ABD’nin önemli finans kuruluşlarından JP Morgan’ın eski yöneticilerinden Arthur Sculley, Gülen cemaatine yakınlığı ile bilinen Anadolu Kaplanları’yla konuştu. Sculley, 30 Mart yerel seçimlerinden önce görüştüğü bazı işadamlarının kendisine, “Kalbim Gülen’le ama aklım Erdoğan’la. Ben bir işadamıyım ve işimin selametini düşünmek zorundayım. İstikrar benim ve işim için önemli. O nedenle aklım Başbakan’la. Yani ona oy vereceğim” dediğini aktararak “Anadolu’daki birçok Gülenci işadamının böyle düşünerek AK Parti’ye oy verdiğini düşünüyorum” yorumunda bulundu.
Radikal gazetesinden Ezgi Başaran’ın konuştuğu Arthur Sculley, Anadolu Kaplanları hakkında görüşlerini açıkladı. Başaran’ın “Kalbim Gülen’le, aklım Erdoğan’la” başlığıyla yayımlanan (9 Mayıs 2014) yazısı şöyle:
Financial Times’ın çarşamba günü düzenlediği Türkiye toplantısının sabahki bölümünde Maliye Bakanı Mehmet Şimşek ve Erdem Başçı konuşma yaptı. Tabii faiz lobisi, paralel devlet ve yolsuzlukla ilgili ‘uzmanlık alanlarının ötesinde’ birçok soruya maruz kaldılar. Ama bana göre toplantının en ilginç konuğu kariyerinin büyük bölümünü JP Morgan’da yöneticilik yaparak geçirmiş Amerikalı Arthur Sculley’di. Emekli olduktan sonra akademiye dönen Sculley son dört yıldır araştırmalarını bir konu üzerinde yoğunlaştırıyor: Anadolu Kaplanları. Zaten Financial Times’ın toplantısında da bu konuda bir konuşma yaptı. Onunla sohbet etme imkânı buldum. Kutuplaşmanın, Gülen-Erdoğan kavgasının parçası olmayan Amerikalı bir emekli bankacının gözünden Anadolu Kaplanı nedir anlamaya çalıştım. Bazı meselelerin anlaşılması açısından çok önemli bulduğum bu sohbeti sizinle paylaşıyorum.
* * * Öncelikle Sculley niye bu konuya dalmış, onu sordum. Cevabı:
"Anadolu Kaplanı deyimi ilk kez 2001'in ocağında bir Financial Times makalesinde kullanıldı. Son 30 yılda Anadolu’dan çıkan küçük ve orta ölçekli işletmelerin muhafazakâr, dindar patronlarına deniyor. Turgut Özal’ın başlattığı ve tüm Türkiye’yi kapsayan ekonomi politikalarının sonucu olarak ortaya çıkabildiler. Bu konuya yoğunlaştım çünkü 1980’lerde uluslararası bir firmada yöneticiyken Türkiye benim sorumluluğumdaydı ve patronumun arası Turgut Özal ile çok iyiydi. Dolayısıyla onun vizyonunu ve Türkiye ekonomisinin ilerleyişini yakından takip edebildim. Bu manada Anadolu Kaplanları’nın değişimi, dönüşümü de araştırması zevkli bir konu." * * * Peki Anadolu Kaplanları denilince hangi temel özellikler aklına geliyor Sculley’nin… Şöyle yanıtladı:
"Erdoğan hükümeti tam bir business hükümeti ve Anadolu Kaplanları için sadece business var. O yüzden çok iyi anlaşıyorlar. Dindarlık, muhafazakârlık ayrı konular. Business’ı etkileyecek hiçbir şeye hayatlarında yer yok. Yani dini, hayatlarının farklı bir köşesinde yaşıyorlar. Tırnaklarıyla kazıyarak bulundukları yere gelmişler. Yüksek teknoloji değil günlük hayatımızın temel endüstri ürünlerini üretirler. Hiçbiri işletme okumamıştır ama bir işletmeyi sezgileriyle yönetmeyi en iyi onlar bilir. İstanbul’daki işadamlarına imtiyazlar tanındığına inanırlar. Bu nedenle kendilerini kabul ettirme ve şehirlerini öne çıkarma hırsları vardır."
Sculley’ye göre "Anadolu Kaplanları, yeni pazarlara açılmak konusunda hükümetin gözü kulağı oldu. Afrika’da, Asya’da her yerdeler. Daha kolay risk alabiliyorlar çünkü İstanbul’daki köklü işletmeler gibi bir işe girmeden önce uzun fizibilite süreçleri geçirmiyorlar."
Peki ne yapıyorlar?…
"Komşum şu ülkeden döndü, orada bir sürü iş fırsatı varmış, ben de gireyim diyorlar ve giriyorlar. Ya da örneğin Başbakan’ın işadamlarını götürdüğü yurtdışı seyahatlerine katılıyorlar. Örneğin bir Afrika ülkesi ise bu, oradaki Türkiye konsolosluğu bir ticaret ofisi gibi çalışıyor ve gelen işadamlarına yardımcı oluyor. Onları gerekli kişilerle tanıştırıyor, tecüman sağlıyor. Anadolu Kaplanları hükümet yetkililerinin bu seyahatlerinden çok fayda görüyorlar." * * * Söz elbette toplantının ilk bölümüne hâkim olan cemaat-hükümet kavgasına geliyor. Sculley çok önemli bir gözlemini bu noktada paylaşıyor:
"Anadolu Kaplanları denildiğinde birçok kişinin Gülen Hareketi mensuplarından söz edildiğini düşünüyor. Ben bir yabancı olarak tanıştığım Anadolu Kaplanları’na ‘Siz Gülenci misiniz’ diye sormadım, soramazdım da. Fakat bir noktadan sonra yani sohbetin içinde kendileri anlattılar. Mart ayındaki yerel seçimlerden önce Antep’te çeşitli işadamlarıyla görüşme fırsatı buldum. ‘Seçimler hakkında ne düşünüyorsun? Başbakan’a oy verecek misin’ diye sordum. Hepsi şöyle cevap verdi: ‘Kalbim Gülen’le ama aklım Erdoğan’la. Ben bir işadamıyım ve işimin selametini düşünmek zorundayım. İstikrar benim ve işim için önemli. O nedenle aklım Başbakan’la. Yani ona oy vereceğim.’ Anadolu’daki birçok Gülenci işadamının böyle düşünerek AK Parti’ye oy verdiğini düşünüyorum. Birkaç AK Parti mitinginde neye şahit oldum biliyor musunuz? Herkes birbirine el sallıyor, selam vermek için büyük efor sarf ediyordu. Aslında amaçları selam vermek değil, o mitingde kendilerini göstermekti. Böylece kendilerini sağlama alıyorlardı." İşte bu. "Cemaat’in hiç oy gücü yok mu, bu kavga nereye gider" gibi soruların cevabı bu: "Kalbim Gülen’le, aklım Erdoğan’la." 17 Aralık’ın etkisini araştırmıştı ABD Başkanı Barack Obama’ya danışmanlık yapan Amerikalı kuruluşlardan Network 20/20 ile ABD Barış Enstitüsü Üyesi de olan Arthur Sculley, muhalefetin 17 Aralık yolsuzluk ve rüşvet operasyonunun ardından verdiği mesajları ve kamuoyunun bunu algılama pozisyonunu incelemek üzere bir çalışma yapmıştı. Sculley siyasi partilerin seçim çalışmalarını da yakından izlemişti.