Avrupa Parlamentosu Başkanı Martin Schulz, Ankara ziyareti sırasında Uludere olaylarına değindi. Schulz, "Sivillere yönelik askeri saldırı olabilecek en kötü senaryodur, AKP'nin acıların görüldüğünü vurgulayan sözleri uygun olacak, gerilimi azaltacaktır" diye konuştu. Avrupa Parlamentosu Başkanı Schulz, Rum kesiminin AB dönem Başkanlığı'nda Türkiye'nin müzakereleri dondurma niyetiyle ilgili olarak 'Gerçekleri dikkate almamız ve buna göre hareket etmemiz gerektiği yönünde. Buradaki gerçek; Kıbrıs Cumhuriyeti AB'nin bir üyesi.' dedi.
Schulz, Ankara'daki temaslarına ilişkin düzenlediği basın toplantısında soruları yanıtladı.
Türkiye ziyaretinin görevi devraldığı ocak ayından beri AB ülkeleri dışına yaptığı ilk resmi ziyaret olduğuna dikkati çeken Schulz, bu seçiminin tesadüfi olmadığını, Türkiye'nin AB üyeliğini uzun zamandan beri savunduğunu kaydetti. Schulz, Türkiye'nin üyelik süreci konusunda AB ile arasında halledilmesi gereken meseleler olduğu gibi AB'nin kendi içinde de ele alınması gerekli sorunlar bulunduğunu kaydetti.
Schulz, Ankara'daki temaslarını özetleyerek, Türk yetkililerle görüşmelerinde ağırlıklı ele alınan konuları, Türkiye-AB müzakere sürecindeki son durum, vize muafiyeti konusu, Kıbrıs Rum kesiminin yaklaşan AB dönem başkanlığı, Türkiye'deki anayasa reform süreci ve buna ilişkin iç tartışmalar ile bu reform sürecinden AB'nin beklentileri olarak sıraladı.
TBMM'de Başkan Cemil Çiçek ve AB Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış ile “TBMM-AB Parlamentolar Arası Değişim ve Diyalog Projesi'nin” açılışını yaptıklarını hatırlatan Schulz, bu projeye çok önem verdiklerini, çünkü hem parlamentolar arası hem de parlamentolar ile sivil toplum arasındaki ilişkileri ön plana çıkardığını, anayasa yazım sürecinde de büyük önem taşıdığını ifad etti.
Yeni anayasa
Martin Schulz, hazırlanmakta olan anayasa ile ilgili beklentilerinin sorulması üzerine, “Bizim için yeni anayasanın Avrupa Temel Haklar Şartı ile tam uyumlu olması son derece önemli ve müzakere edilemez bir konu” diye konuştu.
Hapisteki milletvekillerinin durumu ile ilgili soruya karşılık da Schulz, görüştüğü yetkililere bu kişilerin hapiste olma koşullarına ve davalarının yürütülme şekline çok dikkatli şekilde bakılması gerektiğini vurguladığını bildirdi.
Schulz, Türkiye'nin Rum kesiminin AB Dönem Başkanlığı'na karşı izleyeceği politikanın müzakereleri ve Pozitif Gündem'i nasıl etkileyeceğinin sorulması üzerine şunları belirtti:
“Bütün görüşmelerimde bu konuya ilişkin görüşümü aktardım ki o da gerçekleri dikkate almamız ve buna göre hareket etmemiz gerektiği yönünde. Buradaki gerçek; Kıbrıs Cumhuriyeti AB'nin bir üyesi. Aday bir ülkenin Rum Dönem Başkanlığı sırasında müzakere yapmayacağını bize söylemesini not ediyorum. Ancak eleştiriyorum da bence bu mümkün değil, lakin bunun da bir gerçek olduğunu not almalıyım.”
Martin Schulz, AB Komisyonu'nun Genişlemeden Sorumlu Üyesi Stephen Füle'nin başlattığı Pozitif Gündem çerçevesinde uzun bir liste oluşturulduğunu hatırlatarak, Türkiye'nin bu listeyi Kıbrıs Rum kesiminin dönem başkanlığı sırasında kendi açısından askıya alıp almayacağını bilemediğini belirtti. Schulz, Pozitif Gündem'in hayata geçirilmekten 6 ay alıkonulmasına inanmakta zorlandığını söyleyerek, başka fasılların açılıp açılmayacağını da bilemediğini, ancak Füle'nin Pozitif Gündem'e hemen ara verilmeyeceği hususunda Türk hükümeti ile görüş birliğine vardığı izlenimi aldığını bildirdi.
