Haber ve Video: Fundanur Öztürk*
Ankara-Kırıkkale-Kayseri-Sivas-Erzincan-Erzurum-Kars... Yaklaşık 25 saat süren 1933 kilometrelik bir yolculuk... Hemen her şehirden, meslek grubundan, yaştan yolcu seyahat ediyor Doğu Ekspresi'nde.
Pazar günü yapılacak anayasa değişikliği referandumu öncesi seçmenin nabzını tutmak açısından farklı bir deneyim. Trenin vagonlarında uzun bir seyahate çıkan gezginler de var; kısa mesafelerde şehirden şehre, ilçeden ilçeye yolculuk eden çiftler ve işçiler de. Yolculuğum tahmin ettiğimden hızlı başlıyor. Beni Kırıkkale'nin Irmak ilçesine götüren otobüste emekli Hüseyin Kapukaya ile yan yana oturuyoruz. Bir dönem milletvekili adayı da olan Hüseyin Kapukaya BBP'li ve"Hayır" oyu verecek. Kapukaya, "Evet" diyeceklerini açıklayan parti yönetimiyle kavgalı olduklarını söylüyor.
Doğu Ekspresi'ne aktarma yapıyoruz ve kendi kompartımanıma yerleşiyorum. Yan kompartımandaki üniversite öğrencisi dört genç kadın Sivas'a gidiyor. Kapılarını tıklatıp kendimi tanıtıyor, görüşlerini almak için izin istiyorum. Aslında bu, bir gün süren yolculuğumda insanlarla sohbete başlamadan önceki rutinime dönüşüyor. Genç kadınlar referandumda "Evet" oyu kullanacaklarını söylüyorlar. Yolculardan Güzide, referandum çalışmalarım sırasında sahada sıkça rastladığım bir gerekçeyi dillendiriyor: "Avrupa bizim gelişmemizi istemediği ve başkanlık sistemine karşı çıkıp politikacılarımızın konuşmalarını yasakladığı için 'Evet' diyeceğim." Biraz çekirdek çitleyip, Türkiye'nin ataerkil yapısından çektiklerimizi yaşamlarımızdan örnekler eşliğinde kadın kadına sohbet ediyoruz. Muhafazakar kadınlarla bir araya geldiğim her buluşmada olduğu gibi, konu dönüp dolaşıp başörtüsüne geliyor. Kadınlar, tıpkı Marmara Üniversitesi İlahiyet Fakültesi öğrencisi Sümeyye gibi, AKP'nin sosyal yaşamda kendilerini özgürleştirdiğini ve görünür kıldığını düşünüyor. Sümeyye, "Başörtüsü özgürlüğümün devam etmesi için 'Evet' diyeceğim. Toplum içerisinde hala zaman zaman dışlandığımızı hissediyoruz ama AKP sayesinde bu giderek azalıyor" diyor.
İstanbul'un yorucu hayatından bunalıp kendine Doğu Ekspresi'nde bir tatil ayarlayan avukat Deniz Altınay ile onun kompartımanında buluşuyoruz. Odasındaki kahve kokusu ve fondaki klasik müzikle Kars'a tek başına bir tren seyahati hayal etmiş. 15 yaşındaki kızı Maya'nın şimdiden gazeteci olmak istediğini ve yabancı yayınlar dahil her gün haberleri sıkı takip ettiğini anlatıyor.
Altınay bir avukat olarak referandumdaki kararının en başından bu yana "Hayır" olduğunu söylüyor: "Önerilen tasarıyı sakıncalı ve çok riskli buluyorum. Sadece şu ana dek denenmemiş olması değil, kendi içindeki denge ve denetimsizlikler yüzünden işlemeyeceğini düşünüyorum. Ama sadece işlememekle kalmayacak, büyük bir gürültüyle çökecek. Ve Türkiye'ye ciddi bir hasar verecek." Altınay ayrıca Anayasa değişiklik paketinin içeriğine ilişkin medyada ciddi bilgi kirliliği olmasından rahatsızlık duyduğunu söylüyor. Bunun üzerine ben de "pakette başkanın meclisi fesh etme yetkisi var mı, yok mu?" tartışmasının siyasiler arasında haftalarca sürdüğünü hatırlatarak, nasıl bu kadar yoruma açık olabileceğini soruyorum: "Hukukla ilgili endişelerim olduğu kadar medyayla ilgili endişelerim de var. Bu bilgi kirliliği ve yanlış yönlendirme neticesinde bu hiç sorulmaya bile gerek olmayan sorular ortada dolaşıyor. Tabii ki fesih yetkisi var. Bunun üzerine bir tartışmayı bile vakit kaybı olarak görüyorum." Altınay değişikliğin "despotik bir tek adam rejimi" riski taşıdığını ifade ediyor: "En ciddi sakıncası, ucube bir sistem getirecek olması. Başkanlık sistemi deniyor, fakat başkanlık sistemiyle alakası yok. Çok despotik bir tek adam rejimine gidecek diye düşünüyorum."
