Ankara’nın umudu Obama

Ankara’nın umudu Obama

1915 olaylarının 100. Yılında Ermeni Diasporası’yla diplomatik mücadele başlatan Ankara’nın tek umudu ABD Başkanı Barack Obama oldu. Papa’nın ardından; Avrupa’da ‘soykırım’ seslerinin yükselmesi, Ankara’da yeni bir ‘Doğu-Batı’ gerilimi olarak görülüyor. Uzmanlar da; Obama’nın ‘soykırım’ demeden 24 Nisan’ın üzerinden atlayacak olmasını Amerika’nın Türkiye ve çevresindeki ‘stratejik çıkarlarıyla' ilişkilendiriyor.

Papa Françesko’nun 20. Yüzyılın ‘ilk soykırım’ kurbanlarının Ermeniler olduğunu dile getirmesi, Ankara-Avrupa hattında son dönemde esen ‘soğuk rüzgârların' tam bir ‘diplomatik savaş’a dönüştüğünün de habercisi oldu. Vatikan büyükelçisini Ankara’ya çeken Türkiye, Papa’yı devletin üst yöneticileri aracılığıyla kınamış olsa da ‘öfke patlamasından' kurtulamıyor. Nitekim Françesko’nun açıklamalarını Avrupa Parlamentosu’nda da ‘soykırım tasarısı’ kabul edildi. Avrupa Parlamentosu’nun kararını ‘yok hükmünde’ sayan Ankara, Avusturya Parlamentosu’ndan çıkan ‘soykırım’ kararıyla da ülkedeki büyükelçisini hızla geri çekti. Alman hükümetinden de ‘soykırım’ açıklaması bekleyen Ankara’da, “Avrupalı dostlarımız bizi rencide etmekten çekinmiyorsa yapacak bir şey yok. Biz de onlara misliyle karşılık veririz. Doğu-Batı gerilimi bitmez” görüşü hâkim oldu.

Avrupa’yla soykırım gerilimi yaşanırken, Amerika ne yapacaktı? Ankara’nın gözünü diktiği yer Washington’du bu gerilimde. Dikkatler; Başkan Obama’nın 24 Nisan açıklamasına çevrilmiş olsa da, Beyaz Saray’dan 24 Nisan öncesi gelen “24 Nisan’da yeni bir tavır sergilemeyeceğiz” açıklaması Ankara’yı rahatlattı. Ermeni diasporasının en güçlü olduğu yer Amerika’ydı ve diasporanın 1915 olaylarının 100. Yılında Amerikan yönetimine ‘soykırım’ dedirtememesi, Ankara’da bir ‘zafer havası’ yaratıyordu. Diasporadan gelen “ABD yönetimi Türkiye’ye teslim oldu” açıklaması da, Ankara’ya göre “Diasporanın barıştan uzak havasını ortaya koyuyordu.”

“Geçmiş olsun”

Peki ortada bir zafer mi, yoksa yenilgi mi vardı? Zafer de, yenilgi de kimin içindi? ODTÜ Uluslararası İlişkiler Bölüm Başkanı Hüseyin Bağcı; Deutsche Welle’nin sorularını yanıtlarken “Kazanan taraf Türkiye oldu. Diaspora’ya geçmiş olsun” diyor ve 1915 olaylarının 100. Yılı için diasporanın en çok çalıştığı Amerika’da kaybettiğinin altını çiziyor. “Amerika’nın soykırım sözünü kullanmadan bir taziyeyle 24 Nisan’ı anma kararı; stratejik ve taktik bir karardır ve doğru bir karardır” diyen Bağcı, Amerikan Başkanı’nın ‘soykırım’ demesi halinde Türk-Amerikan ilişkilerinin bir daha asla düzelmeyeceği olasılığına dikkat çekiyor. Bağcı, “Amerika; Türkiye ve çevresinde çok büyük çıkarları olan bir ülkeyken soykırım sözünü kullanamayacağını bilmektedir. Avrupa’dan ne kadar çok soykırım sesi yükselmiş olsa da, gözler Amerika’daydı. Ermeni Diasporası’na geçmiş olsun” diye konuşuyor.

