Apo: 31 Ekim sonrası ben yokum KCK var!

Apo: 31 Ekim sonrası ben yokum KCK var!

T24 - Abdullah Öcalan, PKK'nın, terör saldırılarına ara verdiği "eylemsizlik" sürecinde son gün olan 31 Ekim'den sonra kendisinin devreden çıkacağını, kasım ayından itibaren süreci örgütün şehir yapılanması olarak bilinen KCK'nın götüreceğini açıkladı. Tutuklanan emniyet müdürü Hanefi Avcı'nın iddialarına da değinen Öcalan, Türkiye'de “yeşil kontra” dönemi başladığını iddia etti. Öcalan, Hakkâri'de 9 kişinin öldüğü 16 Eylül'deki minibüs saldırısının, Fethullah Gülen cemaatine mensup imam Aziz Tan'ın PKK tarafından öldürülmesine misillime olduğuna iddia etti.

Öcalan’ın İmralı’da avukatlarıyla yaptığı son görüşme, PKK’ya yakınlığıyla bilenen Fırat Haber Ajansı’nda yayımlandı. Görüşmede Özal’ın ölümü ile ilgili haberlere de değinen Öcalan'ın açıklamalarından bazı bölümler şöyle:

“Özal'ın ölümü medyada bol tartışılıyor. Kardeşi Korkut, ‘Abimin öldürüldüğünden hiç şüphe etmiyorum, kesin öldürülmüştür’ diyormuş. Daha önce bu kesinlikte konuşmuyordu, yaşı ölüme yaklaştığı için daha rahat konuşuyor, daha korkmadan konuşuyor. Bu konuda daha önce ilk tespiti ben yapmıştım. Benimle görüşüleceği gün Özal öldürüldü. Öldürüldüğünü ilk söyleyen de ben oldum. O dönem bir komplo dönemiydi. Özal'ın öldürülmesi Kürt sorunun çözümüne, bize dönük bir komploydu. Şu an yaşananlar 1925'teki komploya benziyor. 1925 komplosu önemli bir komplodur. Bunu iyi bilmek, iyi kavramak gerekir. Bu '25 komplosunda Kürtler tasfiye edildi. O tarihten itibaren Mustafa Kemal de kuşatılmaya başlandı, Çankaya'ya kapatıldı, yetkisiz sembolik bir hale getirildi. Bir çeşit burası gibi tecrit edildi. Hasta yatağındayken İsmet İnönü'nün öldüğü haberini alıyor ve onun çocuklarına miras bırakıyor. Bu derece dünyadan tecrit edilmiş bir haldedir. Özal öldürüldü. Mustafa Kemal'in de İkinci Dünya Savaşı öncesinde ölümü de kuşkuludur. Çünkü İkinci Dünya Savaşı dengelerinde Mustafa Kemal gibi birisi belirleyici olacaktı, bu nedenle ikinci dünya savaşında yeri yoktu! Tıpkı Amerika'nın Irak'a müdahale öncesinde Ecevit'in ölüme doğru götürülmesi gibi. Bütün bu kuşatmalar o dönemde Londra merkezliydi. O dönem Kurtuluş Savaşı’ndan gelen beş general vardı, bunlara ‘beşli general’ deniyordu. Birisi hariç dördü tasfiye edildi. Kazım Karabekir mesela çok güçlü bir komutandı, tasfiye ettiler. Diğer paşaları da Rauf Orbay, Rıfat Bele, Ali Fuat Cebesoy onları tasfiye ettiler. Bu önemli bir kuşatmaydı.”