Kadınların yanından ayrılıp trenin yemekli vagona geçiyorum. En uç masada bir çift oturuyor, vagonun gerisi bomboş... Oturduğum masadan, referandumda "Hayır" oyu vereceklerini duyuyorum. Yanlarına gidiyorum. "Sizin oturduğunuz masadan konuştuklarımız duyulduysa, belki daha sessiz konuşmalıyız" diyor felsefe öğretmeni genç adam. Kamuda atama beklediği için haberde isminin geçmesini istemeyen öğretmen, "AKP özellikle 2007'ye kadar ekonomik büyüme ile belli bir heyecan yarattı toplumda. Ama şimdi anayasa değişikliği ile 'Gezi'den beri' Türkiye'nin içinde bulunduğu problemli durumun kaynağı olan düzeninin yasalaşması isteniyor" diyor. Akşam saatlerinde başlayan yolcuğumda saatin epey ilerlediğini fark ederek odama çekiliyorum.
Sabahın erken saatlerinde yemekli vagonda kahvaltı etmekte olan Aliyar Söylerkaya - Aylin Albay çiftine denk geliyorum. Kars'tan dönüş yolcuğumuzda yine Doğu Ekspresi'nde karşılaşacağımızı bilmeden, hemen arkadaş oluyoruz. Aliyar Söylerkaya, "Hiçbir kişi tek başına yasama ve yürütme yetkisine sahip olup, koca bir ulusun yarınına ve bugününe karar veremez" derken, Aylin Albay "Başkanlık sistemi ülkemizin çok kültürlü yapısına uygun değil. Farklılıkların parlementoda temsil kabiliyetini yükselterek kuracağımız demokratik bir sisteme inanıyorum" diye konuşuyor. Dört kişilik örtülü kuşetli vagonları keşfimi sürdüyorum. Bu kez aynı odada seyahat eden 60 yaşındaki Recep Koçman ve 20 yaşındaki Fatih Baş'ın kompartımanına misafir oluyorum. Fatih Baş, Erzurum'a üniversitesine gidiyor, Recep Koçman ise memleket ziyareti için Erzincan'a... Referandum konusu açıldığında, ikisinin de farklı görüşlerde olduğu ortaya çıkıyor. İkili arasındaki yaş farkı, birbirlerinin kararını etkilemek için dile getirdikleri tezlere yansıyor. Recep Koçman 20 yıl öncesinden örnekler vererek AKP iktidarının en refah dönem olduğunu savunyor. Fatih Baş ise bunun parti seçimi olmadığını ve Erdoğan'dan sonrasının düşünülmesi gerektiğini anlatmaya çalışıyor. Uzlaşamasalar da birbirlerini uzun süre saygıyla dinliyorlar. Koçman, "Bu adamların yanlış yapacağını zannetmiyorum. Allahtan bir keder olmazsa Erdoğan'ın 12 sene başkanlığı olacak. Bundan başka bir lider göremiyoruz, o yüzden peşinden gidiyoruz. Ondan sonrasını Allah bilir" diyor. Baş ise, "Peki şu anki Anayasa'dan mutlu değil miyiz? Gayet güzel yönetildiğini siz söylüyorsunuz. Ayrıca şu an bile başka bir lider yoksa, 12 yıl sonra lider gelebileceğini nereden biliyorsunuz?" diye soruyor.
