Akaryakıta ardı arkasına gelen zamdan, bir yıl içinde elektrik, su doğalgaza gelen zamlardan şikâyetçi olan vatandaşalr artık bir eve tek maaşın yetmediğini söylüyor. Özellikle kadınlar, iş bulamamaktan şikâyet ederken, hafta içi OSTİM'de çalışan, hafta sonu da günliğe giden ancak yine de geçinemediğini söyleyen Emine isimli bir vatandaş kendi durumunu esprili bir dille, "Ankara sahnesine Erdoğan ile beraber çıktım, ama o alıp yürürken ben bir arpa boyu yol ilerleyemedim. Bakalım bu işin sonu nereye varacak" diyerek anlatıyor.
Evrensel'de yer alan haber aynen şöyle:
Önceleri evlere gündeliğe giderek aile ekonomisini döndüren Emine, 5 aydır OSTİM’de çalışıyor. Daha önce çocuğu küçük olduğu için düzenli bir işte çalışamamış. Son bir yıldır eşi iş bulamayınca tam zamanlı bir iş arayışına girmiş. Asgari ücretle çalışıyor, 650 lirasını kreşe, kalanını da yoldu, kiraydı, faturaydı verince kalan para son zamları amorti etmeye bile yetmemiş. Maddi imkânlar bu derece zorlanınca ailenin büyük çocuğu da OSTİM’de işe başlamak durumunda kalmış. OSTİM’in çocuk işçi kervanına katılan oğlunun kazandığıyla da en azından mutfak alışverişlerini yapan Emine, hâlâ da parayı yetiremeyince hafta sonları da gündeliğe gitmeye başlamış.
Emine’nin Ankara’ya gelişi 2001 yılına denk geliyor. Kendi durumunu şöyle bir espriyle anlatıyor: Ankara sahnesine Erdoğan ile beraber çıktım, ama o alıp yürürken ben bir arpa boyu yol ilerleyemedim. Bakalım bu işin sonu nereye varacak...
Ben maaşını dolar olarak alan bir işçiyim. Benim işverenim Türk olmadığı için yaşadıklarımdan bihaber. 5 yıldır maaşıma zam talebim geri çevriliyor. Gerekçe ise 2014 yılında 2.18 olan doların 2018 yılında 4 lirayı geçmesi. Yani bizim maaşlarımıza otomatik olarak zam geldiği iddia ediliyor. Görünüşte evet yarı yarıya hatta belki daha da fazla maaşım yükseldi. Ama dolar her yükseldiğinde ülkemizde zam uygulanmayan bir şey kalmadı. Gitgide hayat şartlarımız zorlaşıyor. Hiçbirimiz lüks yaşamıyoruz, zaten talebimiz de lüks yaşamak falan değil sadece ayın sonunu stres yapmadan geçireceğimiz bir ücret... Zaten her güne zamlarla uyanırken yeme, içme, barınma her şey parayken, eğitim ve sağlık özelleştiriliyorken lüksü hayal etmek mümkün değil. İki çocuğum var. Biri lise sınavlarına hazırlanıyor, diğeri de ortaokulda. Sınav hazırlıkları, test kitapları, kurslar hepsi para demek. Yetişmek mümkün değil.
Geçen gün çocuklar meyve istediğinde bile tezgaha yanaşırken tedirgin oldum. Meyve yemek bile lüks artık. Doların her yükseliş haberinde “Acaba neye, ne zam yapıldı yine?” diye kara kara düşünüyoruz. Gözümüz kulağımız haberlerde. Bunları yazdıkça da aklıma bir türkü sözü geldi, onunla bitireyim istedim: Sermayemden zarar gördüm sonradan...
Güneşin kendisini göstermesiyle birlikte fırsat buldukça komşularıyla, arkadaşlarıyla vakit geçirdikleri, dertleştikleri, piknik yaptıkları Cumhuriyet Parkı’nda bir araya geldik kadınlarla. Kamelyalardaki masalara örtüler serilip, evde ne yiyecek varsa çıkartılıp, termoslardan çayın bardaklara doldurulmasıyla bir sohbete giriştik kadınlarla.
Masada gündem hayat pahalılığı... “Nereye kadar…” diyemeden masadaki en yaşlı kadın başladı konuşmaya; “Yılbaşından önce haftada bir zam yapılıyordu, şimdi her gün zam. Markette her gün etiketler değişiyor. ‘Ekmeğin fiyatı değişmedi’ diyorlar, gramını düşürdüler, kandırdık sanıyorlar. Şu tarlalardan ot toplayıp, yemek yapıyoruz. Eşimin emeklisiyle geçiniyorum. Haziranda seçim yapılacakmış, kapıma geldiklerinde bize ot toplattıklarını anlatacağım onlara...” diyor.
