Anayasa Komisyonu Başkanı AKP İstanbul Milletvekili Mustafa Şentop, anayasa değişikliği teklifine gelen "güçler ayrılığı" eleştirileriyle ilgili olarak "Bu doğru değil. Başka ülkelerde yasama ve yürütmenin uyumu hedefleniyor, ülke böyle yönetilir diye düşünülüyor. Bizde ise uyumsuzluk esasmış gibi bir yaklaşım var. Yasama ile yürütmenin uyumu esastır" dedi.
Star yazarı Fadime Özkan'a konuşan Mustafa Şentop'un açıklamaları şöyle:
Ana muhalefet partisinin argümanları ve eleştiri noktaları üzerinden sormak işitiyorum. Şundan başlayalım. CHP’nin temel argümanlarından birisi “rejim değişecek!”. Kampanya da bunun üstüne kurulu. AK Parti gerçekten rejimi mi değiştiriyor?
Rejim kelimesi hukuki bir kelime değil, belli bir anlamı da yok hukuken. CHP de bundan istifade kandırmaya çalışıyor milleti. Rejim düzen demektir. Devletin rejimi diyebilirsiniz, devletin şeklini kast ederek, Cumhuriyet mi Monarşi mi diye. Devletin yapısını kast edebilirsiniz, federal mi, üniter mi diye. Yok, hükümet rejimi derseniz o zaman hükümet sistemini kast etmiş olursunuz. Dolayısıyla anlamı net olmayan, farklı çağrışımlara yol açan bir kelimeden istifade (dolandırıcılığın tarifiydi bu ceza kanununda, “kişinin hulus ve saffetinden bilistifade” deniyordu) karşısındaki insanın iyi niyetinden hareketle böyle muğlaklık içeren bir kelimeyi kullanmak sureti ile bir tür kavram veya içerik dolandırıcılığı yapmış oluyorlar. Dürüst olmalılar. Neyi kastediyorsunuz devletin şeklini mi, yapısını mı, hükümet sistemini mi, Cumhuriyet’in niteliklerini mi?
Egemenliğin kullanımıyla ilgili yapılıyor bu eleştiri? Egemenlik şahsileşecek, Atatürk’e verilmeyen yetki Erdoğan’a verilecek deniliyor?
Bu da çok anlamlı değil. Atatürk’e muhtemelen Mercedes veya bir uçak tahsis edilmemiştir. Türkiye değişiyor, dünya değişiyor, yeni kavramlar çıkıyor ve hukuk devleti ilkesi de Atatürk zamanında yoktu. 1924’de anayasaya konulmamış. Atatürk vefat edene kadar da konulmamış. O dönemde yoktu, şimdi de yapmayalım diye karşı çıkmak çok yanlış.
Egemenlik CHP’nin dediği gibi şahsileşecek mi peki?
Egemenlik millete aittir, Anayasada “millet egemenlik yetkisini yasama, yürütme, yargı organları eli kullanır” der. Yasama organı ile ilgili herhangi bir değişiklik yok. Yürütme organı eli ile kullanır dediğimizde kanunlara ve anayasaya uygun olarak kullanır. O maddede, Cumhurbaşkanı ve bakanlar kurulu yazıyordu, yürütme o şekildeydi. Şimdi ise hükümet sistemi değişikliği yaptığımız için önerdiğimiz modelde bakanlar kurulu yok. Kişiye verilen yetki ve sorumluluk olduğu için yürütme yetkisi Cumhurbaşkanı tarafından kullanılır. Cumhurbaşkanı bunu nasıl kullanacak? Aday olacak, halk belli bir süreyle ve belli kurallarla, belli çoğunlukla seçecek, o zaman bu yetkiyi kullanacak. Süresi dolunca da bırakacak, tekrar seçim yapılacak.
Cumhurbaşkanlığı seçimini alan partinin Meclis çoğunluğuna da sahip olması, dolayısıyla yürütme ve yasamanın tek parti elinde olacağı eleştirisi yapılıyor?
