Yeni nesil anne-babalar, özgür, kendine güvenen, bilgili çocuk yetiştirdiklerini düşünerek sınırsız, başkalarının özgürlük ve haklarına saygı duymayan, sorumluluk almayan, hep başkalarının onlar adına sorun çözmesini bekleyen çocuklar yetiştirmeye başladılar. Bunun olumsuz sonuçlarını, hepimiz, hemen her ortamda görüyoruz. Yeni nesil çocuklar ve ana-babalan bazen çok sevimsiz oluyorlar. Okulda, doğum günü partilerinde, sinemada, sokakta, oyun parkında, otobüste, lokantada, alışveriş merkezinde, markette... Her yerde görebilirsiniz onları. Bağıran, tepinen, yaşıtlarının ya da daha küçüklerin oyuncaklarını ellerinden alan, vuran, küfreden çocuklar ve onları hiçbir şey yapmadan, müdahale etmeden, hatta gülümseyerek izleyen anneler... Bir kere bu çocukların çok "hassas" bir özgüvenleri var nedense! Anneleri, "aman çocuğumun özgüveni zedelenmesin" diye çocuk ne yaparsa yapsın sesini çıkarmıyor. Sınır konulmayan, ne kadar olumsuz davranırsa davransın ceza verilmeyen, hatasının bedelini yaşamayan, sorumluluk almayan, saygısızlığı, bencilliği desteklenen çocuklarla ilgili gözlemlerimi, yetişkin ve çocuk psikiyatristi Prof. Dr. Bengi Semerci'ye aktardığımda, bu durumu yıllardır yazdığını ve konuşmalarında ele aldığını, bunu düzeltmenin yolunun da, kurallı, düzgün, yaşına uygun bilgilendirilen ve kontrol edilen çocuk yetiştirmekten geçtiğini söyledi. Prof, Semerci, yeni nesil anne-baba tutumlarını şöyle anlattı: "Ah, ben ona hiç hayır! diyemiyorum. O kadar çok seviyorum ki üzülmesine dayanamıyorum) Bir çok anne baba bu cümleyi sıkça tekrarlıyor.Ona hayır dememenin sevgisini göstermek olmadığım bilmeden, hatta bazen zarar verici olduğunu düşünmeden. Nelere hayır diyemediklerine baktığımızda çocuğun neredeyse tüm yaşamını görebilirsiniz. Uyku saatinden, yemek yeme düzenine, ders çalışmasına, televizyon seyretmekten, kendine zarar verecek şeyleri denemesine değin gider. Sonuç olarak, anne babalar ya artık hiçbir zaman hayır diyemiyorlar. Onlara ya, çocuklarının gözlerinin önünde zararlı alışkanlıklara kapılmasını, okuldan kopmasını, gitmelerini istemedikleri yerlere gitmelerini çaresizlik içinde seyretmek kalıyor ya da günün birinde kendilerini, çok sıkıştıkları bir anda hayır dediklerini gören, o zamana kadar hayırın anlamını öğrenmediği için şaşkın ve isyankar çocuklarına nedenleri anlatmaya çalışırken buluyorlar." 'Nasıl hayır denir?' Prof. Semerci, "Çocuklarımız doğdukları andan itibaren bize güvenmek isterler" diyor. Yani, eğer biz, onlar adına verdiğimiz kararlarda, isteklerde tereddütlüysek, telaşlıysak, kaygılıysak onlar da öyle olacaktır. Onlarla her zaman net ve kararlı konuşmalıyız. Örneğin, "yatman gerekli", "bu programı seyretmemelisin" gibi isteklerimizi "iyi olur, ama ben aksine ikna olabilirim" ifadesi ve ses tonuyla değil, "gerekli ve yapmaksın" şeklinde söylediğimizde çocuk rahatlayacak ve yapacaktır. Aksi durumda aramızda gereksiz çatışmalar çıkacak, her iki taraf da üzülecektir. Prof. Bengi Semerci, herşeye evet demek kadar, herşeye hayır demenin de yanlışlığına değiniyor. Gerçekten yapılmaması gerekenlere hayır demek çocuğa güven verir. Çocuklar her zaman sınırlan zorlar. Ona sınır koymak, bu sınır gerçekçiyse ve doğruysa çocuğu da rahatlatacaktır. Hayır demeniz gereken konularda, başkalarından yardım almak, yani, "deden kızar", "öğretmen kızar", "doktora söylerim" demek sizi "iyi" anne-baba olarak göstermez. Aksine yetersiz ve ne yapacağını bilmeyen erişkin olursunuz. Çocuk bu durumda yapmaması gerektiğini anlamayacak, sizin yanınızda ama kızabilecek kişilerin uzağında bu davranışların doğru olduğunu düşünecektir. Oysa çocuğunuz için doğru ve yanlışı öğreten otorite anne ve baba olarak siz olmalısınız. Çocuklarımıza doğruyu