CHP Trabzon Milletvekili Haluk Pekşen, 16 Nisan'da halk oylamasına sunulacak anayasa değişikliği teklifinin 'FETÖ'nün dönüş bileti olduğunu ileri sürdü. Pekşen, "Eğer, bu Anayasa sonrası, Cumhurbaşkanı yardımcılarının bir tanesi FETÖ’cü olursa, her şey bitti. O yardımcı FETÖ’ye af çıkarır ve her şey yeniden başlar. Bu Anayasa, Fetö’nün dönüş biletidir" dedi.
Birgün'den Meltem Yılmaz'a konuşan Haluk Pekşen'in açıklamaları şöyle:
»Anayasa değişikliği konusunda bugüne kadar en fazla emek veren hukukçulardan birisiniz. Şimdi gelinen aşamayı, mevcut Anayasa değişikliği teklifini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Anayasa metninin içerdiği maddelerin dışında aslında çok önemli bir konu var. Ben, Anayasa teklifi parlamento gündemine geldiğinde, bu metnin çok absürd şekilde yazılmış bir metin olduğunu görmüştüm. Kabaca, “tek bir kişinin canı ne istiyorsa” Anayasasıydı ama bu tek kişi öyle bir tek kişiydi ki, resmen kafasını giyotinin altına koymuştu. Bu nedenle anladım ki bu durum hiç normal değil. Gidip AKP’nin hukukçularıyla konuştum, teker teker herkese “Kim yazdı bu Anayasa’yı?” diye sordum. Ancak bugüne kadar “ben yazdım” diyen hiç kimse çıkmadı, ilginç değil mi?
»İlginç. Anladığım kadarıyla siz de bu Anayasa’nın en çok Başkan olacak kişinin aleyhine olduğunu söylüyorsunuz, öyle mi?
Aynen öyle. Ben de bu nedenle, ısrarla sorgulamaya başladım ve gördüm ki bu Anayasa, geçmişte Balyoz davasının iddianamesini kim hazırladıysa aynı elden çıkmış. Balyoz davasında sürekli bir karartma vardı, bu karartma nedeniyle iddianameyi, delilleri tartışamadık, kamuoyunu bilgilendiremedik. Ve bugün gelinen noktada, Türkiye, darbeci askerleri yargılamak üzere kandırılarak, silahlı kuvvetleri çökertilmiş bir ülke oldu. Şimdi de, mevcut Anayasa teklifi için aynı durum söz konusu.
»“Balyoz iddianamesi ile mevcut Anayasa teklifi aynı elin ürünü” demek bir akıl yürütme mi, somut karşılığı olan bir iddia mı? Biraz daha açar mısınız? Amaç ne?
Son derece somut. 30 Mart 1997’de, Fethullah Gülen, Zaman gazetesindeki söyleşisinde diyor ki, “Türkiye başkanlık sistemine geçmeli. Eğer Başkanlık sistemine geçmekte, hazırlık sürecinde sorunlar çıkarsa o zaman selahiyetlendirilmiş cumhurbaşkanlığı sistemi ile başlamalı.” Ve ben Balyoz’u da, Anayasa teklifini de çok iyi incelemiş bir hukukçu olarak diyorum ki, Balyoz iddianamesi ile Anayasa değişikliği teklifi aynı elin ürünü, çünkü yöntemleri, formatları, mantıkları aynı. Dahası, amaçları da aynı. Zira Balyoz davası kumpas bir proje idi ve bu proje hala devam ediyor. Bu kumpas dava ile Türkiye belli bir kulvara sokulmaya çalışıldı. O kulvarın FETÖ soruşturmasıyla son bulduğunu zannediyorduk ama öyle olmadı. Tam tersine, daha güçlü devam ediyor. Askeriyede “ileri tahrip taburu” adında bir tabur vardır, onun görevi yalnızca yıkıp harap etmek ve arkadan gelecek olan birliklerin ona göre pozisyon almalarına ve yapacaklarına zemin hazırlamaktır. FETÖ de Türkiye’de bunu yapmakla yükümlü, el attığı her şeyi tahrip ediyor. Şu anda da FETÖ’nün hedefi, bu Anayasa değişikliği teklifi ile, Türkiye’nin Misak-ı Milli’sini değiştirip, üniter yapısını bozup, ulus-devlet sistemini ortadan kaldırmayı sağlamak.