Önümüzdeki süreçte Türkiye - Ermenistan ilişkileri nasıl olacak? “İlişkiler ülkeler üzerinden yürür” diyen Bağcı, Ermenistan’ın zaten “Rusya’nın bagajında” görüntüsünü herkesin kabul ettiğini öne sürüyor. Türkiye’nin Ermenistan’la ilişkilerini normalleştirmek adına yapacak hiçbir şeyinin kalmadığını belirten Bağcı’ya göre, önümüzdeki süreçte kilit ülke Rusya olacak ve Rusya da ‘kendi çıkarları doğrultusunda Türk-Ermeni ilişkilerini dengeleyecek’. Türkiye-AB ilişkilerinin de ‘soykırım’ gerilimini uzun süre taşıyamayacağına inandığını belirten Bağcı, “100.yıl sendromu atlatıldığına göre bundan böyle tanıdık gerilimlerin dışında yeni bir şey olmayacaktır. Bu sendromun atlatılmasında Amerika başrolü oynamıştır” diyor.

Erdoğan ve güven kaybı

Türkiye-Ermenistan ilişkilerinin normalleştirilmesi için Türk Dışişleri’nde yürütülen çalışmalarda en aktif rolü alanlardan emekli büyükelçi Ünal Çeviköz de, “Obama’nın soykırım demeyecek olması Türkiye için zafer midir?” sorusunu Deutsche Welle’ye yanıtlarken, “Demedi diyerekten sevinmek yanlış olacaktır. Çünkü Amerika; Türkiye’yle müttefiklik ilişkisini öne çıkarmaktadır. Bu ilişkinin zarar görmemesi Amerika için daha önemlidir. Yoksa Amerika; doğrudan Türkiye’nin çıkarını korumaktan yana değildir” diyor.

Türkiye-Ermenistan ilişkilerinin yanlış politikaların kurbanı olduğuna vurgu yapan Çeviköz, mevcut tabloyu “İki taraf da bunu kazan-kaybet oyunu olarak görüyor. Ermenistan; soykırımı kabul ettirmek peşinde, Türkiye’ye baskı politikası uyguluyor. Türkiye de savunma ve reaksiyon politikası geliştiriyor” sözleriyle özetliyor. Çeviköz, ilişkilerin normalleşmesi adına 2009’da başlayan protokol sürecinin neden işlemediği sorusunu yanıtlarken, dönemin Başbakanı Tayyip Erdoğan’ın bir anda çıkıp da “Yukarı Karabağ sorunu çözülmedikçe, Türkiye-Ermenistan sınırı açılmaz” açıklaması yaptığını hatırlatıyor ve bu açıklamanın ardından Türkiye-Ermenistan arasındaki güven kaybının da başladığına vurgu yapıyor. Çeviköz; Erdoğan’ın bu açıklamasıyla Ermenistan’ın “Türkiye; normalleşmeyi koşullara bağladı” diye düşünüp, geri adım atmaya başladığının altını çiziyor.

Peki; bundan sonra ne yapılması gerekiyor? “Türkiye, 24 Nisan 2016’da bu sendromu yaşamamalı” diyen Çeviköz, “Türkiye-Ermenistan sınırı açılmalı. Diplomatik ilişkiler kurulmalı” derken ilişkilerde ‘güven tesisi’ kurmanın dış politikada temel olması gerektiğini anlatıyor. Bu noktada “Ermenistan sorunu iç politikaya alet edilmemeli” uyarısında bulunan Çeviköz, “Bu mesele uluslararası mahkemede mi görülecek, değerlendirilecek sorusu da gözden geçirilmeli ve nereye gidilecekse gidilmelidir. Protokol süreci devam ederken birden devreye giren siyasi açıklamalar bir kenara bırakılmalı ve gerçekten normalleşmenin yolları aranmalıdır” tavsiyesinde bulunuyor.