Kürtlere karşı “dört komplo dönemi” olduğunu ileri süren Öcalan’ın sözleri şöyle:

“Birincisi Özal'ın öldürülmesiyle yaşanan birinci komplo dönemi. Özal, Kürt sorununa cesur bir biçimde yaklaştı. ‘Bu sorunu kesin çözeceğim, çözmem gerekir’ diyordu. Oğlu Ahmet Özal, bu konuda kesin bilgiler veriyor. ‘Babam bu işi kesin çözmek istiyordu’ diyor. O dönemde Özal'ı kuşattılar, ordu içinde de çözüm isteyen herkesi tasfiye ettiler. Eşref Bitlis, Bahtiyar Aydın gibi o dönem birçok subayı çözüm yanlısı gördükleri için, kendilerinin önünde engel gördükleri için öldürdüler, tasfiye ettiler. Bu konuda Talabani'nin de önemli bilgileri var. Talabani ‘Biz Eşref Bitlis ile çözüm noktasında aynı fikirdeyiz’ diyordu. Talabani '1993'te bunu bana söylemişti. O dönemde Uğur Mumcu gibi bazı aydınları da tasfiye edip öldürdüler.”"İkinci komplo dönemi 1997-1998'de yaşandı. O dönemde Erbakan daha samimi, daha çözüme yakın yaklaştı. Erbakan, Kurtulmuş'a oranla daha dürüsttü. Kurtulmuş da diğerleri gibi ‘Öcalan dışında her türlü çözüme hazırız’ diyor. Bu cümle onun hangi merkeze bağlı olduğunu gösteriyor, zaten dağılıp gittiler, bir daha da kendilerine gelemezler. Erbakan'da da Özal'da olduğu gibi saf ve doğru bir yanı vardı. Bizimle de ilişkiye geçmişti. 1997-1998 döneminde bizimle hem sivil kesim, hem de askeri kesim irtibata geçmişti. Ancak gladyo çok güçlüydü. Taraf gazatesinin bir yazısında da okudum. ‘Kim bu dönemi baltalayan?’ diye soruyordu. Doğru bir soru. O dönem de çözüm şeyi varken komplo devreye konuldu. Üçüncü komplo 2003-2004 yılında denendi. Bu dönemde Kürtleri parçalamak suretiyle yeni bir komplo tarzı ortaya konuldu. O dönemde de başarılı olamadılar. Şimdi de dördüncü komplo dönemiyle karşı karşıyayız. Benim açımdan Erdoğan'ın konumu netleşmiştir. Kesin bazı şeyleri artık rahatlıkla söyleyebilirim. Hakkari olayı kesin kontra eylemiyse eğer, örgütle bir ilgisi yoksa, bu durum bazı şeyleri gösteriyor.”

 

'Şimdi yeşil komplo dönemi'

“Bu hükümet döneminden önceki komplo dönemlerini siyah komplo dönemleri olarak nitelendirebiliriz. Şimdi yaşanan komplo dönemi ise yeşil komplo dönemidir. Siyah komplo dönemleriyle bu yeşil komplo dönemi birbirinden farklıdır. Siyah komplo dönemlerinde JİTEM'e, kontraya, itirafçılara sınırsız yetki verilmişti. Sokak başlarında, her yerde adam öldürme yetkisi verilmişti. Mesela sokak ortasında Musa Anter'i öldürdüler, bunun gibi Diyarbakır'ın birçok sokağında gündüz ortasında ve diğer birçok şehirlerde insanlarımızı öldürüyorlardı. Bu yetki bizzat devlet tarafından onlara verilmişti. O dönemde Türk gladyosu bizzat en üste bağlıydı. Tansu Çiller, Doğan Güreş bunlar emir veriyorlardı. Bütün bu cinayetler bunların bilgisi dâhilinde gerçekleşiyordu. Özal öldürüldükten hemen sonra bu ekibin güçlü hale gelmesi tesadüf değildir. Türk gladyosu o dönemde İtalya'daki gibi, önünde engel gördüğü herkesi rahatlıkla öldürebiliyordu, işte Özal'ın öldürülmesi. Tıpkı İtalya'daki gladyo gibi önünde engel gördüğü herkesi öldürüyordu. İtalya gladyosu biliniyor kendi başbakanlarını bile öldürdüler. Öldürdükleri bu başbakan komünistlerle ittifaka yönelmişti yani standartların dışında davranan birisiydi bu nedenle öldürdüler. Türkiye'deki gladyo da bu şekilde davrandı. Fakat daha sonra Türk gladyosu-kontrası-Ergenekon’u artık üstekilerden bağımsız hale geldiler, aldı başını gitti. Karadayı ‘Biz bunlara dahil değiliz’ derken bunu kastediyordu. Kıvrıkoğlu'na da Kıbrıs'ta suikast düzenlediler, kurşun kolunu sıyırıp arkasındaki bir albaya değdi. Bu dönemde gladyoda Çevik Bir ve ekibi çok güçlüydü. Birçok şey onlara bağlıydı. Hatta Çevik Bir bu suikastın sorumlusu olarak Ergenekon dosyasında adı geçiyor. Şu anki komplo döneminde eski tarz cinayetler, faili meçhuller işlenmez. Hakkari olayı biraz farklıydı. Daha sonra buna değineceğim. Eskiden bu cinayetleri gladyo işlerdi, gladyonun bu cinayetleri işlemesi için tam yetki verilmişti. Ancak bu yeşil komplo döneminde eski tarz gladyo-kontra yok. Öyle tek tek cinayetle sokak başlarında, şurada burada adam öldürmek olmaz bu dönemde. Yeni bir anlayış yeni bir tarz olarak artık her şey Erdoğan'ın bilgisi dahilinde gerçekleşir...

