‘Apo, Risale-i Nur’u elinden düşürmezdi’

‘Apo, Risale-i Nur’u elinden düşürmezdi’
Kürt siyasetinin etkili isimlerinden biri olan Abdülmelik Fırat, Abdullah Öcalan’ın gençlik yıllarında nurcu olduğunu öne sürdü. Kürt siyasetinin etkili isimlerinden biri olan Abdülmelik Fırat, Abdullah Öcalan’ın gençlik yıllarında nurcu olduğunu öne sürdü. “Diyarbakır’da Kadastro’da memurluk yaparken hep Risale-i Nur okuyordu” diyen Fırat Öcalan’ın Doğu Perinçek grubuyla tanıştıktan sonra sosyalist olduğunu söyledi. Vatan gazetesinden Mine Şenocaklı’nın Abdülmelik Fırat ile yaptığı röportajın (19 Mayıs 2009) tamamı… Abdullah Öcalan’la hiç karşılaştınız mı? Öcalan kadastro memuruyken Ankara’da evime gelirdi. Yani Öcalan’ı PKK’li olarak değil, kadastro memuru olarak tanıdım. Peki nasıl biriydi o zaman? Nurcu’ydu, dindardı. Nurcu mu? Evet, Nurcu’ydu. Tabii bana geldiği zaman öğrenciydi daha. Sonra döndü, sosyalist oldu. Öcalan’ın kayınpederi Ali Yıldırım, Dersimli’dir. O da devletin ajanıydı. Yani MİT’in adamıydı. Onun kızı da Kesire. Evlendirdiler Öcalan’ı onunla. Öcalan diyor ki, “Ben sonra onlardan zor kurtuldum...” Bir dakika, ben hâlâ “Öcalan Nurcu’ydu” dediniz ya, oraya takıldım kaldım. Biraz anlatır mısınız? Nasıl Nurcu’ydu? Yani dini, imanı yerinde biri miydi Öcalan? Evet, Nurcu’ydu. Bunu söyleyen bir tek ben değilim. Diyarbakır’da Kadastro’da memurluk yaparken hep Risale-i Nur okuyordu. Sonra Doğu Perinçek’in teşkilatıyla tanıştı, sosyalist oldu. Daha sonra da Partiya Karkerên Kurdistan’ı (PKK), yani Kürdistan İşçi Partisi’ni kurdu... Peki siz ilk nasıl tanıştınız Öcalan’la? Benim Diyarbakır’da bir akrabam vardı, Dicle Belediye Başkanı Zülküf Bilgin Bey, onun oğlu Behram da kadastro okulunu okumuştu, o da Öcalan gibi fark imtihanlarını verdi, üniversitede okumak için Ankara’ya geldi. Öcalan önce hukuk fakültesine, sonra siyasal bilgilere kaydoldu ama okumadı... Sol gruplarla anarşist hareketlere katılmaya başladı. İşte Öcalan’la Ankara’da tanışmamız Behram vasıtasıyla oldu. O da şu anda elektrik mühendisi. PKK ile bir ilgisi yok herhalde? Hayır, kontradır. Behram, Diyarbakır’dan geldiği için, bizim aileden olduğu için görüşürdük. Tabii o da sol düşünceli olabilir de, PKK ile hiçbir alâkası yok. Öcalan’ı öyle tanıdım. Ama Öcalan, sosyalist olduktan sonra alâkayı kesti bizimle. ‘Öcalan bana mamosta diye hitab ederdi’ Peki ilk izleniminiz neydi Öcalan’a ilişkin? Nasıl hatırlıyorsunuz onu? O zamanlar öylesine mi, yoksa gerçekten inançlı biri miydi? Hayır, çok derinlemesine dindar değildi. Yani bir de orada, sathi görüyordum onu. Çünkü benim evime, Alevisi, Sünnisi, sosyalisti, dindarı her kesimden Kürt çocukları, özellikle de Ankara’da üniversitede okuyanlar gelirdi... Öcalan o zaman fakir bir ailenin çocuğu, köyden Diyarbakır’a gelmiş, kadastro okulunu okumuş, bir-iki sene kadastro memurluğu yaptıktan sonra da, lise fark imtihanını verip Ankara’ya gelmiş. Peki davranışları nasıldı? Amcamın oğlunun oğlu Behram, bana nasıl davranıyorsa, Kürt gençleri nasıl davranıyorsa, o da öyle davranıyordu, saygılı biriydi. Bana bazen Kürtçe, ’Mamosta’, yani ’Hocam’ diye hitap ediyordu. ‘Öğretmenim’ manasında... Bazen de ’Seyda’ derdi. Seyda da Kürtçe’de dini bakımdan ‘Hoca’ manasına geliyor... Diyeceğim, Öcalan hep saygılıydı bana karşı. Hatta onu Şam’da gördüğüm zaman, yani güçlenmiş haldeyken de, bana karşı fevkalade saygılıydı. Şu ana kadar Öcalan benim aleyhimde bir-iki