ABD Başkanı Donald Trump'ın Kaşıkçı krizi nedeniyle Washington-Riyad ilişkilerine dair salı günü yaptığı açıklama, ertesi gün Suudi gazetesi El Vatan tarafından okuyuculara şöyle duyuruldu:
"ABD Başkanı Trump, Suudi Arabistan'a desteğini kararlılıkla sürdürecek."
Gazetenin okuyucularına aktardığı bu iyi haberdeki ifadelerde bir yanlışlık yoktu. Trump gerçekten de Suudi Krallığı'nın ABD'nin önemli bir müttefiki olarak kalmaya devam edeceğini söylemişti. Kaşıkçı cinayetine de değinen ABD Başkanı, bu konuda tüm gerçekleri öğrenmenin ise zor olduğunu belirtmişti.
Suudi gazetesi El Vatan, Trump'ın bu sözlerini aktararak asli vazifesini yerine getirmişti. Ama aktaracağı sözleri belirlerken seçici davranmıştı. Çünkü Trump ayrıca, Kaşıkçı için yapılan plandan Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman'ın haberdar olup olmadığını bilmediğini de söylemişti. El Vatan, "Belki haberi vardı, belki yoktu" diyen Trump'ın bu ihtiyatlı açıklamalarını yayımlamamayı tercih etmişti.
Okurlar, diğer medya organlarına bakmadıkları sürece, Kaşıkçı cinayetinin ABD Başkanı ile Suudi krallığındaki üst düzey isimler arasındaki ilişkiyi aslında çok da etkilemediği izlenimine kapılacaklardı.
Nitekim Suudi haber kanalı El Arabiya'nın internet sitesi de Trump'ın Veliaht Prens hakkındaki sözleri konusunda kulağının üzerine yattı. Haberin yayımlanan kısmı, Riyad'da kabul gören nitelikteydi. Bu nedenle sadece o bölümleri okuyuculara aktardılar.
Finansörler belirleyici oluyor
Ancak Katar televizyonu El Cezire (Al Jazeraa), Trump'ın açıklamalarını farklı bir açıdan görüyordu. Kanal, söz konusu ifadeleri, ABD ve Suudi Arabistan arasındaki stratejik ilişkilerin Riyad ya da Washington'daki bireylerin siyaseten hayatta kalmalarına bağlı olmadığına dair açık bir işaret" olarak tanımlıyordu. El Cezire'nin bu yorumla, Suudi Arabistan'ın Katar'a yaklaşık bir 1,5 yıl önce boykot uygulamasına öncülük eden Muhammed bin Selman'ı hedef aldığını tahmin etmek çok da zor olmasa gerek.
El Cezire'ye göre, Veliaht Prens'in siyasi ağırlığı olsa da nihayetinde ABD-Suudi Arabistan ilişkilerinde sadece bir yan rol sahibiydi. Devletlerin var olma nedeninin, ülkelerin temsilcilerinden her zaman daha önemli olduğunu savunan kanal, Muhammed bin Selman'ın da bu kapsamdaki çok sayıda siyasetçiden biri olduğunu ve son tahlilde yeri doldurulabilecek bir kişi olduğunu belirtiyordu.
Katar merkezli bir şirket tarafından finanse edilen El Arabi el Cedid de Kaşıkçı krizinde Riyad'ı eleştirdi.
"Suudi hükümeti, ABD ve diğer Batılı ülkeleri, Muhammed bin Selman liderliğindeki krallığı desteklemeye ikna etme konusunda başarısız oldu" yorumunda bulunan gazete, Kaşıkçı cinayetinin "Suudi siyasetinin askerileşmesine, uzlaşmacı üslup eksikliğine ve muhaliflere karşı harekete geçme biçimine mükemmel uyan" bir örnek olduğunu belirtti. Gazete, Riyad'ın hem iç hem de dış politikadaki manevra kabiliyetinin giderek azaldığına dikkat çekti.
Suudi basınındaki komplo teorileri
Doha merkezli kanalla aynı ismi taşıyan Suudi gazetesi El Cezire (Al Jazirah) ise Kaşıkçı krizinde gelinen noktadan Türkiye ve Katar gibi "düşman ülkelerin medyasını" sorumlu tutuyor. Hayal mahsülü haberlerle Riyad'a saldırmakla suçladığı bu medya organlarının Suudi Arabistan Krallığı'nın "gücü ve kararlığı karşısında" başarısızlığa uğrayacağını savunuyor.
Suudi gazetesi Okaz'da görüşlerini dile getiren Hussein Shobokshi de suçu dış mihraklara atıyor. "Cevabının bulunması gereken en önemli soru, güvenlik açıklarının büyüklüğünün hangi ölçüde olduğu ve Suudi Arabistan'ın İstanbul'daki gibi diplomatik temsilciliklerinin aleyhine çalışan yabancı casusların ne derece sızdıkları" ifadesini kullanan Shobokshi, Kaşıkçı cinayetinde yabancı istihbarat servislerinin faaliyetlerinin sorgulanması gerektiğini öne sürüyor.
Kaşıkçı krizinde yapılan bu farklı yorumlar, Arap medyasındaki derin ayrımı da gözler önüne seriyor. Ancak bu ayrım, ideolojik bir nedene dayanmıyor. Daha çok ekonomik ve siyasi bir gerekçesi var: Arap medya organları mali destekçilerinin ve siyasi otoritelerin isteklerine riayet ederek yayın yapıyor. Ucu finansörlerine ya da siyasi liderlere dokunmayacak konularda nispeten özgürler. Ancak büyük konularda, yukarıdan gelen talimatları izliyorlar.
Mainz Üniversitesi'ndeki Arap Dünyası Araştırma Merkezi'nin başındaki Ortadoğu uzmanı Günter Meyer, "Arap dünyasında basın özgürlüğü yok" diyor. Meyer, "Ölçüsü değişse de öyle ya da böyle bir şekilde otoriter rejimlerle uğraşıyoruz. İktidardakine karşı çıkan ya da davranışını eleştiren medya organları artık yok" diye ekliyor.
Kersten Knipp© Deutsche Welle Türkçe