Anayasa Mahkemesi, 2014’te, AKP’nin Edirne’de düzenlediği yerel seçim mitingi sırasında ÖDP binasına asılan ve kolluk güçleri tarafından zorla indirilen, “Katil, hırsız AKP” pankartının ifade özgürlüğü kapsamında olduğuna karar verdi. Kararda, “katil” ifadesiyle güvenlik politikalarının, “hırsız” ifadesiyle yolsuzluk iddialarının eleştirildiği belirtilerek, “çok sert bile olsa kullanılan ifadelerin ifade özgürlüğü kapsamında olduğu” vurgulandı.
2014’te, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın başbakan ve AKP Genel Başkanı olduğu dönemde, yerel seçim nedeniyle Edirne’de yapacağı miting öncesi, ÖDP binasına, “Katil, hırsız AKP” pankartı asıldı. Mahkeme, pankarta el koyma kararı verince binaya gelen kolluk güçleri, içeriye alınan pankarta el koydu ve pankartı vermek istemeyen partililere müdahale etti. 14 başvurucu, bu müdahalenin haksız olduğunu, müdahale sırasında kendilerine kötü muamelede bulunulduğunu belirterek Anayasa Mahkemesi’ne başvurdu. Yüksek mahkeme, başvuruyla ilgili kararını açıkladı.
Kararda, başvurucuların asliye ceza mahkemesinde yargılandığı, sanıkların beraatine hükmedildiği ve pankarttaki ifadelerin tahrik edici olmadığına karar verildiği anımsatıldı. Anayasa Mahkemesi de pankartta iki sert ifadenin bulunduğuna dikkati çekti.
Yüksek mahkeme, pankartta yer verilen “hırsız” ifadesiyle, iktidar partisinin yolsuzluklara bulaştığının ima edildiğini belirterek, şu noktalara işaret edildi: “Pankartta iktidarda bulunan AK Parti'ye yönelik değer yargısı niteliğinde iki sert ifadenin yer aldığı görülmektedir. Bunlardan 'hırsız' ifadesinin iktidar partisinin yolsuzluklara bulaştığını ima ettiği açıktır. Demokratik rejimlerde ülkenin sahip olduğu toplam refahın tüm topluma adil biçimde dağıtılıp dağıtılmadığı meselesi kamusal tartışmaların ilk sırasında yer almaktadır. Bireylerin veya grupların ekonomiyi düzenleyici mekanizmaların iyi işlemediğinden rant arama ve yolsuzluk iddialarına kadar bir dizi rahatsızlıklarını yüksek sesle dillendirmeleri, ayrıca hükûmetin hesap vermesini ve yönetimin olabildiğince saydam olmasını istemeleri ancak düşüncelerin herhangi bir engelle karşılaşmadan açıklanabildiği demokratik rejimlerde mümkündür.”
Mahkeme, “katil” ifadesi konusunda da PKK’nın neden olduğu şiddetin ve terör olaylarının sona erdirilmesinin gündemin en önemli sorunlarından biri olduğunu belirterek, “Bununla birlikte toplumun bazı kesimleri hükûmetin güvenlik eksenli terörle mücadele politikasını eleştirmekte, bilhassa sert güvenlik önlemlerine başvurulmasını tartışmaya açmaktadır. Güvenlik merkezli olmayan yöntemlerin benimsenmesini savunanlar, devletin ve doğal olarak iktidarı kullanan partinin terörle mücadelede meydana gelen ölümlerden sorumlu olduğunu ileri sürmektedir. Bu anlamda iktidardaki partiye katil denilmesi, güvenlik politikalarından duyulan memnuniyetsizliğin en sert biçimde ifade olarak anlaşılmalıdır” değerlendirmesinde bulundu.
Mahkeme, devletin terörle mücadele politikalarının eleştirilmesi ile terör örgütünün faaliyetlerinin desteklenmesi ve meşru gösterilmesi arasındaki ince çizginin her zaman gözetilmesi gerektiğini belirterek, somut olayda kullanılan ifadelerin PKK’nın terör eylemlerinin haklılığını ortaya koymak amacıyla sarf edildiğine dair veri bulunmadığını vurguladı.