»FETÖ’yü bu derece, her şeyin üzerinde bir güç olarak görmek doğru mu bilmiyorum. Sözlerinizin, çoğunluk tarafından komplo teorisi olarak okunacağı kuşkusu taşımıyor musunuz?
FETÖ de bir ABD projesi değil mi? Temelleri 1960’lı yıllarda atılmış olan Yeşil Kuşak projesinin dünyadaki en önemli organizasyonu değil mi? Kimsenin bundan kuşkusu var mı? Türkiye’de FETÖ’nün sözüm ona çöktüğü söyleniyor. Peki dünyada ne halde, kimse onlara dokundu mu, dokunuyor mu?
»Bu durumda sizin iddianıza göre, bu bir Anayasa teklifi değil, bir proje, öyle mi?
Elbette değil. “Anayasa teklifi” adı altındaki bu proje, Ortadoğu coğrafyasını yeniden şekillendirme projesinin en önemli aşaması. Büyük Ortadoğu Projesi’nin en önemli ayağı. Eğer Türkiye bu projeye teslim olursa Ortadoğu’da da başka ülke kalmaz çünkü Ortadoğu’daki devletlerin en önemli rol modeli Türkiye olmuştur. Eğer bu rol model büyük bir değişime uğrarsa, o zaman bunu takdir eden ülkelerde de bu değişime doğru bir evrilme söz konusu olacaktır. Bu değişim, hilafeti öne alan ve üniter devlet yapısını ortadan kaldıran bir başkanlık sistemini içeriyor.
»İsterseniz referandum izlenimlerinize geçelim. Türkiye’de 51 ili gezdiniz. Avrupa’da birçok kente gittiniz. Öncelikle, genel bir değerlendirme olarak, ne aktarırsınız?
Genel olarak şunu söyleyebilirim, yurt içinde de, yurt dışında da, toplum bu çalışmayı daha yeni kavradı. Başta insanlar işin ciddiyetinin farkında değildi. Yani bu referanduma, geçmişte Anayasa konusunda yaşanmış tartışmaların bir parçası gibi baktılar. Ama bugün gelinen noktada insanlar tablonun çok ciddi olduğunu anlamış ve bir görev duygusu hissetmeye başlamış durumda. Hatta şöyle söyleyeyim, bilinçlenme tam olarak son 15 gündür yaşanıyor. Bunda bir de, insanların geleneksel medyanın karartmasından kurtularak, sosyal medyaya entegre olmaya başlamalarının büyük bir etkisi var. Sosyal medya şu an müthiş kullanılıyor.
»Öyleyse neden son 15 gündür anketlerde bir değişiklik yok? Neden sonuçlar hala bıçak sırtı?
Çünkü anket sorusuna muhatap olan kişi diyor ki, “beni arayanın polis, maliyeci veya AKP trolü olmadığını nerden bileyim”?” Anket firmasının para kazanmasına ben neden figüran olup risk alayım” diyor. “Hayır” çok maliyetli, bedeli çok ağır. Ama evet bedava. Böylece “evet” diyerek tehlikeyi bertaraf ediyor.
»Biraz bölgelere eğilelim isterseniz. Türkiye’de bu referandumda en kritik illeri hangileri olarak görüyor ve bu illerin eğilimlerini nasıl gözlemliyorsunuz?
Öncelikle şunu söylemeliyim. Gittiğim illerde iki farklı durumla karşılaşıyorum. Bir seçimini alenen söyleyenler veya nezaket içerisinde ima edenler var, bir de kulağımıza fısıldayanlar var. Ve kulağımıza fısıldayanlar “evet” diyeceğimi söylüyorum ama sandıkta “hayır”a oy vereceğim diyorlar. Bu insanların arasında AKP ilçe yöneticisi, parti üyeleri de var. Sorunuzun cevabı olan en kritik illere gelirsek. Bana göre bu referandumun en kritik illeri Konya, Kayseri ve Urfa.