mesele söyledi, yani ona göre ben, ’Demirel’in adamıyım, Kürt düşmanıyım’, ama ondan öteye bir şey söylemedi. Onu Şam’da nasıl gördünüz? Bana faks çektiler; o da çekti, Barzani de çekti, Talabani de çekti... Fakslarda onları barıştırmamı istiyorlardı. ’Savaşmasınlar’ diye... O münasebetle ben Şam’a gittim. Suriye hududundan Irak’a geçtik. Barzani’yle de, onlarla da görüştüm. Barıştırmak için... Yıl kaç? 1997’de... Fakat ben yalnız gitmedim Şam’a, yanımda İran’da kurulan Kürt Cumhuriyeti’nin reisicumhurluğunu yapan, sonra idam edilen Mehmet Gazi’nin oğlu Ali Gazi de vardı. Kürtler’in ileri gelen aileleri olarak, bu üç Kürt grubu, yani PKK, Barzani ve Talabani’yi barıştırmak için konuştuk... Fakat sonra bu barış olmadı sanırım? Evet. Peki Öcalan için ’Güçlendiği zaman da gördüm’ dediniz. Değişmiş miydi? “Ben barışmak istiyorum, savaşmak istemiyorum” diyordu. Ben de diyordum ki, “Siz Türkiye’ye gençleri gönderip ellerine bir tahta silah veriyorsunuz. Topa, tüfeğe, tanka karşı bu gençleri öne sürüyorsunuz, yazık oluyor. Yapmayın...” Fakat ben şunu ifade etmek istiyorum size, orada şuna şahit oldum... Huduttan geçmek isterken, Suriye devleti benimle temasa geçti. Bana dediler ki, “Senin Irak’a geçişine müsaade edeceğiz, ama gidip Barzani ile konuş, de ki Barzani’ye, ‘Türkiye ile alâkasını kessin. Bizimle irtibatta olsun. Bizim Suriye’den geçip gitsin Avrupa’ya’... Yani Türkiye’den değil...” Ben de onlara dedim ki, ”Benim böyle bir fonksiyonum yok. Ben ne parti başkanıyım, ne elimde bir siyasi güç var. Barzaniler, 40 yıldır aile olarak Irak’la mücadele ediyorlar, bir güçleri var. Ben bunu söyleyemem... “ O zaman mani olmak istediler bizim Irak’a geçmemize, sonra izin verdiler. Yani benim demek istediğim şu; o zaman PKK’ya baktım ki, Suriye, Irak, İsrail, Rusya, Amerika, Avrupa, Türkiye, İran da dahil olmak üzere, herkesin PKK’nin içinde eli var. Hepsinin... Çünkü o zaman PKK güçlenmişti. Yani Avrupa’da teşkilatı vardı, parası vardı. Biz barışı sağlayamayacağımızı anladık. Oradan geri döndük, geldik... ‘Öcalan, Talabani ve Barzani’yi kıskanır’ Peki Öcalan değişti mi sizce? Öcalan, fazla ihtiras sahibidir. Önüne çıkan herkesi devirmek isteyen bir ruh hali vardır. Bütün amacı tek lider olmaktır. Çıkarları için fevkalede süratle hareket edebilen biridir. Kürtler’in tek lideri olmak ister. Irak’taki Talabani ve Barzani’yi de kıskanır. Bu yüzden yazılarında onları eleştirir. Şimdilerde Murat Karayılan için PKK’nın bir numaralı adamı deniyor... Öcalan’ın gözünde asla bir numara değildir Karayılan. Öcalan, kimseye güvenmez. Onun dışında herkes sıfırdır. Onu iki, üç defa Şam’da gördüm, açıkça ifade ediyordu; ’Ben bir numarayım. Benden sonrası sıfırdır. Kimseye numara vermem’ diyordu. Murat Karayılan falan onun gözünde hepsi sıfırdır. Onlar birer mürittirler. ‘Kürt aydınlarının yüzde 90’ı sakattır’ Doğu ve Güneydoğu’da hâlâ çocukların bazıları Türkçe’yi okula gittiklerinde öğreniyor. Şimdi televizyon çıktığı için daha çabuk öğrenmeye başladılar tabii ama bütün pedagogların söylediği şu; çocuklar kendi diliyle okumazsa gelişemez. Bu yüzden bizim Kürt aydınlarının yüzde 90’ı sakattır. Niye sakattır? İlkokula gelinceye kadar Türkçe’yi bilmiyorlar. Liseyi bitirinceye kadar da tam olarak öğrenemiyorlar. Kendi toplumlarını tanımıyorlar. Yani Kürtler’in aydın denilen üniversiteyi bitirmişlerinin yüzde 90’ı kendi Kürt kimliğini bilmiyor, tarihini bilmiyor, mesele bu...