"'Ananı al git' anayasası; hukukun, demokrasinin, milletin anasını toptan ağlatmanın tek ve en kestirme yolu"

"'Ananı al git' anayasası; hukukun, demokrasinin, milletin anasını toptan ağlatmanın tek ve en kestirme yolu"

Cumhuriyet yazarı Ahmet Tan, partili cumhurbaşkanlığını içeren anayasa değişikliğiteklifine ilişkin olarak "Hukukun, demokrasinin, devletin, milletin anasını toptan ağlatmanın tek ve en kestirme yolu anayasanın anasını ağlatmaktan geçiyor ve bu kez devlet katında son kurban 'anayasa' olacak" görüşünü savundu. 

Ahmet Tan'ın Cumhuriyet gazetesinin bugünkü (29 Ocak 2017) nüshasında yayımlanan '‘Ananı al git’ anayasası...' başlıklı yazısı şöyle:

- Ağlarsa anam ağlar, gerisi yalan ağlar...

Recep Tayyip Erdoğan’ımız dişiyle tırnağıyla en tepeye tırmandı. Kantin yedek subaylığından terfien ve asaleten başkomutanlığa yükseldi.

Halkın seçtiği Cumhurbaşkanı bile olmak kesmedi.

Şimdi sıra halifelikte. Zaten günlerce reklamını yaptırmadı mı?

“Asrın Lideri.. Ümmetin Önderi...”

Elbette kâğıtla işi olamaz. Ama açık poker oynuyor..

Asrın Liderliği sübjektif bir makam elbette. Ama Ümmetin Önderi olmak yüzde 99’u Müslüman olan halkımızın oyu ile mümkün.

Meclis tasfiye ediliyor.

3 Mart 1924 tarihli Hilafetin İlgası Kanunu’na göre “Halifelik esasen manevi şahsında mündemiçtir” denilen TBMM’nin içini boşaltıp kendisine bağlıyor.

Bunun için yüzde 50 artı 1 “Evet” oyu yetip de artıyor.

Bu yüzden bekâr veya evli tüm seçmenler için “Evet” lafı nikâh masasındaki “Evet”ten bin kat daha yaşamsal...

Çünkü boşanmak na-mümkün!

“N’ayırrr!.. N’olamazzz!” diye yırtınmak nafile...

***

Hukukun, demokrasinin, devletin, milletin anasını toptan ağlatmanın tek ve en kestirme yolu anayasanın anasını ağlatmaktan geçiyor.

Elbette bin yılın deneyiminden süzülmüş atasözlerimiz var.

“Ağlarsa anam ağlar, gerisi yalan ağlar!”

Bu haliyle geçecek olan anayasa gerçekten ağlatacak.

Bazı atasözlerine ise hiç kulak vermemek gerek.

Yoksa “yiyip devlet malını, domuz olup” çıkarsınız...

Ve sakın bakmayın “Söz gümüş ise sükût altındır!” denilmesine...

Zaman gelir söz, pırlantadan daha pahalı olur.

Eğer Meclis hesabına, cep telefonuyla ve seçmenle konuşuyorsanız...

CHP’li vekil Elif Doğan Türkmen hanımın iletişim faturasını Meclis’ten bir yetkili basına sızdırmış. İyi halt etmiş...

Elif Hanım da elbette halt etmiş:

1 milyon 200 bin TL’lik iletişim olur mu?

56 milyon küsur seçmen var. Her bir seçmene tek tek telefon açsa..

CHP Programı’nı okusa ya da puf böreği tarifi verse bu kadar yüksek fatura olmaz!

Ama olmuş... Peki ya öteki Divan üyelerinin, ya milletvekillerinin?

Külliye’nin iletişim ve öteki faturalarını sormak kimsenin ne haddi ve ne de hakkı zaten!..

Acil şifalar dilediğimiz muhterem TBMM Başkanı’nın ve bakanların iletişim faturaları acaba kaç TL?

Sıkıysa o sayın “Yetkili” onları da sızdırsın!

Ya vekil faturaları? Onlarınkine sınır var.

Yılda toplam maaşın 2 katı kadar! Bu ay emekli maaşı da alanların toplam aylığı 26 bin TL olacağına göre, yılda 52 bin TL.

Yani 56 milyon seçmene tek tek telefon açıp kayınvalidesinin hatırını sormaya yetecek.

***

Peki, Divan üyelerine “sınırsız telefon kullanım” hakkını kim neden tanıdı?

Bu kararı alanların hiç mi kusuru yok?

Elif Hanım’ın faturasının sızdırılması ise “kadına şiddetin” postmodern halidir.

Gece çıkarken tuvalet ışıklarını bile kapatırım, demiş. Doğrudur. Bu anlamda Meclis’te bir savurganlık ve sahipsizlik var.

GSM şirketlerinin soygun yaptığını cep telefonu kullanan herkes biliyor. Hele yurtdışına çıkmış ve orada birkaç gün kullanmışsanız.

Elif Doğan Türkmen tamamen saflığının kurbanı olmuş görünüyor.

Tıpkı 49. Hükümet Bakanı Güler İleri’nin babasının ölüm ilanı faturasını, bürokratların dolduruşuna gelip devlete ödetmesi gibi.

Güler Hanım 90 günü dolduramadan bakanlık koltuğundan oldu.

Tüm devlet üst makamında oturanların faturaları açıklanmazsa Elif Hanım’a kumpas kurulmuş görünüyor.

Hem de referandum arifesinde.

***

Cenneti ayaklarının altına serecek kadar, anaları kutsarız.

“Analar ağlamasın!” diye barış masaları kurarız.

Ama küfür edeceksek önce “ana”dan - “avrat”tan başlarız.

Hatta daha edepsizlerimiz, tek başına organları bile hedefe koyar.

Belki de “alfabetik” yani “adaletli” olmak için.. 

Örneğin, “kayınvalide”den başlamak iyice edepsizlik olurdu.

***

Çarşı pazar ve sokaktaki lafzi şiddeti geçtik, bu kez devlet katında son kurban “Anayasa” olacak.

Zaten bunun sinyalini aylar önce vermişti:

“Anayasayı, Anayasa Mahkemesi kararlarını tanımıyorum!”

Bu anlamda açık poker oynadı. Tıpkı, elimden bir kaza çıkar anlamında vatandaşa “Ananı da al git!” dediği türden bir uyarı idi...

Daha sonra da “19 Mayıs ile başlayan tarihi reddediyorum!” dedi açık açık.

Şimdi sıra 29 Ekim ile başlayan tarihe geldi.

Amacı bu reddi bu kez toptan Türk halkına onaylatmak istiyor.

Yüzde 50 artı 1 tek “Evet” oyu bile yetecek.