Milliyet yazarı Serpil Çevikcan, Afrin operasyonunun hazırlık aşamalarını yazdı. Çevikcan Ankara'nın operasyona hazırlık esnasında iki şey yaptığını belirterek, "Bir; operasyonun kaçınılmaz olduğunu itirazları minimun düzeye indirecek tonda, bütün gerekçeleriyle ortaya koydu. İki; operasyonun icrasında karşılaşacağı riskleri en aza indirmek için bütün aktörlerle yoğun bir askeri-sivil diplomasi yürüttü" dedi. MİT operasyondaki katkısını da yazan Çevikcan, "Taktik düzeyde elektronik ve teknik istihbarat desteğinin sağlanması, görüntü analizlerinin ve kestirmesi yapılan sinyal istihbaratlarının anlık olarak sahadaki birliklere iletilmesi,ÖSO birliklerinin koordinasyonu ve harekata yönlendirilmesi..." gibi katkılar sağladığını kaydetti.
Çevikcan'ın "Büyük devlet olmak" başlığıyla yayımlanan (22 Ocak 2018) yazısı şöyle:
Milliyet olarak, askeri ve siyasi sonuçları itibariyle tarihi olan operasyona ilişkin olarak karar merkezlerinden ve sahadan gelen doğruluğu teyit edilmiş bütün bilgileri yansıtıyoruz.
Benim bugün üzerinde durmak istediğim birinci mesele, devletin böylesine kritik bir operasyonun hazırlık, uygulamaya koyma ve propaganda boyutlarının yönetilmesinde şimdiye kadar görülmemiş netlikte bir fotoğrafı yansıtıyor olması.
PYD eşittir PKK gerçeğini Suriye iç savaşının ilk gününden bu yana bütün dünyanın dikkatine sunan, kuzey Suriye’de bir terör koridoru oluşturma hedefinin her aşamasını ifşa eden Ankara, operasyona hazırlık aşamasında iki şey yaptı.
Bir; operasyonun kaçınılmaz olduğunu itirazları minimun düzeye indirecek tonda, bütün gerekçeleriyle ortaya koydu. İki; operasyonun icrasında karşılaşacağı riskleri en aza indirmek için bütün aktörlerle yoğun bir askeri-sivil diplomasi yürüttü.
Kolay olmasa da Rusya’nın ikna edilmesi, Türkiye ile PYD’yi “iki taraf” olarak niteleyecek bir terminolojiye sıkışan ABD’nin operasyon gerçeğiyle yüzyüze bırakılması ve daha keskin çıkışların törpülenmesi, İran’ın harekat sonrasına ilişkin endişelerinin giderilmesi ve özerklik konseptinde PYD’ye bölgesel rüşvet vermeye kurgulu Suriye rejiminin Rusya üzerinden dengelenmesi bu hazırlık stratejisinin sonucudur.
Uygulamaya konulması aşaması ise bizzat Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın “geliyorum” diyen operasyonu günbegün ilan etmesiyle başladı.
Operasyonun ilk aşamasından itibaren Suriye sahasında yer alanlar başta olmak üzere bütün taraflar, bölgesel aktörler, Avrupa ülkeleri ve uluslararası platformlardaki ortaklar diplomatik yollardan bilgilendirildi. Askeri ve istihbari diplomasi açısından interaktif bir mekanizma başlatıldı.
Başbakan Binali Yıldırım’ın muhalefet partilerinin liderlerini operasyon başlar başlamaz bilgilendirmesi, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hulusi Akar’ın TSK’ya seslenen konuşmasının kamuoyuna sunulması, hükümet adına yapılan açıklamalardaki uyum bir stratejinin ayaklarıydı.
Bu noktada, Orgeneral Akar’ın; TSK’nın amacı, hareket tarzı, hassasiyetleri konusunda yaptığı konuşmanın içeriğinin sadece Afrin harekatının parametreleriyle sınırlı kalmaması, sivil iradenin kararlarını uygulama ve “15 Temmuz sonrası TSK’ya” ilişkin yansıttığı güvenin izlerini taşıması da önemli mesajlardı.
Öte yandan, meşru müdafaa hakkı ve Suriye’nin toprak bütünlüğüne dönük bildirimlerle operasyonunun uluslararası hukuka uygunluğu da ilan edildi.
Operasyonun propaganda ve antipropagandayı karşılama boyutunun da şu ana kadar iyi yönetildiğini söylemeliyiz.
Bu sayededir ki “askerini başka bir ülkede savaşa süren iktidar” algısı boşa çıkarılırken, milletin; devletinin ve askerinin arkasında olduğu teyit edildi.
Operasyonun Türk kamuoyuna fayda-maliyet ekseninde doğru ve şeffaf olarak anlatılması için bütün iletişim teknikleri kullanıldı.
Bir yandan operasyonun kısa süreceğinin bizzat Cumhurbaşkanı ve Başbakan tarafından vurgulanarak kaygıların giderilmesi, diğer yandan PKK’yı devletleştirme projesine karşı sınır ötesinde büyük çaplı bir operasyon yapılabileceğinin gösterilmesi iç kamuoyundaki farklı hassasiyetlere yanıt verme açısından stratejik önemdeydi.
Öte yandan, harekat sırasında Afrin’de sivillere zarar vermeme konusunda duyarlılık, terör örgütünün ön almasını engelleyici bir kararlıklıkla vurgulandı.
Bu yaklaşım, hem sivil kanadın hem de TSK’nın yaptığı her açıklama tekrarlanırken, sadece dış kamuoyu değil, özellikle doğu ve güneydoğuda fay hatlarını tetikleme girişimlerine karşı da ön alınmasını sağladı.
Operasyon yeni başladı. Pürüzsüz ilerleyeceğini beklemek yanıltıcı olur. Ancak, bu kritik hamlenin kaçınılmaz olduğu kesin.
Türkiye, büyük ve bağımsız bir devlet olmanın gereğini yaptı, yapacak.
- Zeytin Dalı Harekatı’nın ana hedeflerinden biri de DEAŞ’ın bölgeden temizlenmesi. Neden? Çünkü DEAŞ bölgeyi hala etkin olarak kullanıyor. Örgüt; PKK, KCK, PYD-YPG’nin insan kaçakçılığı gibi faaliyetlerden istifade ederek Türkiye’ye oradan da Avrupa’ya geçme çabası içinde. Harekât bunu da önlemeye dönük.
- Bölgeden gelen bilgilere göre PYD-YPG Afrin’den ayrılmak isteyen sivillere izin vermiyor. PKK ve DEAŞ’ın bölgedeki sivilleri canlı kalkan olarak kullanma girişimlerini artarak sürecek.
- Örgüt, öldürülen teröristleri sivilmiş gibi gösteriyor. Eski görüntülerden yararlanarak kamuoyunu yönlendirmeye çalışıyor.
MİT’in TSK’yla eşgüdüm halinde operasyona katkısını şu başlıklarda özetleyebilirim:
- Taktik düzeyde elektronik ve teknik istihbarat desteğinin sağlanması.
- Görüntü analizlerinin ve kestirmesi yapılan sinyal istihbaratlarının anlık olarak sahadaki birliklere iletilmesi.
- ÖSO birliklerinin koordinasyonu ve harekata yönlendirilmesi.
- Hava saldırıları için hedef belirleme, hedef güncelleme ve imha edilen hedefin son durumu hakkında istihbarat toplama desteği.
- Afrin kent merkezinden anlık bilgi ve görüntü akışının sağlanması.