Ani Balıkçı: Önce oğlumu öldürdüler şimdi anmamıza bile izin vermiyorlar

Ani Balıkçı: Önce oğlumu öldürdüler şimdi anmamıza bile izin vermiyorlar

2011'de Batman'da tam da Ermeni kıyımının yıldönümünde zorunlu askerlik görevini yaparken öldürülen Sevag Balıkçı'nın ailesi artık adaletten umudunu kesttiklerini belirtiyor. "Kılıç artığı bir ailenin torunlarıyız" diyen Ani Balıkçı, "Önce oğlumu öldürdüler. Şimdi yürüyüşe izin vermiyorlar. Başka ne denilir ki? Anmalarımıza bile müsaade edilmiyor artık" ifadelerine yer verdi.

24 Nisan 1915 Ermeni kıyımında yaşananları Sevag Balıkçı'ya anlatmadıklarını dile getiren baba Ani Balıkçı, "Sevag bugün yaşasa daha fazla farkında olurdu. Atalarının yaşadıklarını sorgulardı. Biz aile büyüklerinin 1915 geçmişini hiçbir zaman anlatmadık ki! Anlatırsak Müslüman dostlarımızla sorun yaşamasından korktuk. Nasıl diyecektik, senin dedenin çocukları, eşi bu yolculuklarda yitirilmiş diye" diye konuştu.

Radikal'den Serdar Korucu'ya konuşan Balıkçı ailesi, taleplerini ise şöyle ifade etti; "Yel değirmenlerine karşı savaşıyoruz. En önemli istediğimiz de 24 Nisan’da Sevag’ın da anılması. Oğlumun adının her geçişinde canım yanıyor, onun yüzünü pankartlarda gördüğümde mahvoluyorum. Ama bu gerekli. Kimsenin unutmaması gerekiyor."

Serdar Korucu'nun Radikal'de  'Önce oğlumu öldürdüler şimdi anmamıza bile izin vermiyorlar' başlığıyla yayımlanan (26 Nisan 2015) röportajı şöyle:

Cumartesi günü düzenlenen, oğlunuzun da anıldığı etkinliğe müdahale size ne hissettirdi?

Önce oğlumu öldürdüler. Şimdi yürüyüşe izin vermiyorlar. Başka ne denilir ki? Anmalarımıza bile müsaade edilmiyor artık.

2011’den önce 24 Nisan Balıkçı ailesi için ne anlam ifade ediyordu?

Ani Balıkçı: Öğretmen olduğum için hayatımızda daha çok 23 Nisan gündemi olurdu. 35 yıl Okulda çocuklara bayrak, vatan, millet şiirleri söylettim. Bu kutlamalar bazen 24’üne de sarkardı. Bugün dönüp baktığımda “O gün öyle yapılması gerekiyordu” diyorum.

Aile içinde önemli bir tarih miydi?

Ani Balıkçı: Sevag’ın doğumuyla ilgili kritik bir süreçti. 7,5 aylık olarak 1 Nisan’da doğan Sevag’ı erken hastaneden çıkarttık. Nedeni yine 23 Nisan kutlamalarıydı. Okula gitmem gerekiyordu. Doktor beni uyardı ancak biz hastaneden çıkma kararı aldık. 23 Nisan günü öğle saatlerinde bebeğimin eli ayağı morardı. Hastaneye zor yetiştirdik. Kalbi duruyordu. Son olarak gece yarısını geçtikten sonra 24 Nisan’da bir kez daha kalbi durdu. Ama çalıştırdılar. Adeta yeniden doğmuştu.

Sevag Balıkçı için 24 Nisan ne demekti?

Ani Balıkçı: Aydınlarımızın götürüldüğü gün olarak ailece bilirdik. Ancak o zamanlar bu kadar gündeme gelmezdi. Sevag bugün yaşasa daha fazla farkında olurdu. Atalarının yaşadıklarını sorgulardı. Biz aile büyüklerinin 1915 geçmişini hiçbir zaman anlatmadık ki! Anlatırsak Müslüman dostlarımızla sorun yaşamasından korktuk. Nasıl diyecektik, senin dedenin çocukları, eşi bu yolculuklarda yitirilmiş diye.

 

'Kılıç artığı bir ailenin torunuyum'

 

Anılarınızda 1915 ile ilgili neler var?

Ani Balıkçı: Kılıç artığı bir ailenin torunuyum. Hem dedem hem de babaannem öyle. İkisi de çocuklarını ve eşlerini kaybediyor. Daha sonra Sivas’ta evleniyorlar. Dört çocuklarına kaybettiklerinin adlarını koyuyorlar. Bir günse dedemin eşi çıkıp geliyor. Kadın, o dönemde çocuğu sırtında Halep’e kadar gitmiş. Bir Arap tarafından kurtarılmış, onunla oturmak zorunda kalmış. Sonra onu kandırıp köyüne dönmüş.