Ama bu Cumhurbaşkanlığını kazanan liderin partisi Mecliste de çoğunluğu mutlaka kazanacaktır anlamına gelmiyor. Türkiye’de 1999 seçimleri bunun açık bir örneğidir. Aynı gün yapıldı, yerel ve genel seçimler yan yana sandıklarda. Milletimiz Fazilet Partisine yerel seçimlerde milletvekili seçimlerine göre aşağı yukarı yüzde 7.5 daha fazla oy verdi. DSP’ye de tam tersine yüzde 6 civarında yerel seçime göre milletvekili seçiminde daha fazla oy verdi. Aşağı yukarı 2.5-3 milyon civarında oy demektir. Yani 3 milyon kişi yan yana sandıklarda yerel seçimde, başka milletvekili seçiminde başka partiye oy vermiş.
“Ezbere oy veriliyor” iddiasını boşa çıkarıyor bu örnek?
Milletimizin takdir edilmesi gereken bir özelliği bu. Oyunu basiretle, bir takım değerlendirmeler neticesinde kullandığını ifade eder. 28 Şubat akabinde yapılan seçimler olduğu için siyasi gerilimi çözecek bir hamle düşünülmüş olabilir. Ama üç milyon kişi bir araya gelerek acaba nasıl yapsak bu işi diye düşünmüş olamaz. Fakat genel bir hissiyatla millet buna karar vermiş, bu pratik bir sonuç. Sonuçta Türkiye’de aynı gün yapılsa da seçimlerin sonuçlarının farklı olabileceğini gösteriyor. İkinci husus, bence çoğu kimsenin dikkat etmediği bir şey... Şimdi tek seçimden hem parlamento hem hükümet çıkartıyoruz. Bunu değiştiriyoruz, iki seçim yapacağız. Hükümete ve parlamentoya ayrı sandıkta seçeceğiz. Türkiye’de partilere verilen oylar millet tarafından iki faktör gözetilerek kullanılıyor. Bir, kendi siyasi parti tercihi. İkinci faktör, seçmenin seçimden bir hükümet çıkması endişesi. Dolayısıyla seçmen sadece parlamentodaki siyasi yelpazeyi değil aynı zamanda buradan bir hükümet çıkartma hedefini de gözeterek oy kullanıyor.
Bu, seçmen üzerinde baskı oluşturuyor mu diyorsunuz?
Evet. Şimdi bunu ayırıyoruz. Yani hükümetle ilgili oy kullanırken sadece hükümetle ilgili endişeleri üzerinden oy kullanacak, Parlamentoyla ilgili oy kullanırken de buradan bir istikrar, bir hükümet çıksın gibi endişelerden azade olarak, sadece siyasi tercihleri istikametinde parlamento oluşturmak amacıyla oy kullanacak. Böylece mevcut duruma göre hem yasamayla yürütme arasında farklı seçim sonucunun doğmasına imkan sağlayabilecek esasen. İlave olarak, bugünkü sistemde Türkiye’de yürütmeyi elinde bulunduran siyasi partiler parlamento çoğunluğuna da zaten sahiptir, bu sistem aksine ihtimal vermiyor zaten. Parlamenter sistemde yasamayla yürütmenin tek elde toplanması bir zaruret, yoksa hükümet çıkmaz, güvenoyu alamaz düşer. Yani parlamenter sistem tabiatı icabı sistemin yasama ve yürütmenin tek elde toplanmasını zaruri hale getiriyor. Bizim önerdiğimiz modelde ise bunun ayrılması ihtimal dahilindedir. Muhalefet partileri itirazlarında bunları göz ardı ediyor.
Son bir eleştiri: “Cumhurbaşkanına kararname yetkisi vermek Meclisin yetkisini paylaşmak, by-pas etmek demek” diyor CHP?
O da yanlış, bilgisizlikten cahillikten kaynaklanan bir çarpıtma. Mevcut sistemde zaten kararname yetkisi var, Meclisten yetki alıyor ama yetki almadan yaptığı, kanunla eşdeğer olamamakla beraber tüzük çıkarma yetkisi var bakanlar kurulunun. Başka ülkelerde de var. Amerika’da başkanlık kararnamesi denilen şeyle kanunlarda değişiklik yapma yetkisi de var başkanın kararnameyle.
Parlamento ve Cumhurbaşkanı seçimleri neden aynı gün yapılıyor, neden zaman aralığı yok? CHP bu durumu “yasama ve yürütme tek elde toplanacak” diye eleştiriyor?