 

'Hakkari meselesi imamın öldürülmesine cevap'

 

"Hakkari meselesi orada bir imamın (Fethullah Gülen cemaatinden imam Aziz Tan referandum öncesinde PKK tarafından öldürüldü-T24) öldürülüşüne bir karşılıktır. 10 gerillanın imha edilmesi olayı Ankara merkezlidir, operasyonu Ankara'dan gelip yapmışlardır. Hem o 10 gerillanın imha edilmesi, hem de Hakkari'deki patlamayla halkımızın öldürülmesi, o imamın öldürülmesine karşılıktı. Bizzat emri veren Ankara'dır, Ankara'dan gönderilen özel bir ekip oraya bombayı yerleştiriyor ve gidiyor. Bu benim için nettir. Erdoğan'ın imam olayıyla ilgili açıklamasında ağzından yakaladığım bir iki cümle ile bunu anladım. Bu yeşil komplonun merkezi Washington'dur. Washington merkezli yürütülüyor."

'Gülen'in rolü basit, büyütmemek lazım'

 

"Bu öyle zannedildiği gibi Washington derken sadece Fethullah Gülen anlaşılmamalıdır, Fethullah Gülen'in rolü burada basittir, onu çok da büyütmemek gerekir. Çok daha başka önemlileri var. Haberlere de yansıdı, bazı Türk pilotları Afganistan'da Taliban için savaşmış, bu ilişkiler çok iç içe ve bilindiğinden çok daha farklı boyutlardadır. Hanefi Avcı kitabında imamlardan, imamların örgütlenmesinden bahsediyor. Her birimde sorumlu imamlar olduğunu söylüyor. Bu örgütlenmelerin farkındadır bu nedenle bazı açıklamalar yapıyor. Ben bütün bu yeni örgütlenmeleri yeşil komplo, yeşil kontra olarak adlandırıyorum. Bunlar her yerde de örgütlenmişlerdir." 'Bazı dış ülkeler henüz çözüme hazır değil'