Garabet Balıkçı: Babaannem ve iki erkek kardeşi, akrabalarıyla birlikte Konya Karaman’dan Beyrut’a arkalarında atlılarla yürütülmüş. “Aç susuz o kadar yolu gittik. İki kardeşim de yolda rahatsızlandı, atlılar onları kireç çukurlarına attı. Hiçbir şey yapamadık. Yaklaşanları kırbaçlıyorlardı” derdi. Beyrut’a gittiklerinde sadece kendisi ve bir akrabası sağ kalmış. O akraba Beyrut’ta kalıyor, babaannem ise Türkiye’ye dönüp Konya Ereğli’de dedem ile evleniyor. Biz bu hikayeye uzun zaman inanmadık. Babaanneme “Sen yalan söylüyorsun, bu kadar da vicdansızlık olur mu?” diyorduk. Ta ki Beyrut’taki akraba Türkiye’ye gelinceye kadar. O zaman dediklerinin gerçek olduğunu anladık.

Ama Sevag Balıkçı bu hikayeyi bilmiyordu değil mi?

Garabet Balıkçı: Bu sessizlik sadece bize ait değil. Babam da geçmiş ile ilgili konuşmazdı. Babaannemin anlattıklarından hafızamda kalan sadece bu.

Ani Balıkçı: Ben bile eşimin hikayesini ilk kez duyuyorum. Biz bile konuşurken “Çukura atmışlar, öldürmüşler” der geçerdi. Bu konular konuşulmazdı.

Bugün baktığınızda oğlunuzun öldürülmesi ile 1915’te yaşananlar arasında bağ kuruyor musunuz? Sonuçta soykırım sürecinde komşuları tarafından katledilenler de vardı.

Ani Balıkçı: Doğru. 1915 ile ilgili bir hikaye okumuştum. Bir komşu “Bıçağımı iyi bileyledim. Merak etme çok canın acımayacak. Sen yedinci olacaksın, ben de cennete gideceğim” diyordu. Bu anlatımlara benziyor tabi.

Ailenizde Hrant Dink suikasti nasıl yankılanmıştı?

Ani Balıkçı: Okulda sorunlarım olduğunda Hrant Dink ile görüşürdüm. Fikirlerini çok değerli buluyorduk. Öldürülmesiyse yeni bir çığır açtı. İnsanlar açıkça konuşmaya başladı. Sevag hep “Nasıl olur da böyle değerli bir kişiyi öldürürler?” derdi, öldürüldüğü gün o da arkadaşlarıyla oradaydı.

Garabet Balıkçı: Dink’i Kumkapı’dan tanırım. Aynı okulda okumuştuk. İyi bir solcuydu, gazeteciydi. Onu herkes tanırdı, bilirdi. Sevag’ı ise kim bilirdi ki? O sadece Ermeni olmakla suçluydu.

Ani Balıkçı: Şimdi soruyoruz, vatanı kim seviyor? Onu öldürenler mi, biz mi? Dünyaya Türkiye’yi böyle gösterdiler.

Oğlunuzu askere gönderirken endişeli miydiniz?

Garabet Balıkçı: O zamanlar bölgede çatışmalar oluyordu. Bilecik’ten Batman’a gittiğinde korktuk tabi.

Ani Balıkçı: Ama sonra çevrede boşaltılan köyün geri döndüğünü duyunca rahatlamıştık. Artık çatışma olmaz diye düşünüyorduk.

Hiç ziyaret ettiniz mi?

Garabet Balıkçı: 1 Mayıs 2010’da yanına gitmiştim. Kantinde çalışıyordu. Bazen açık veriyordu, bırakmak istiyordu. Ancak ben onun kantinde kalmasında ısrarlıydım. Diyordum ki “Varsın açık ver, gerekirse ben kapatırım. Yeter ki orada kal”.

Verdiği açıkları da kapattınız değil mi?

Ani Balıkçı: 25 kuruşa suyun satıldığı kantinde 1000 TL’lik açık nasıl verilir? Bu mümkün mü? Bir akşam aradı, komutanı da yanında. Bizden yardım istedi.

Garabet Balıkçı: O ilk gün bin lirayı verdik. Sonra ikinci kez istedi. Ben bakkal olduğum için ona “Her geleni kontrol et, kaç koli geldiğine bak. Hepsini deftere yaz, hesap et” diyordum. O da yapıyordu. Zaten sayılı gün kalmıştı. Artık bitti diye düşünüyorduk. Olmadı. Böyle bir kurşunla gitmesini beklemiyorduk.