Eşi Sincan Organize Sanayi Bölgesinde Türk Metal Sendikasının yetkili olduğu bir metal fabrikasında işçi olan genç bir kadın alıyor sözü: “Daha yeni toplu sözleşme yapıldı. İyi de artış aldılar diye sevindik, boğazımızda kaldı. Artış eridi gitti. Amerika doları yükseltiyormuş, bu zamlar da ondan oluyormuş...” Genç kadının konuşmasını kesen Birgül, bu kandırmacayı şöyle bozuyor: “Amerika doları yükselttiği için değil, bizim paranın değeri düştüğü için dolar yükseliyor. Geçen yeğenimin düğünü oldu, küçük altın olmuş 280 lira, alamadık. Altını da mı Amerika yükseltmiş? Ak Parti bizi kandırıyor, ‘yok şunun oyunu, bunun oyunu’ diye... Artık pazara bile gidemiyoruz. Kredi kartına yüklendik, asgarisini ödüyoruz, nereye kadar böyle gidecek bilmiyoruz. Yumurta, peynir, zeytin lüks oldu. Sofrada birini bulursak diğeri olmuyor. Makarna, bulgur, patates yanına bir salata veya cacık yediğimiz bu. Bu hükümete benden oy yok. Ama kime oy vereceğimi de bilmiyorum.”
Eşi OSTİM’de işçi olarak çalışan Ayşe “Aylık gelirimiz 2 bin liranın üzerinde. İki oğlan orta okula gidiyor, kız ilkokula başladı. Okul bir yerle anlaşıyor, spor kıyafetlerini oradan almak zorundayız. Okula kayıt olurken para, güya devlet okulu. Çocukları Anıtkabir’e, müzelere, hipodroma götürdüler, gönderemedik. Şimdi okul piknikleri başladı, bir öğrenci 110 lira. Büyüdükçe masrafları artıyor. Her gün hastalanıyorlar, eşimin sigortası var, buna rağmen ilaçtı, muayeneydi, geçen ay 130 lira eczaneye para ödedik. Kısacası mutfaktan vazgeçtik, eğitime, sağlığa para yetiştiremiyoruz.”
Ankara’nın ünlü bir pasta, ekmek ve restoran zincirinde mutfakta çalışan Sultan; “Eşim üç aydır işsiz, tek maaşa düştük. Elektriğe, suya her ay zam. Bu ay elektrik faturası 120, su 80 lira geldi. 700 lira kira, 50 lira aidat. Doğalgaza da zam geldi. Kombiyi çoktan kapattık, akşamları kalın giyinip oturuyoruz. Aldığım ücret mesailerle 2 bin civarında. Ben bu parayı vereyim Meclistekiler geçinsin bakalım. Bizim sesimizi duyan, duyuran yok. Televizyonlara baksan bizim hayatımız güllük gülistanlık” diye konuşuyor.
Sultan “Bu zamları neden yapıyorlar?” diye sorup kendi cevabını veriyor: “Suriye’ye gir, hazineyi bitir, eşi dostu zengin et! Hepsinin yedi sülalesi zengin oldu, işadamı oldu. ‘Vatan sağolsun’ da bizim çocuklarımız da sağolsun, işsiz olmasın. Benim oğlan iktisattan mezun, iki yıldır evde, bunalıma girdi.”
Dikkatle dinleyen Selvi söze katılıyor: “Bu kadar ekonomik kriz oluyor, her gün zam, her gün vergi, ama büyük patronlar hep kârda, işlerini devamlı büyütüyorlar. Nasıl oluyor bu?” Selvi erken seçim kararını da kadınların bu zamana kadar anlattıklarıyla özetliyor. “Bak,” diyor, “Siz de anlatıyorsunuz, hükümet sıkıştı, beklenenden daha önce erken seçime gidiyor. Esas zamlar, sorunlar seçimlerden sonra. Aklımızı başımıza toplama zamanı...”
Nimet, 2 çocuk annesi genç bir kadın, ayda 400 TL karşılığında komşusunun çocuğuna bakıyor. Eşi ise piston fabrikasında çalışıyor.
Son yapılan zamlar, ekonomideki gidişatla ilgili ne düşünüyorsun?