“Yürütülen son uluslararası diplomasi, örgütün tasfiyesine yönelik bu çalışmalar, şu sonucu doğuruyor. Türkiye üzerinde hesabı olanlar, yani bazı dış ülkeler-güçler henüz bu sorunun çözümüne hazır değiller. Bir çözümün olması onları hazırlıksız yakalayacaktı, yani anlaşıldı ki buna henüz hazır değiller. Çünkü Kürt sorununda geçmişi olan, yüzyıllık hesapları var. Bu komplo 1920'den itibaren Kürtler için hazırlanıyor. Çözümün olması bu hesaplarını bozacaktı ve onlar bu nedenle bir çözüme henüz hazır değiller. Bu uluslararası komplonun merkezi Paris'tir, Berlin'dir, Moskova'dır ve diğer birçoğudur. Tabii başta Washington olmak üzere bu çalışmalar yürütülüyor. Daha da kuşatabilirler, muhtemelen Roj TV'yi de kapatacaklardır. Neden şimdi bu kadar AKP'ye destek veriyorlar, şunun için: Eskiden Avrupa AKP'yi bir türlü kabul etmiyordu. Ancak şimdi kabul ediyor. Kabul ettiği için bazı pazarlıklar, bazı tavizler koparmak istiyor. Bu pazarlık ve tavizler karşılığında da Kürtler üzerinde oynanıyor. Kürtler korkmasınlar. Bu ittifakları ilelebet değil. Bu ittifak dağılacaktır. Kürtler kendi çalışmalarını aynı şekilde sürdürmelidirler. Onların bu diplomasi oyunu da hiçbir sonuç vermeyecektir. İşte İsrail, Türkiye-Suriye-İran ortaklaşmasından rahatsız olmuştur, bu yüzden Türkiye ile ittifakında geri çekilmiştir, ABD'de de bu durumdan rahatsızdır.”'Kürt aydınlarının zavallılıkları'

 

“1999'dan bu yana benim üzerimden tasfiye planları hazırlamak isteyenler olabilir. Ancak ben bu oyunlara gelmedim, bu komploların, tasfiye planlarının hiçbirisini gerçekleştiremediler. Biz de burada boş durmuyoruz. Bazıları buradaki kavganın büyük bir boğuşma olduğunu söylüyorlar. Ama bu Kürt aydınlarının zavallılıklarını gösteriyor, anlayamıyorlar. Bu kavgamızı, bunları idrak edemiyorlar, çözemiyorlar.Kıvrıkoğlu ve Ecevit çizgisi diğerlerine oranla biraz daha bağımsızlıkçıydı. Bu nedenle oynanan bazı oyunların önüne geçme çabaları vardı. Tabii benim Türkiye'ye teslim edilmem karşılığında bazı şeyleri kabul etmiş olabilirler ama her şeyi de yapmak istemiyorlardı. Daha sonra Ecevit'i de ölüme götürdüler.”

 

'Şimdi Yeşil kontra dönemi'

 

“2005 yılında Başbakan Diyarbakır'a gidip ‘Kürt sorunu benim sorunumdur, çözeceğim’ dediğinde Türk gladyosu onu da Ecevit gibi götürecekti, ancak anlaştılar. AKP döneminde Balyoz gibi dört tane darbe planı yapıldı. Daha sonra Başbakan’la bu gladyo anlaştılar, bazı esaslar üzerinde anlaştılar. Birlikte yönetme kararı aldılar. Ancak Erdoğan-Bush görüşmesiyle Türk gladyosu-Ergenekonu’nun kontrol dışı kısmının tasfiyesine karar verildi. Ancak bu Erdoğan-Bush görüşmesiyle de Türkiye bu uluslararası alandaki önemli bazı pazarlıkları da kabul ettiler. Erdoğan-Bush görüşmesinde, Erdoğan Kürtlerin tasfiyesini gerçekleştireceklerine inandığı için Balyoz gibi darbe planları geri çekildi ve Ergenekon tasfiye süreci başlatıldı. Şimdi yeşil komplo döneminde artık kontrolsüz pek bir şey gerçekleşmez. Yeni bir yeşil kontra devrededir. Bu yeni bir tarz kontradır. Dörtyol olayı tam aydınlanırsa Erdoğan'ın yeni tarz kontra ile ilişkisinin boyutu ortaya çıkacaktır.”