Hem 24 Nisan hem de Paskalya ile aynı günde.

Ani Balıkçı: Bana Zadig yani Paskalya öncesinde telefon açıp çörek yollamamı istedi. Her zaman çarşıya çıkamıyorlardı. Ben de 7 kilo çörek yaptım. İki koliden birinde sadece çörek vardı. Diğerindeyse elbiseleri. O elbiselerinin olduğu kolinin de içine bir çörek daha koymuştuk. Cuma günü Sevag’a sadece ikinci koli ulaşmış. Açtı bana, “Anne bir çörek var, bunu kaç kişi yiyeceğiz?” diye sordu. Ona ikinci kolinin olduğunu söyledim. “Pazartesi günü alın” dedim. Ama o gün gelmedi.

 

“Oğlum son kez 'kişer pari mama' (iyi geceler anne) dedi"

 

Son konuşmanız ne zamandı?

Ani Balıkçı: Cumartesi akşamı telefonlaştık, Zadig biliyorsun değil mi dedim. Evet dedi. “Kişer pari mama”* dedi.

Öldürüldüğünü de Zadig’de öğrendiniz değil mi?

Garabet Balıkçı: Ben o gün kiliseye geç gitmiştim. Kimse ile görüşmeden duamı yapıp çıktım. Saat 14:00-14:30 gibi önce eşimi aradım, “Balık alayım mı?” dedim. Damadım ve kızımla birlikte yeriz diye düşünüyorduk. Sonrasında bir arkadaşım aradı, “senin oğlunun ikinci adı neydi?” diye sordu. “Sevag Şahin Balıkçı” dedim. Oğlumu aramam gerektiğini söyledi. Haberi internette görmüş ama söyleyemiyor tabi. Ben hemen karakolu aradım. Bir asker çıktı. “Abi onlar tel örgü örüyorlar” dedi. Arkadaşıma sorunun olmadığını söyledim. Sonra eve geldim. Eşime internette habere bakmasını söyledim. Sonra yine o arkadaşım aradı, internete bakıp bakmadığımı sordu. Telefonu eşime verdim.

Ani Balıkçı: İnternette bakıyoruz çıkmıyor. Ben de ödül falan aldı herhalde diye düşünüyorum. Sonra isminin sonuna “Kozluk” diye yazınca son haber çıktı. “İki erden biri yaralandı” diyordu. Birinde de “Sevag Balıkçı otopsiye götürüldü” diye yazınca, anladım. “Gitti oğlum” diye ağlamaya başladım. Eşimse telefondaydı.

Garabet Balıkçı: Ben bir kez daha Batman’ı aradım. Bir genç çıktı, “Hastanede. Ben size haber vereceğim” dedi. Kapattı. Tabi, ne arayan var, ne soran. Sonra bir telefon geldi, “Başınız sağolsun” dediler. Sonrasını hatırlamıyorum.

Dava süreci sizi nasıl etkiledi?

Ani Balıkçı: Tanıklar çok fazla ifade değiştirdiler. Bana ilk gün titreyerek yaşananları anlatan çocuk bile mahkemede farklı konuştu. Bugün dava, Askeri Yargıtay’ın mahkeme kararını bozmasının ardından yeniden başlıyor. Bazı isteklerimiz kabul edildi.

Çıkabilecek sonuçlardan umutlu musunuz?

Ani Balıkçı: Bu kadar zaman sonuç alınamamasına kızgınız tabi. Ne yapayım ben yıllar sonra AİHM’den gelecek adaleti! Benim oğlum gitmiş.

Garabet Balıkçı: Allah’a havale ettim.

Gezi davalarını takip ediyor musunuz?

Ani Balıkçı: Biz Ermeni olduğumuz için bunları yaşadığımızı biliyoruz. Ama bu ülkede Gezi olayları sırasında öldürülen çocukların davalarında da sonuç çıktı mı? Yok. Bugünse herkes yapılan tünelleri, Marmaray’ı konuşuyor. Canlar geri gelir mi?

Garabet Balıkçı: Bize, Ermenilere adaletin olmadığını hep biliyorduk. Ama Gezi sonrası anladık ki kendilerine karşı olan kimseye adalet vermiyorlar.

Bugünden sonrası için talebiniz ne olur?

Ani Balıkçı: Öncelikle adalet. Eşimle bunun için mücadele ediyoruz. Yel değirmenlerine karşı savaşıyoruz. En önemli istediğimiz de 24 Nisan’da Sevag’ın da anılması. Oğlumun adının her geçişinde canım yanıyor, onun yüzünü pankartlarda gördüğümde mahvoluyorum. Ama bu gerekli. Kimsenin unutmaması gerekiyor.