Treni keşfederken manzarayı da kaçırmak istemiyorum. Doğu Ekspresi özellikle Erzican-Sivas dolaylarında yüksek dağların eteklerinde kıvrılan nehirlerin seviyesinde ilerliyor. O esnada bir de gün doğumunu ya da batımını yakalabildiyseniz oldukça şanslı sayılıyorsunuz. Tüm seyahat boyunca neredeyse dağların zirvesinden hiç eksik olmayan kar, Kars-Sarıkamış'a yaklaştıkça iyiden iyiye her yeri kaplıyor. Gezginlerin kaldığı kuşetli vagonlardan ayrılıp, kısa mesafeli seyahat eden yolcuların bulunduğu vagonlara geçiyorum. Görüşünü aldığım kişilerin tercihleri bir anda "Evet" ağırlıklı olmaya başlıyor. İki bebeğiyle yalnız seyahet eden oldukça genç bir anne gözüme ilişiyor. Liseyi yarım bırakan Pınar Koç, 19 yaşında kaçarak evlenmiş. Kocasını çok sevdiğini ancak zaman zaman okumadığına pişman olduğunu söylüyor. Koç, eşi Mayıs ayında askere gideceği için ailesinin yanına yerleşmek zorunda olduğunu, çünkü kocasının çalışmasına izin vermediğini anlatıyor. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'a hayranlık duyduğunu belirtiyor sık sık. "Konuşma şeklini, herkese kafa tutmasını ve sözünün arkasında durmasını çok beğeniyorum" diyor ve Erzurum'da AKP üyesi kayınvalidesine verilen erzak ve para yardımlarından ötürü referandumda "Evet" vereceğini söylüyor: "Eşim sigortalı olduğu için biz bu yardımlardan alamıyoruz ama kayınvalidem eşim askere gittiğinde bana onlar destek olacak. Bir de diyorlar ki, çocuklu asker eşlerine para yardımı varmış. İnşallah ondan da yararlanmak istiyorum."
67 yaşındaki Abdulgafur Tavdari, diğer yolcularla röportaj yaparken beni izlemiş. Yanına çağırıyor, referandum hakkında konuşmak istediğini belirtiyor. Erzurum'un Köprüköy ilçesine bağlı bir köyde muhtarlık yapan Tavdari, AKP döneminde köylerine hiç olmadığı kadar yatırım yapıldığını heyecanla anlatıyor: "Benim köyüm önceden kışın altı ay karanlıkta kalırdı. Köprümüz, yolumuz yoktu. Ben istedim, AKP bir kere bile 'Yok' demedi bana. Aras Nehri üzerine 750 milyarlık köprü yaptı, yolumu yaptı. Tayyip'ten başka kimseyi göremedim ben. Bu hizmete nasıl 'Hayır' diyeyim?" Fakat Tavdari asıl olarak Haziran seçimlerinde yaşadıklarından bahsetmek istiyor. AKP'ye sadece bir kere oy veremediğini ama köyün PKK baskısı altında seçime gittiğini söylüyor: "Bizim eve gece 12'de geldiler. Beş arabayla 15-20 kişi geldi. Köyü bastılar, 'Bize (HDP) oy vermezseniz sizi öldürürüz, Köyü yakarız' dediler. O yüzden dağdakilere bir sefer silah zoruyla oy verdim. Ama Kasım seçimlerinde rahat bıraktılar." Erzincan'a seyahat etmekte olan üç inşaat işçisiyle sohbet ediyoruz bu sefer. Üçü de referandumda "Evet" diyecek. Anayasa değişiklik paketine ilişkin bir fikirlerini olmadığını söylüyorlar, benden paketi anlatmamı istiyorlar. İlk olarak milletvekili yaşının 18'e düşürülmek istenmesinden söz açıyorum. Yener Budaklı, "Ben bu maddeyi biliyorum. Meclisteki milletvekili sayısını düşürmek için öyle yapıyorlar tabii" diyor. Diğerleri de hızlıca Budaklı'yı onaylıyor ve maddeyi haklı buluyorlar. Milletvekili sayısının 550'den 600'e çıkacağını söylediğim ana dek...
Mekan Buru ise Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın istediği her şeyi yapabilecek güce sahip olduğunu, halk istese de istemese bu değişikliği yapabileceğini ama halkını çok sevdiği için referanduma gittiğini söylüyor. Buru'nun sözleri üzerine arkadaşları itiraz edip, "Tek başına karar veremezdi" diyorlar. Birkaç dakika süren bu tartışmada Buru biraz şüpheye düşse de, "Her şey bu adamın elinde. Tek adam dediğimiz bu adam değil mi? Referandumdan 'Hayır' bile çıksa istediğini yapar, yine değiştirir" diyor, ikna edilemiyor. Cumhurbaşkanının yanlış bir şey yapmayacağına inanan Mehmet Ali Bay ise, değişiklikten sonra Cumhurbaşkanının yetkilerinin ne olacağını bilmesine gerek olmadığını, çünkü şu anki yetkilerini de bilmediğini söylüyor. Güzel manzaralara doya doya sürdürdüğüm yedi ili kapsayan mükemmel yolculuğum Kars'ta son buluyor. Vagonlar arasında mekik dokuyarak geçirdiğim bir gün, Türkiye'nin yönetim sisteminin değiştirilmesinin oylanacağı referandumdan önce bana ülkenin birçok rengine dokunabilme şansı veriyor.
*BBC Türkçe muhabiri