Arap ülkelerinde basın özgürlüğünün dramı

Arap ülkelerinde basın özgürlüğünün dramı

Temmuz 2013'te başlayan kitlesel protesto gösterilerinden yaklaşık bir ay sonra Mısır'ın seçilmiş Devlet Başkanı Muhammed Mursi ordu tarafından iktidardan el çektirildi. Müslüman Kardeşler partisi mensubu Mursi'nin Mısır'ı ılımlı İslam ülkesine dönüştürmeyi amaçladığı savunuluyordu. Protestoların ardından ülkedeki siyasi dönüşüme karşı harekete geçen ordu, Mursi yanlısı gösterilere de şiddet kullanarak müdahele etti.

Mursi yanlısı gösterilerin merkezi başkent Kahire'nin doğusundaki Rabia'tül Adeviye Meydanı'ydı. Mursi'nin devrilmesinden bir gün sonra, 14 Ağustos 2013 tarihinde, taraftarları yeniden Adeviye Meydanı'nı doldurmuş ve güvenlik güçleri de göstericileri abluka altına almıştı. Silahlı birlikler Mursi yanlısı protesto gösterilerini bastırmaya çalışırken meydandaki göstericilere ateş açtı. Şiddetin olaylarının karıştığı gösterilerde 800'den fazla kişi hayatını kaybetti, binden fazla kişi de yaralandı.

Mahmud Ebu Zeyd de o gün meydanda bulunanlar arasındaydı. Foto muhabir Ebu Zeyd, diğer adıyla "Şavkan" hızla denklanşöre basıyor ve polisin kitlelere müdahalesinin fotoğraflarını çekiyordu. Ama sadece bu bile yetkilileri kızdırmaya yetmişti. Kısa bir süre sonra Şavkan tutuklandı. Uluslararası Af Örgütü'ne göre Şavkan hakkında açılan dava tamamen bir kurgunun eseriydi. Duruşmaları 2013'den bugüne kadar toplam 40 kez ertelenen Şavkan hâlâ tutuklu.

Ancak Şavkan unutulmadı. Hafta başında Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü (UNESCO) tarafından Kolombiyalı gazeteci Guillermo Cano Isaza anısına düzenlenen Dünya Basın Özgürlüğü Ödülü'nün bu yıl Mısırlı foto muhabiri Mahmud Ebu Zeyd'e verileceği duyuruldu. Bunun üzerine Mısır Dışişleri Bakanlığı bir açıklama yaparak "terör eylemlerine katılan ve suç işleyen bir kişinin" basın özgürlüğü adına ödül almasını derin üzüntüyle karşıladıklarını açıkladı.

İstenmeyen gazeteciler

Aslında Şavkan davası, Mısır'ın Sınır Tanımayan Gazeteciler (RSF) örgütünün yayınladığı son Dünya Basın Özgürlüğü Endeksi'nde yer alan 180 ülkeden neden 161'inci sırada olduğunu en iyi şekilde açıklıyor. Mısır, Basın Özgürlüğü Endeksi'nde Irak'ın bir sıra gerisinde, Lübnan'ın ise bir sıra önünde. Her iki ülke de yıllarca ya savaş yaşamış ya da savaş koşullarında kalmış ülkeler.

Sınır Tanımayan Gazeteciler basın sorumlusu Christoph Dreyer, Mısır hükümetinin hoşuna gitmeyen gazeteciler konusunda oldukça sert adımlar attığını söylüyor. Dreyer, "Mısır rejimi artık sadece ayakta kalma mücadelesi veriyor. Ülkede yaşanan ekonomik kriz o kadar ciddi boyutlara ulaştı ki artık her türlü eleştiriden korkar hale geldi" diyor.

Ekonomik durumla ilgili değil

RSF tarafından yayınlanan Dünya Basın Özgürlüğü Endeksi'nde Arap ülkeleri son sıralarda yer alıyor. Bunlar arasında en iyi durumda olan ülke ise Tunus. Tunus listede 97'inci sırada bulunurken Lübnan 98'inci sırada yer alıyor. El Cezire televizyon kanalı ile bölgede liberal gazetecilik yapma iddiasındaki Katar 125'inci, Bahreyn 166'ncı, Yemen 167'inci, Suudi Arabistan ise 169'uncu sırada.

Bu ülkeler arasında karşılaştırma yapıldığında da ülkelerin ekonomik durumları ile basın özgürlüğü arasında bir bağlantı olmadığı ortaya çıkıyor. Örneğin Arap dünyasının en yoksul ülkelerinden Yemen, zengin Suudi Arabistan'ın önünde. Ülkede son üç yıldır yaşanan savaşın da basın özgürlüğünü olumsuz yönde etkilemediği görülüyor. Arap baharı sonrasında 2012 yılında 171'inci sırada bulunan Yemen, açıklanan son rapora göre dört sıra ilerleyerek 167'inci sırada yer aldı.

Siyasi kültürün yansıması

Basın özgürlüğünün ekonomik şartlarla değil daha çok ülkelerdeki siyasi kültürle ilgili olduğu görünüyor. Bölge ülkelerinde eleştirel diyaloğun bulunmadığına işaret eden RSF'den Christoph Dreyer, devletlerin istenmeyen bilgilerin yayınlanmasını engellemeye çalıştığını kaydediyor.

Arap ülkelerinde gazeteciler üzerinde oluşturan baskıya bir diğer örnek de Ahmed Mansur. Gazeteci ve yazar olan Mansur, 2011 yılında Birleşik Arap Emirliği Şeyh Halife Bin Zayed Al Nahyan'a hakaret ettiği suçlamasıyla tutuklanmıştı. Önce üç sene hapis cezasına çarptırılan Mansur daha sonra aftan yararlanarak serbest bırakıldı. Mansur ancak 2017 yılında tekrar milli birliği tehlikeye atma suçlamasıyla tutuklandı.

Mansur, tutuklanmasından kısa bir süre önce Ortadoğu'da siyasi gerekçelerle tutuklu bulunan kişilerin serbest bırakılması için bir bildiri imzalamış ve Fransız Le Monde gazetesine verdiği demeçte de "Bağımsız tüm sesleri susturmak istiyorlar" diyerek ülkesindeki basın özgürlüğü ihlallerini eleştirmişti. Mart 2018'de yargılanması beklenen Mansur hakkında bir iddianame hâlâ hazırlanmış değil.

Kersten Knipp

© Deutsche Welle Türkçe