Bu doğru değil. Başka ülkelerde yasama ve yürütmenin uyumu hedefleniyor, ülke böyle yönetilir diye düşünülüyor. Bizde ise uyumsuzluk esasmış gibi bir yaklaşım var. Fransa’da 2002’deki değişikle iki seçim arasındaki süre bir aya indirildi. Cumhurbaşkanına uyum sorunu olursa Meclisi tek taraflı fesih yetkisi verildi. Biz önerimizde konjonktürel etkilerin seçimleri manipüle etmesini engellemek istedik. Ekonomik dalgalanmalar, terör hadiseleri seçim sonuçlarını manipüle edebilir. Etkileri geçicidir ama parlamento seçimini bu yükle yaparsanız etkiler kalksa da o parlamento görevde kalır. İki seçimin aynı günde olması bu geçici etkilerden arındırıyor.
Hükümet sistemi tartışılırken dendi ki ‘’Türkiye’nin ihtiyaçlarına ve hafızasına göre yerli ve milli olacak’’. Komisyondan çıkan tasarı yerli ve milli mi?
Dünya üzerinde hükümet sistemleriyle ilgili iki ana sistem var. 1) parlamenter sistem 2) başkanlık sistemi. Bir de karma sistemleri içeren geniş bir yelpaze var. Parlamenter ve başkanlık sisteminde temel kriter şu: Parlamenterde tek seçim ve tek meşruiyet vardır. Yani seçim yapar halka sorarsınız. Halk parlamentoyu, yasama organını seçer. Milletin egemenlik yetkisini kullanacağı yasama, yürütme, yargı organları meşruiyetini parlamentodan ve parlamentonun dayandığı o seçimden alır. Parlamenter sistemin esası bu. “Tek seçim ve tek meşruiyet.” Başkanlıkta ise özü itibari ile çiftte meşruiyet ve çifte seçim vardır. Yasama organı gibi yürütme organı da farklı bir seçime ve meşruiyete dayanır. En temel ayrım bu… Ama tamamen yepyeni 2017 model bir hükümet sistemi önerdim diyebilmek mümkün değil.
AK Parti’nin önerisi hangisine daha çok benziyor?
Başkanlık sistemine. Önerdiğimiz modelde çifte meşrutiyet, iki seçim vardır. Bir seçimde parlamento yani yasama organı, diğer seçimde yürütme organı, Cumhurbaşkanı belli oluyor. İskelet belli, ona şekil verip kıyafet giydirirken ülkenin siyasi kültüründen izlerin taşınması gerekiyor. Adından başlayarak birçok konuda Türkiye’ye, Türkiye siyasi tarihine ve siyasi kültürüne dair izlerin bulunduğu bir değişiklik önerdik.
Adı neden “cumhurbaşkanlığı sistemi” oldu?
Cumhurbaşkanlığı Türkiye’de kavram olarak yerleşik. Daha kuşatıcı, kapsayıcı bir anlam taşıyor.
HDP 2014 başından beri “seni başkan yaptırmayacağız” diyor. CHP’nin Erdoğan ismi üstünden reddediyor. Cumhurbaşkanlığı sistemi denmesi, başkanlık denmemesi bununla mı alakalı?
Hayır. Cumhurbaşkanlığı makamının farklı bir yeri var siyasi tarihimizde. Cumhura vurgu çok önemli. Başkan biraz “hafif”. Her açıdan bu daha güçlü bir kavram. Türkiye’ye mahsus bir şeydir bu kullanım. Ayrıca federal yapı yok bizde. Üniter yapıyı aynen koruduk. 2012 modelimizde de böyleydi. Çift meclis olmaması, tek meclis olması da bize özgü.
CHP, değişiklik teklifinin ilk dört madde bağlamında teklif edilemez, görüşülemez olduğunu söylüyor?
Yanlış bir yaklaşım... Kanunların yasaya aykırılığı iddia edilebilir çünkü aralarında bir hiyerarşik yapı vardır. Normlar hiyerarşisinde kanunun anayasaya aykırı olmaması aranır. Hal bu ki biz bir anayasa değişikliği yapıyoruz. Anayasa hükümleri arasında altlık üstlük ilişkisi yoktur. Anayasanın hiçbir maddesi diğerinden daha güçlü-etkili mahiyette değildir. 1, 2, 3 dahil. Dolayısıyla anayasanın bir maddesi diğerine aykırı denemez.