yanlışı, oluru olmazı öğretmek zorundayız, hem de anne baba olarak birlikte ve tek ses olarak. Onların sınırlara, nerede duracaklarını öğrenmeye, durmadıklarında karşılaşacakları bedelin ne olacağını bilmeye haklan var. Bunları öğrenecekleri yer de aileleri olmalı. Aileleri olmazsa başka birileri öğretebilir ki bu hem zarar hem de acı verici olabilir. Çocuk yetiştirmenin reçetesi Çocuklarımıza örnek olmalıyız. Davranışlarımızda kararlı ve tutarlı olmalıyız Onlara yaşlarına uygun davranmalı, becerilerinden fazlasını ya da azını istememeliyiz. Onları korumalı ve sevmeli, ancak aşın koruyucu, kendi yaşantımızdan vazgeçip onlar adına herşeyi yapan sonra da kendi kendilerine yetmiyorlar diye kızan anne babalar olmamalıyız. Ceza ve sınır arasındaki ince çizgi Çocuk yürümeye başladığı andan itibaren evin içinde bir güç gösterisi başlar. İstediğini almaya ve ellemeye çalışan çocukla, ona engel olamaya çalışan büyükler arasındaki bu çatışma, doğru davranılmadığında büyük bir sorun haline gelir. Evdeki eşya çocuğun ulaşamayacağı yerlere kaldırılmaya başlanır, eline aldığında kızılır, ama bazen de oynamasına izin verilir. Çocuk bir türlü büyüklerin yapmaya çalıştığını anlamaz. Yapmaması gerektiğini değil, büyükleri nasıl ikna edeceğini düşünmeye başlar. Oysa kararlı, devamlı ve doğru söylenen "hayır" çocuk için anlamlı olacaktır. Bir süre sonra ne yapacağını, ne yapmamasını öğrenen çocuk, yaptığı ve yapmadığı için ödeyeceği bedeli, kazanacağı değeri de öğrenmiş olmalıdır. Cezalar, çocuğun canını fiziksel olarak yakmayacak, çocuğun yaşına uygun ve bir çeşit bedel ödeme olarak kabul edilebilecek şeylerdir. Çocuğun bir kez daha aynı şeyi yaptığında aynı yaptırımla karşılaşacağı durumlardır. Cezalar mutlaka çocuğun yaşına ve gelişim dönemine uygun olmalıdır. Ayrıca çocuk o cezayı daha önce öğrendiği ve yapmaması gereken bir durum için aldığını bilmelidir. Duruma uygun, haklı bir ceza çocuğu üzmez. Prof. Dr. Bengi Semerci, ceza ve sınır konusunda ergenlik çağı başlangıcında olan bir çocuğun bilgisayarla ilişkisini örnek veriyor: "Ergenlik başlangıcında olan bir çocuğun ne kadar bilgisayar oynama hakkı olduğunu, ders çalışması gerektiğini ve bunun görevi olduğunu öğrenmiş olması gerekir. Ayrıca gelişimsel geriliği yoksa, yaşı gereği isteklerini erteleyebilmesi beklenir. Bu durumda onun gelişimini ve görevlerini aksatacak, olumsuz olarak etkileyecek oranda bilgisayar oynamasına engel olmak zarar vermek bir yana, onun yararınadır. Hatta anne babasının görevidir. Bunun adı ceza değildir. Bu sınır koyabilmektir ve gereklidir. Eğer sınır koymanıza rağmen devam ediyor, görevlerini aksatıyorsa bilgisayarı tamamen kaldırabilirsiniz. Bunu çocuk ceza olarak kabul edecektir. Ama aslında hâlâ sınır koymaktır. Ceza, bunu yaptığınızda kızgınlıkla kötü sözler söyler, yıkıcı davranışlarda bulunur, yalan söyler ya da benzer şeyler yaparsa, o zaman başka hakkını kısıtlamak olabilir. Bu da çocuğu ruhsal sorun yaratacak şekilde zedelemez. Aksine davranışlarını düşünmesine, yaptıklarını kendinin denetlemesi gerektiğini anlamasına neden olur. Çocuklarımıza sınır koymamız veya ceza vermemiz onları sevmekle ilgili değildir. Onlara da bunun sevgi ile ilgili olmadığını anlatmalıyız. Onlar hata yapsalar da, beklentilerimizi karşılamasalar da biz onları severiz. Sınır ve ceza arasındaki ayrımı yapamayan, akılları karışan aileler çocuklarının kişiliklerini zedeleyeceklerinden endişeleniyor. Burada fark edilmeyen bir şey var. Bedel ödemeyi bilmeyen, sınırsız çocuklarla, evden kaçan, umursamaz ve öfkeli çocuklar yaratılmaktadır. Aileler, çocuklarını yetiştirirken onların sınırlarını da belirlemek zorundalar. Yoksa, ruhsal açıdan sağlıksız ve toplumla uyumsuz nesiller oluşur."