İngiltere'de medya özgürlüğünü kısıtlayıcı yöndeki gelişmelerden endişeli olup olmadığının sorulmasına karşılık Schulz, bu konuda endişelendiğini dile getirerek, medyaya yönelik bu tür kısıtlamaları sadece şimdiki görevi sırasında değil, uzun zamandır, eski görevi sırasında da eleştirdiğine dikkati çekti. Medya özgürlüğünün tek bir ülkede değil dünya çapında bir sorun olduğuna da işaret eden Schulz, AB'nin en etkili şahsiyetlerinden biri, aynı zamanda da dostu olan eski İtalya Başbakanı Silvio Berlusconi'nin medyadaki çıkarları ile siyasi çıkarlarını bir arada götürdüğünü hatırlatarak, o dönemde bu konuda da çok büyük bir mücadele verdiğini aktardı. Schulz, bu konudaki kişisel duruşunun çok net bilindiğini ifade ederek, şunları söyledi:
“İfade ve medya özgürlüğüne yönelik bir tehdit nerede varsa bunu her zaman eleştirdim. Bu konuda belli bir prestijim var ve her ne zaman Türkiye'den de gazeteciler, avukatlar ve akademisyenlerle konuşsam bana Türkiye'deki medya özgürlüğü ile ilgili kaygılarını iletiyorlar. Bu nedenle sorunuz için müteşekkirim, çünkü bana şunu söyleme fırsatı verdiniz: Eğer biz medya ile ilgili konuları gündeme getiriyorsak bu Türkiye'yi suçlamak, eleştirmek için değil. Biz bu tür bir sorun her nerede ya da her ne zaman çıkarsa çıksın bu eleştirileri yapıyoruz.”
Schulz, Uludere ile ilgili soruya karşılık da bunun yanıtlaması çok zor bir soru olduğunu söyleyerek, mümkün ve gerekli olduğu kadar açık olmaya çalışacağını kaydetti. “Sivil hayatlara karşı askeri saldırılar her zaman olabilecek en kötü şey” diyen Schulz, bu yöntemin bir çözüm olmadığının 24 saat önce Afganistan'da görüldüğünü bildirdi. Uludere ile Afganistan'ın kıyaslanamayacağını ancak askeri operasyonların her ne nedenle olursa olsun, gerek hükümetler gerekse askeri kanat için zor bir durum olduğunu kaydetti. Bu operasyonların siviller üstünde de ters etki yapacağına işaret eden Schulz, kendisine göre, bu olayla ilgili olarak insanların acılarını vurgulayan sözlerin uygun olacağını ve gerilimi azaltacağını belirtti. Schulz, gerekli tedbirlerin alındığı, bu tür bir olayın bir daha tekrarlanmayacağını vurgulamanın doğru olacağını ifade ederek, bunun bir iç mesele olduğunu, bu zor tartışmaya müdahale etmenin ona düşmeyeceğini ancak Uludere'de yaşanan olaydan insanların kötü bir şekilde etkilendiğini kabul eder yöndeki sözlerin ona göre yatıştırıcı etkisi olacağını vurguladı.
Martin Schulz, bu sabahki konuşmasında Kayseri'deki intihar saldırısını kınadığını da anımsatarak, “Hiçbir şey terörü meşru kılmaz. Teröre karşı alınacak tedbirler de bu açıdan anlaşılır tedbirlerdir ancak sivil halkın hayatlarının kaybedildiği türdeki tedbirler olabilecek en kötü sonuçlanmış tedbirlerdir” ifadesini kullandı.
Suriye'de yönetimin sivil halka son saldırılarının hatırlatılarak, AP'nin nasıl bir tutum izleyeceğinin sorulması üzerine de Schulz şöyle konuştu:
“Şüphesiz ki bu son katliamı kınamalıyız. Çok kişisel bir yanıt vermeye çalışacağım. Orada yaşananlara bakılınca herkes gibi ben de kızıyorum, üzülüyorum ama öte yandan da sorunu elimizde olan yolları değerlendirmeliyiz. AP ve AB, BM Güvenlik Konseyi'nin tüm çabalarına tam destek vermekteyiz. Temkinli olmalıyız. Bize Suriye'deki durum ile Libya'daki durumun benzer olduğunu söyleyenler var. Ama ben iki farklı durumun her zaman kıyaslanabilir olduğunu düşünmüyorum. Libya'da yaşananlar farklıydı. Suriye'nin kendine has özellikleri var ve başka önemli riskleri taşıyabilecek bir vaka. Dolayısıyla hepimiz Esed rejimini çok ciddi bir şekilde kınamalıyız. Halka yönelik bu korkunç saldırıları yürekten kınıyorum ancak Kofi Annan'ın yürüttüğü yolun çözüme gidebilecek tek olası yol olduğunu düşünüyorum.”