Valla eşim sözde zam aldı ama maaş zamlandıkça vergi artıyor. Eşimin maaşından 900 lira vergi kesintisi var. Bir taraftan da her şeye zam geliyor. Her şeyi ucuza getirmeye çalışıyorsun. Komşumun çocuğuna bakıyorum ben. Çalışmak istediği için ben de dayanışma amacıyla çocuğuna bakmayı kabul ettim, 400 lira alıyorum, ancak o parayı hiç kendime harcamadım.
Peki ekonomideki bu gidişat düzelir mi? Nasıl düzelir? Her şey bu kadar pahalıyken nasıl düzelecek? Köyden gelen erzaklarla biraz olsun rahatlıyoruz. Evde onlar varken yeni bir şey almaya cüret edemiyorsun. Ben sırf bu yüzden markete gitmeyi sevmiyorum, çocuklarla dışarı çıktığımda cüzdanı yanıma almıyorum. Bir şey istediklerinde almayayım diye, çocuktur istiyor sonuçta.
Kendin için en son ne zaman harcama yaptın?
Her şeyin en ucuzunu bulmak zorundayız, kabağın kilosu 4 lira olmuş neye dokunsan ateş pahası. Kendim için bir şey en son ne zaman aldım hatırlamıyorum. Dikiş kursuna gidiyorum, kendime kıyafet dikmek için pazardan kumaş alıyorum, o kadar.
16 Nisan referandumundan bu yana 1 yıl geçti ve şimdi de bir erken seçim var. Ne düşünüyorsun?
Ben referandumda evet demiştim, eşim hayır demem için çok uğraşmıştı. Eşim “Bu iktidar işçiler için hiçbir şey yapmadı” diyor. Ben de zaten tek adam sistemini doğru bulduğum için evet demedim, bazı şeylerin bu iktidar döneminde iyiye gittiğini düşündüğüm için evet dedim. Erken seçime de neden ihtiyaç duyulduğunu anlamış değilim zaten aynı kişiler yönetiyor ülkeyi...
Kocaeli’de yaşayan Elif 42 yaşında, 2 çocuk annesi, daha önce AKP kadın kollarında çalışmalara katılmış bir kadın.
Dolar 4 lirayı, avro 5 lirayıaştı. Nereye gidiyor ekonomi?
Altın da aşmış gidiyor. Biliyorsun bizde yardımlaşma usulü altın takılır, şimdi oğlumun 3 yıl önceki sünnetinde bize altın takanlara gitmem gerek ama altın almak çok zor. Kışın doğalgaza, yazın da düğünlere gidiyor tüm para. Kıt kanaat geçinen bizim gibi aileler için de her şey daha zorlaşıyor. Mecburen borçlanıyoruz. Aslında evin ekonomisini de kadın götürüyor. Bizler görünmeyen kahramanlar oluyoruz.
Nasıl idare ediyorsunuz?
Ben mesela bin liraya çocuk bakıyordum, sonra bıraktım. Kolay iş değil. Onun haricinde de kozmetik ürünler satıyorum. Ayda bazen 15 ila 90 lira arası getirisi oluyor, bazen 300 lirayı buluyor. İşte o küçük paralarla bir sürü şeyi tamamlıyorsun. Hayat eskiye göre daha pahalı. Eti kurbandan kurbana görüyorsun, buzluk sağ olsun 3 ay götürüyor. Evimiz kira, eşimin işsiz kaldığı 3 aylık süreçte biriken borçları ödemeye çalışıyoruz. Çocukların masrafları oluyor. Kızım üniversite sınavına hazırlanacak, dershane ya da temel lise fiyatlarına bakalım dedik ama 10 bin-12 bin lira arası. Pek çok şeyden fedakârlık eden biz kadınlar oluyoruz.
Kendin için en son ne zaman bir harcama yaptın?
Geçen hafta kermesten 3 çift ayakkabı aldım, tanesi 10 TL’den. Dışarıda 100 TL’ye olan şeyleri oradan ucuza alıyorsun, ben de kermeslerden giyiniyorum daha uygun oluyor diye.
Nasıl düzelir bu geçim derdi?
Yıllar önce çalışmak istediğimde hem eşim hem ailem karşı çıkmıştı. Çalışmış olsam durumum daha farklı olurdu. Bu bakış açısının değişmesi gerekiyor. Evde neyin ne zaman ödenmesi gerektiğini, neye ne kadar para gittiğini biz takip ediyoruz, ama çalışma yaşamına girmek isteyince pek çok engelle karşılaşıyoruz.