'Köleleştirilen Kürt kızları üzerinden kültürel soykırım geliştirilmek isteniyor'

Dördüncü komplo dönemi veya yeşil komplo döneminde kadın konusunda şunları belirtmek istiyorum. Bu dönemin kadın boyutu var. Bu dönemde en çok kadının öz savunması önem taşıyor. Doğrudan namus anlayışıyla yaklaşmıyorum, kadının beyinsel, ruhsal, bedensel kendini korumasından bahsediyorum. Erdoğan'ın ‘Üç çocuk yapın’ açıklamasının altı boş değildir. İşte Rize Belediye Başkanı diyor ki, Kürtlerden kız alın. Bu öyle basit bir söylem değildir. Rize Belediye Başkanı kendi başına bunu söylemiyor, Tayyip Erdoğan'ın bilgisi dâhilinde konuşuyor. Tayyip Erdoğan kendi döneminde söyleyemediklerini bu Belediye Başkanı dile getiriyor. Bunlar belli bir planın, komplonun parçasıdır. Bildiğim kadarıyla Ağrı'dan Rize'ye 12-13 yaşlarından bir kız, sanırım oraya fındık toplamaya giderken bir Rizeli ile tanışmış, bu basında büyük bir aşk olarak gösteriliyor. Bu nasıl bir aşk! 12-13 yaşındaki bir kızın aşkı mı olur! Oraya çalışmaya, fındık toplamaya giden bir kız, çok kötü şartlarda çalışıyor, maddi olanaklara ihtiyacı var, daha iyi şartlarda yaşamak için böyle bir tercihe mecbur kalmış. Aile de buna onay veriyor. Diğer taraf da hiç ihtiyacı olmamasına rağmen kendi bölgelerinde çok daha eğitimli kızlar olmasına rağmen bunu tercih ediyor! Aslında bu normal bir evlilik ya da aşk değil, bir köleliktir, bir kölelik muamelesidir. Kızı alıp köle gibi çalıştıracak, kullanacak. Ben bu kız için ‘Ağrılı mağdure’ tanımlamasını kullanıyorum. Sanırım bu şekil evlilikler Ağrı'da yaygınmış. Muş'ta da yaygındır. Kısmi olarak Urfa ve Diyarbakır'da da oluyor. Örneğin Urfa'dan kız Karadeniz'e götürülürken Malatya'da bir kaza olmuştu. Bu yeşil komplo döneminin bilinçli bir politikasıdır. İşte bölgeden Kürt kızları götürülerek bu şekilde aileler üzerinden bir ilişkilenme geliştiriliyor. Mesela Diyarbakır'da Kepoğlu ailesinin kızı bir Karadenizliye verilmişti. Bu ailenin 13 bin kişilik bir nüfusu var. Bu şekilde bu aileler üzerinden kültürel bir soykırım geliştirilmek amaçlanıyor. Sanmayın ki Kürt kızlarıyla normal bir evlilik yapılıyor, tamamen onları köleleştirme, kendi hizmetlerinde kullanmaya yöneliktir. Aslında kendi çevrelerindeki kızları, Kürt kızlarından daha okumuş ve daha kendi anlayışlarına uygundur ama kendi çevresinden değil, bilinçli olarak Kürt kızları seçiliyor! Bin tane Kürt kızı bu şekilde Karadeniz, Kayseri'ye götürülmesi, bin tane Kürt ailesiyle ilişkilenmek, bu bin aileyi kendi toplumundan koparıp kontrolleri altına almak anlamına gelir. Ağrı'da bir konuda birinci gelen kıza, TOKİ'den bir ev vermişler. Fakat bunun çok planlı bir şekilde reklamını yaptılar.”

 

'Mardin'de tecavüze uğrayan çocuk içihn kitap yazılmalı'

 