Kararda, şöyle denildi:
“Pankarttaki eleştirel düşünce açıklamasında öfke dili hakimdir. Başvurucuların uzunca bir süre devam eden şiddet sarmalının sona erdirilmesi için seslerini duyurmak ve ekonomik gelişmelerden hoşnutsuzluklarını ifade etmek için sadece yetkilileri değil aynı zamanda toplumu da sarsma amacı taşıdıkları kabul edilebilir.”
Pankartın bir siyasi parti binasına asıldığına ve partilere bu konuda tanınan demokratik alana dikkat çekilen kararda, olayın yaşandığı gün, dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ın miting yapacağı anımsatıldı. Kararda, şöyle devam edildi:
“Binlerce partilinin miting nedeniyle Edirne’ye geldiği, büyük bir kalabalığın toplandığı görülmektedir. Pankartta yer alan sözlerin AKP’ye gönül verenleri belirli bir oranda incitebileceği kabul edilebilir. Fakat ifade özgürlüğünün sadece toplumda kabul gören veya zararsız ya da ilgisiz kabul edilen bilgi ve fikirler için değil incitici, şoke edici ya da endişelendirici bilgi ve fikirler için de geçerli olduğu yinelenmelidir.”
Kararda, yetkililerin propaganda aracı olarak kabul edilebilecek siyasi partinin dış duvarına müdahale ederken daha titiz davranmaları gerektiğine işaret edildi. Pankarta kalabalığın tahrik olmaması, huzur ve sükunun bozulmaması için müdahale edildiğinin söylendiği anımsatılan kararda, “Somut olayda, pankart için el koyma kararı veren savcı ve mahkeme, pankartın neden kamu düzenini bozacak nitelikte olduğunu gösterebilmiş değildir. Başvurucuları yargılayan asliye ceza mahkemesi de miting alanının, pankartın asıldığı yere yaklaşık 2 kilometre uzaklıkta olduğuna dikkati çekerek, toplantının huzur ve sükununu bozmaya yeterli olmadığına kanaat getirmiştir” denildi.
Kararda, şöyle devam edildi:
“Başvurucular, kamu görevlilerinin bazı varsayımlara dayanan keyfi müdahalesi ile karşı karşıya kalmışlardır. İktidardaki siyasi partinin terörle mücadele politikalarını eleştiren görüş ve düşünceler ne kadar ağır olursa olsun bunlardan dolayı kişilere yaptırım uygulanmamalıdır. Pankarttaki ifadeler son derece sert olsa da kamuoyunu yakından ilgilendiren bir konuda mevcut toplumsal tartışmalara yönelik ifadelerdir.”
Kararda, pankartı indirmek için binaya gelen kolluk güçlerinin içeridekilere karşı kötü muamele yasağına aykırı eylemlerde bulunduklarının da tespit edildiği kaydedildi. Mahkeme, 14 başvurucudan 13’üne karşı kötü muamelede bulunulduğunu tespit etti.
Yüksek mahkeme, 13 kişinin ifade özgürlüğünün ihlal edildiğini, ayrıca bu kişilere karşı kötü muamele yasağına aykırı davranıldığını karar altına aldı.
9 üyenin oyuyla alınan karara, Serdar Özgüldür, Burhan Üstün, Muammer Topal, Rıdvan Güleç, Recai Akyel ve Selahattin Menteş muhalif kaldı.
Karşı oy kullanan üyeler, olayda kamu düzeninin tehlikeye düşme olasılığının yüksek olduğunu savundu. “Katil” ve “hırsız” ifadelerinin soyut bir değer yargısı olmadığını, “tahkir” ve “tezyif” niteliğinde olduğunu belirten üyeler, siyasi partilerin de şeref ve itibar haklarının korunması gerektiğini belirtti.