak diye bir şey yok. İlla ki kılınacak. Bana ikram olacak diye kentin en güzel camiine götürüyor üstelik. Ama bana bir sor bakalım, ben Müslüman mıyım, ateist miyim? İlk zamanlar acemilikten işi Cuma vaktine denk getirebiliyordum. Ama artık hiç getirmiyorum. Çünkü hem iş yarım kalıyor hem de onları reddetme saygısızlığı yapmak istemiyorum. Anadolu’da meyhanede görünmemek nasıl iş alabilmek için geçerli bir argümansa, Cuma namazında görünmek öyle bir argüman. Benim sülalemin de büyük bir bölümü muhafazakâr. Benim onlarla bir alıp veremediğim olamaz. Ama onların da olmasın. Benim dileğim bu. Siz 10 yıl sonra Türkiye nerede olur deyince benim uykularım kaçtı. Beni hayal dünyasına soktuğunuz için... Aslında bugünü düşündükçe de uykularım kaçıyor. Ha şu var, bu iktidarın 10 yıl kalacağı düşüncesiyle yola çıkarak hayal kurdum. Ama bu ihtimal de yüksek bir ihtimal değil mi? Evet. Şimdi korkuyorum yüzde 50’ye çıkarlarsa diye... Yüzde 47’de yapamadıklarını yüzde 50’de nasıl yapacaklarını düşünüyorum. Bu değişim, bu başkalaşım daha cesur olacak, daha hızlanacak çünkü... O bir lezzet kaşifi... Tam 22 yıl gazetecilik, 10 yıl dergicilik yaptı. Türkiye’de gezmediği kent ve kasaba kalmadı, “Artık köyleri geziyorum” diyor. Atlas Dergisi’ni çıkardı, genel yayın yönetmenliğini yaptı. Hürriyet Dergi Grubu’nun yöneticiliğini üstlendi. Üç yıldır CNN Türk’te yayınlanan ’Yol Üstü Lezzet Durakları’ programını hazırlıyor. Anadolu’nun müthiş mutfak kültürünü lezzete dönüştüren lokantalarını tanıtıyor. Atlas Dergisi, İstanbul Life ve Hürriyet’in haftasonu eklerinde yazılar yazıyor...