“Mardin'de tecavüze uğrayan, mağdur olan bir kız vardı. İlk olayda tecavüze uğrayan bu kız daha sonra ‘Bunu para kazanmak için yapmaya devam ediyorum’ demiş. Hâkim de rıza olduğu gerekçesiyle suçluların cezalarında indirim yaptılar. Onun hayatını anlatan bir kitap yazılmalı, sadece bu değil, bunun gibi konular üzerinde yoğunlaşılmalı. Batman'da da bilinen tecavüz olayları var. Yatılı bölge okullarında da bu tür olaylar çok yaygındır, planlıdır, bunlara çok dikkat etmek gerekiyor. Bu saydıklarım örnekler gibi binlerce örnek var. Siirt'te yaşanan olaylar var. Küçük yaştaki çocuklara tecavüz edip öldürüyorlar. Bir toplumda kadın kültürel soykırıma uğramışsa o toplum bitmiştir, o toplumdan bir şey çıkmaz. Yine bir toplumda kız çocuklarına tecavüz ediliyorsa ve bir yerde buna yüzlerce insan da dâhil oluyorsa o toplum bitmiştir. Peki kadın kurumları ne yapıyor? Yarısı sisteme hizmet ediyor. Kadın kurumları, kızları eğitmeliler, bilinçlendirmeliler. Kadın kurumları bir kongre oluşturmalıdırlar, bu kongrenin bir daimi yürütmesi mutlaka olmalıdır, gece gündüz durmadan çalışmaları gerekir. Batman'daki, Siirt'teki, Mardin'deki tecavüz olayları, bahsettiğim olaylar var. Bunlarla ilgilenilmelidir.”

 

'31 Ekim'den sonra kellem de gitse karışmayacağım'

“Ben aslında daha evvel çekiliyordum. Ancak bana geldiler, 2006'da benden barış için yardım istediler. Ben de 2006'da barış için ateşkes çağrısında bulundum. Şimdi daha iyi anlıyorum ki 2006'daki aslında bir tasfiye planıymış. O döneme ilişkin bir araştırma yapılmalıdır. Bu tarihten itibaren beş yıldır ben burada barış için çaba sarf ediyorum. 31 Ekim'e 15 gün kaldı. Bu ayın sonuna kadar bekleyeceğim. Ben 31 Ekim'in sonuna kadar eğer çözüm amaçlı gelmezlerse kellem de gitse bundan sonra karışmayacağım. Bu oyuna gelmeyeceğim, bana çözüm temelinde gelmezlerse hiçbir açıklama da yapmayacağım. Eğer bana çözüm amaçlı gelirlerse de ben o zaman kendi görüşümü belirtirim. Ama özet olarak şunları söyleyeyim: Daha önce de belirttiğim gibi ‘iki protokol’ görüşümü tekrarlayacağım. Birincisi güvenlik protokolü, ikincisi demokratik haklar protokolü, anayasa bunun içindedir. Ben daha önce yazdığım mektupta da bu iki protokol hususunu belirtmiştim. Devlete ve Kandil'e yazdığım mektupların cevabını da henüz alamadım.”

 

'31 Ekim'den sonra süreci KCK götürecek'

 

“31 Ekim'e kadar bekleyeceğiz ondan sonra ben yokum, aradan çekileceğim ve artık süreci KCK götürecektir, KCK kendi kararını kendisi verir.

İşte orta yoğunluklu savaş kapıdadır. Her türlü savunma, öz savunma konumlarını güçlendirirler. Halkla birlikte bu işi yürütürler. Dün sınır ötesi operasyon izni veren tezkere de Meclis'ten geçmiş. Meclis'in gizli görüşmesi oldu, bunun ne kadar gizli olduğu da ortada... Bölgedeki STK'ların bir çözüm formülü varsa getirsinler kabul etmezsem o zaman derler Öcalan kabul etmemiş. Ama bir çözüm formülleri yoksa, o zaman en azından devletin bu kültürel soykırım politikalarına alet olmasınlar, bu öyle şu veya bu partiye oy vermek, referandumda evet veya hayır meselesi değildir.”

 

'İmamlara dikkat, camilere demokrat imamlar gitmeli'

 

“İmamlar konusunda da çok dikkatli olunmalıdır, imamlara doğru yaklaşılmalıdır. Bölgedeki camilerde demokrat imamlar görev almalıdır. Bu işi de halkın demokratik imamları üstlenmelidir. Aynı şekilde bölgedeki diğer demokratik konularda da bölgedeki demokratik örgütler, sendikalar ve diğerleri görev üslenmelidirler.”