Erdal Sağlam analizi
Ekonomi yönetimi bir yandan kamu bankaları kanalıyla döviz satarak kuru durdurmaya çalışırken, öte yandan da dövize erişimi kısıtlamak için, neredeyse her gün yeni bir karar çıkartıyor. Tüm bu çabalara rağmen Mayıs ayının ilk haftasında TL'nin değer kaybı yüzde 4'ü aştı.
Swap hariç net döviz rezervleri eksi 47 milyar dolara inmesine rağmen müdahale için çok yoğun döviz satışları devam ediyor. Bankacılık kaynakları geçtiğimiz Cuma günü 1,2 milyar dolar, Pazartesi günü 1,5 milyar dolar, Salı günü ise 2 milyar dolara yakın döviz satılarak kura müdahale edildiğini hesaplıyorlar. Buna karşılık Nisan'da bir ayda toplam 0,9'luk artışa karşılık, son üç gündeki TL'nin değer kaybı yüzde 4'ü aştı. Bu kayıp "artık kurları durdurmaya güçleri yetmediği" gerekçesiyle, önümüzdeki günlere ilişkin tedirginliği artırıyor. Bu arada piyasalarda, bayram tatili nedeniyle piyasanın kapalı olduğu günler ve hemen bayram ertesinde satılan döviz miktarının da 4 milyar doları aştığı konuşuluyor.
Özet olarak geçtiğimiz haftadan bu yana kura müdahale için satılan döviz miktarının 8-9 milyar dolar civarında olduğu tahmin ediliyor. Buna karşılık bu döviz satışlarının rezervlere etkisi ise henüz tam olarak netleşmedi. Geçtiğimiz hafta sonunda rezervde ciddi gerileme görüldüğü, bu haftaki satışların, yüzde 40'a çıkan ihracat döviz devirlerine bağlı olarak belirlenecek rezerv etkisinin ise hafta sonunda belli olması bekleniyor.
Amerikan Merkez Bankası (Fed) kararı sonrası dolar endeksindeki yükseliş tüm gelişmekte olan ülke para birimlerinde önemli değer kayıplarına yol açtı. Türkiye ekonomisinin ise kurların yükselmesine -Kur Korumalı Mevduat (KKM) hesaplarının çıkaracağı büyük fatura nedeniyle- tahammülü yok. Bu nedenle kamu bankaları aracılığıyla müdahaleye devam ediliyor ama artık kurlar istendiği ölçüde frenlenemiyor.
Bu nedenle döviz alımını kısıtlama çabalarına yoğunluk verilmeye başladı. Geçtiğimiz Salı günü Reuters, 3 ayrı banka yöneticini kaynak göstererek, BDDK ve Merkez Bankası'nın bankalardan, "kurumsal döviz işlemlerini saat 10.00 ile 16.00 arasında yapmalarını istedikleri" haberini yayımladı.
Araştırdığımızda bu isteğin Bankalar Birliği kanalıyla değil, tek tek bankalar aranarak sözlü olarak iletildiğini öğrendik. Aynı kurumlar geçtiğimiz hafta içinde de bankalardan dijital platformlarında hatırlı müşterilerine tanıdıkları döviz alım satım işlemlerini kapatmalarını istemişlerdi. Bankalar Birliği, müşterileri açısından sakıncalarını belirterek kararın kaldırılmasını istedi ama kabul edilmedi.
Aslında uzun süredir dövize talebi frenlemek için, bankalar ve büyük ithalatçılar bazında tek tek temasa geçilerek, döviz talebinin kontrol edilmeye çalışıldığını biliyorduk. Bankalardan, özellikle verdikleri kredileri döviz alımı yapılmasını engellemek için çok sıkı kontrol etmeleri isteniyor. Bu arada son günlerde iş çevrelerinden yoğun olarak "alacağımız dövize giderek daha fazla müdahale geliyor, üretim ve ticareti engellemeye başladı" şikayetleri gelmeye başladı.
Hükümetin "Cari fazla vereceğiz" vaadi tutacak mı?
Peki, ekonomi yönetimi, açıkça bir hukuki kısıtlama getirmeden, dövize erişimi kısıtlayan kararlarıyla bir sonuç alabiliyor mu? Bankacılar dövize talepte bulunanların bunu "öyle ya da böyle" temin edeceklerini, zaten bu durumun yaşandığını belirtiyorlar. Buna karşılık bazı bankacılar, bu yolla kurları tutmak mümkün olmadığı gibi, aksine bir etki yaratıldığı görüşündeler. Bu kararlar nedeniyle yayılan telaş havası nedeniyle, işletmelerin bir an önce döviz almak istediği, döviz talebinin öne çekilmesine bile neden olduğunu söylüyorlar.
Konuştuğumuz bankacılar, cari açığın küresel enerji ve emtia fiyatları nedeniyle çok büyüdüğünü, hükümetin "Cari fazla vereceğiz" demesine karşılık bu yıl sonunda en az 40 milyar dolarlık bir cari açık gerçekleşeceğini söylüyorlar. Ödenecek dış borçlar, küresel finansman imkanının iyice zorlaşmasına ek olarak artan cari açığın dövize talebi doğal olarak artırdığı görüşündeler. Hükümetin son "ucuz konut kredileri" kararı gibi, talebi artırarak ekonomiyi büyütecek yeni kararlar alması halinde cari açığın çok daha yüksek olacağı, bunun da kurlar üzerindeki baskının iyice artmasını beraberinde getireceği kesin.
Ekonomi politikalarındaki yanlışlığın hâlâ kabul edilmediğini hatırlatan bankacılar; artan kur baskısına, faiz oranlarında yüklü artırımlar yapmadan karşı koymanın giderek imkansızlaştığı görüşünde. Faiz artışından artık umutlarını kestiklerini kaydeden bir bankacı, "Belli ki yanlışa devam edilecek; her geçen gün yeni dövize erişimi kısıtlama kararı bekler olduk" dedi.
Aslında serbest piyasa ekonomisinin işleyişine aykırı olarak nitelendirilen bu kararların, Türkiye'ye borç verenleri olumsuz etkilediği gibi, içerideki döviz paniğini artırdığını rahatlıkla söyleyebiliriz. Ekonomi yönetimi kur korumalı mevduat nedeniyle bozdurulan dövizler ile ihracatçı dövizlerini, şimdiye kadar kuru tutmak için harcadı ve bitirdi. Yeni bir döviz girişi ya da yüklü miktarda swap temin edilmediği sürece, sadece turizmden gelecek dövizlerle artan toplam döviz talebinin karşılanması mümkün görülmüyor. Kura müdahale için harcanabilecek rezerv miktarının da 30 milyar dolara kadar düştüğü biliniyor. Özetle; yeni döviz kaynağı yaratılamadığı ya da TL'nin değerini, yani faizleri artırıp dövize talep kısılmadığı sürece, önümüzdeki günlerde kurları tutmak mümkün olmayabilir.