Öncelikle Konya’ya bakalım. Konya’da insanlar artık “milli irade” laflarına inanmadıklarını ifade ediyorlar. Çünkü eğer milli iradeye saygı olsaydı, Konya’nın milli iradeye ilişkin desteğiyle, Konya’dan seçilmiş başbakanı Ahmet Davutoğlu’nu ellerinin tersiyle dışına itmezlerdi diye düşünüyorlar. Konyalıların, Ahmet Davutoğlu’na yapılan haksızlığın hesabını, bu anayasa teklifinde soracaklarını düşünüyorum. İkinci kritik il olarak Kayseri’yi görüyorum. Kayseri’nin hayır oylarını ciddi biçimde artıran iki gerekçesi var. Birincisi, oradaki sanayicilerin malvarlıklarına yargılama yapılmadan el konulmuş olması. Özellikle, Türkiye’nin kuzey Afrika ve Ortadoğu’daki ülkelerle dış politikadan kaynaklanan sorunlarından dolayı yaşadığı dış ticarette büyük kayıplar, Kayseri sanayisini çok etkilemiş. Bir diğer faktör de Abdullah Gül.
Son olarak da Urfa var. Urfa bugün, Suriye politikasının işgali altında. Bu nedenle Urfalılar için burada yaşamak kabusa dönüşmüş.
***
»Peki yurtdışına ilişkin gözlemleriniz ne yönde? Avrupa’daki Türklerin oylarının rengi, son gelişmeler ışığında nasıl görünüyor?
Avrupa’da bugüne kadar en büyük sorunumuz, 3.5 milyon seçmenimizden yalnızca bir milyonunun sandığa gidiyor olmasıydı. Şimdi gitmeyenler de, çok ciddi bir görev bilinci üstlenerek, yoğun bir katılım sağlamaya başladılar. Şu anda yurtdışındaki seçmenin sandığa katılım oranı yüzde 60- 70 arasında. Bugüne kadar sandığa gitmeyip şimdi giden seçmenin Cumhuriyet’e, demokratik ve laik düzene sahip çıkan seçmen olduğunu bildiğimiz için de, yurtdışındaki hayır yönündeki oylarının yükseldiği sonucunu çıkarıyoruz.
»Bu durumda Türkiye ile Hollanda arasında yaşanan krizin, ters etki yapmış olma ihtimali de ortaya çıkıyor. Zira Avrupa’da, geçmişte sandığa gitmeyip şimdi giden seçmenleri motive eden sebeplerden biri de, oradaki yaşam standartlarını, statülerini ve kazanımlarını kaybetmekten korkmaları da olabilir, değil mi?
Dediğiniz doğru ama burada bir denge var. Hollanda krizi, Avrupa’da sandığa giderek ‘Hayır’ verecek seçmenin sayısını artırmış olabilir ama aynı zamanda Türkiye’de ‘Evet’ için de bir slogan yarattı. “Neden evet diyoruz? Hollanda ‘evet’e karşıysa, Almanya ‘evet’e karşıysa biz evet diyoruz” kılıfı. Bu, ‘evet’e ilk defa bir kılıf oldu.
»Neden ilk defa? Daha önce de “PKK hayır diyor, FETÖ hayır diyor, o nedenle biz evet diyoruz” sloganı vardı.
Çünkü o çok mantıksızdı. FETÖ neden hayır desin? FETÖ’nün bu Anayasa geçmezse bir daha geri dönme şansı kalmıyor. Ama bu Anayasa geçerse, yüzde yüz geri gelecek. Çünkü bu Anayasa, FETÖ’nün kendi rüyası, size az önce Fethullah Gülen’in 30 Mart 1997’de Zaman gazetesinde çıkan söyleşini gösterdim. Çünkü ne var biliyor musunuz? Eğer, bu Anayasa sonrası, Cumhurbaşkanı yardımcılarının bir tanesi FETÖ’cü olursa, her şey bitti. O yardımcı FETÖ’ye af çıkarır ve her şey yeniden başlar. Bu Anayasa, Fetö’nün dönüş biletidir.