Ümit Kıvanç*
Mayıs ayının son günü sonuçları yayımlanan bir araştırma, hak ettiği ilgiyi görmedi. Önümüzdeki seçimler daha ne kadar süre, nasıl bir karanlıkta yaşayacağımızı veya nasıl hayata döneceğimizi belirleyeceğinden, toplumca seçimlere kilitlenmemiz anlaşılır şey. Ölümlü trafik kazası haberini acaba kimden kaç oy götürdüğünü düşünmeksizin okuyamıyor, metro kapısında, inenleri izlerken hangisinin kime oy vereceğini kestirmeye çabalıyor, iktidardan yanaysak, endişemizi sık sık “hayırlısı…” diye baş sallayarak savuşturmaya çabalıyor, çocuklarımız hepten mahvolmasın isteyenlerdensek, her rastladığımıza, “sahiden gider mi bu sefer?” diye soruyor, soruyu soranla muhatabı beraber, acaba’lı ifadelerle birbirimize bakıyoruz. Yani kilitlenmiş durumdayız. Bu durumdayken herhangi bir araştırma sonucuna yeterli ilgi göstermeyişimiz elbette anlaşılır. Üstelik bu araştırma, seçimle ilgiliymiş gibi gözükürken, aslında çok daha temel, yapısal meselelere ışık tutuyor ki, bu bizim normal zamanda da hiç hoşlanmadığımız bir hal. Dünya gazetesi, Xsights Araştırma adlı kuruluşa yaptırmış, “Vatandaşın Nabız Anketi” başlıklı çalışmayı. 26 şehirden 1517 kişiye çeşitli sorular sormuşlar. Biz bunlardan, sonuçları karşılaştırmalı olarak sunulan ikisiyle ilgileneceğiz. Anketçiler, araştırmaya katılanlara şu iki soruyu sormuşlar: (1) “Cumhurbaşkanı adayının [sayılacak] sıfatlardan hangilerine sahip olmasını istersiniz?”, (2) “Çocuğunuzun [sayılacak] sıfatlardan hangilerine sahip olsun istersiniz?” Araştırmaya katılıp sorulara cevap veren ve böylece bize üzerine konuşacağımız verileri sunanları “insanımız” diye nitelemeyi münasip görüyorum. “Millet” de diyebilirdik, ama “neden cumhur demediniz?” lüzumsuzluklarıyla karşılaşmamak için, hiç kalkışmıyoruz. İnsanımızın neredeyse yüzde 90’ının (yüzde 88) cumhurbaşkanında aradığı ilk özellik, “başarılı” olması. İnsanımız, çocuğunda da benzer -ama niyeyse azıcık daha düşük- oranda (% 80) bu özelliği arayarak, bir nevi tutarlılık gösteriyor ki, yaygın alışkanlıklarından değildir. Başarı, tabiî, güzel şey. İnsanî bakımdan daha gelişmiş toplumlarda neye başarı dendiği ve en az bunun kadar, başarının nasıl elde edildiği önem taşır. Başarıyı neyle ölçeceğimiz önemli sorundur. Bizde, bakalım, insanımız başarının yanına neleri koymuş, neye başarı dediğimize ve başarının nasıl elde edilmesinin daha değerli olacağına dair bize ne fikirler vermiş… Başarıdan sonra cumhurbaşkanında aranan ikinci önemli özellik, “sorumluluk sahibi” olması. E, isabetli. Başarılı ve sorumluluk sahibi yöneticileri kim istemez? Lâkin bu âhenkli görünüşü bozan bir olgu var: İnsanımızın yine neredeyse yüzde doksanı (% 86), cumhurbaşkanının sorumluluk sahibi olmasını isterken, çocuklarında bu özelliği görmek isteyenlerin oranı % 67! Sorumluluğun çocuklarının sırtına fazladan yük bindireceğini mi düşünüp kaygılanıyorlar yoksa fazla sorumluluk cereyan yapar, çocuğumuz mazallah üşütür diye mi endişe duyuyorlar; araştırma sonuçlarından bunu anlayamıyoruz. Görebildiğimiz, insanımızın sorumluluk sahipliğini yönetenlerde aradığı kadar çocuklarında aramadığı. Yine de on kişiden yaklaşık yedisinin, bunu çocuğunda görmek istediği üçüncü özellik olarak saymış bulunmasını sanırım öpüp başımıza koymalıyız. Yalnız “başarılı” ile “sorumluluk sahibi”nin arasına giren, sıralamada ikinci olan özelliği söyleyince, şu son verinin yarattığı iyimser hava azıcık dağılabilir. İsanımızın çocuğunda olsun istediği ikinci özellik şu: “özgüveni yüksek”! Cumhurbaşkanında “lider” özelliği görmek isteyenler, yüzde 85’lik bir grup oluşturuyor. Çoklar yani. Çocuklarında lider özelliği görmek isteyenlerse yüzde 52. İnsanımızın büyük bölümünün çocuklarının başının derde girmesini istemediği hükmüne buradan varırsak ne derece isabet kaydederiz acaba?.. Geldik listenin dördüncü sırasına. İnsanımız meğer cumhurbaşkanının “yenilikçi” olmasını istermiş; yüzde 85’lik oranla. Fakat yine, çocuğunda bu özelliği görmek isteyenler, katılımcıların yarısı kadar: yüzde 51. Çocuk fazla yenilikçi olursa kopar gider, baş edilemez, ayrıca mazallah -bakın yine!- başına iş açılır diye mi kaygılanıyorlar? Neden olmasın? Beşinci sırada, hem günümüzün en büyük evrensel büyükşehir hastalıklarından biri hem de özellikle Türk Millî Eğitimi’nce şekillendirilmiş canlı türleri için en ölümcül olabilecek illet var: yüksek özgüven. İnsanımızın yüzde 82’si cumhurbaşkanının “özgüveni yüksek” olsun istiyor. Yüzde 73’ü, çocukları için de bunu istiyor. O kadar lider olmasın, o kadar yenilikçi olmasın, azıcık sorumluluk sahibi olsun, ama abartmasın, fakat başarılı ve ille de özgüveni yüksek olsun! Pek sevimli bir çocuk tipi canlanmıyor gözümde. Devam edelim. Cumhurbaşkanının “disiplinli” olmasını isteyen nüfusumuz da yüksek: yüzde 81. Fakat insanımız, anlaşılan, ’olacaksa tepedekiler disiplinli olsun, çocuklarımız o kadar sıkıya girmesinler’ görüşünde. Zira anca yarıdan biraz fazlası (% 56) çocuklarının disiplinli olmasını istiyor. En azından lafta bile (araştırma sorusu cevaplamak nihayetinde laf!) sadece bu kadar disiplin istenmesi başlıbaşına araştırma konusu… Dört kişiden biri, cumhurbaşkanının “yaratıcı” olmasına gerek görmüyor. Üçü, görüyor: yüzde 76. Çocuğunun yaratıcı olmasını isteyenlerse yüzde 61. Bunu niye bu kadarcık istiyorlar sizce? Bence muhtemelen yine ‘başına iş gelir’ diye. Belki de -sanat gibi- para getirmeyen, güvencesiz uğraşlara dalar diye. Başka izah bulamıyorum. İnsanımızın neyi niye yaptığını merak ettiğiniz her sefer izah bulmadan olay yerinden uzaklaşmayacağım derseniz, hayata devam etmeniz imkânsız hale gelecektir. Bu yüzden hemen yandaki olguya sıçrayalım. İnsanımız cumhurbaşkanının ne kadar yaratıcı olmasını istiyorsa, aynı derecede “milliyetçi” olmasını bekliyor. Ve işte tam burada -eğer araştırma şirketi katılımcı seçerken temsiliyet konusunda vahim hata yapmadıysa- bize ilginç bir veri sunuyor: çocuklarında “milliyetçi” olma vasfı isteyenlerin oranı, yarıdan az: yüzde 46! Bunu nasıl açıklamak gerekir? “Bari onların hayatı aynı teranelerle karartılmasın” diye mi? İyimser olmayı gerektiren özel işaret yok. Başka izah ihtimali de görünmüyor. ‘Cumhurbaşkanı milliyetçi olsun ama çocuğum olmasın!’ Ne demek acaba?.. Yine insanımızın dörtte üçünün (% 74) cumhurbaşkanında görmek istediği bir özellik karşımızda: derler ki, cumhurbaşkanı “dinine bağlı” olmalı. Peki çocuklar bağlı olmalı mı? Buna evet diyenler bariz şekilde daha az: yüzde 57. Aradaki fark niye? Pek dayanaksız kaldığını biliyorum, ama değerli okurlar, hissettiğim, burada da “çocuğumun hayatı benimkinden iyi olsun” kaygısının biryerlerde dolandığı, birtakım şalterleri indirip başkalarını kaldırdığı. (Bu soruya cevap verenlerin ister istemez güncel ortamın etkisinde kalmış olabileceğini, Tayyip Erdoğan’ı başta görmek isteyenlerin “cumhurbaşkanı dinine bağlı olsun”u şevkle işaretleyeceğini, buna karşılık muhaliflerin, dindar olsalar bile, bu şıkkın Erdoğan’ı tarif ettiğini düşünerek aksi yönde cevap vermiş olabileceğini hesaba katmalıyız.) Gördüğümüz üzre, cumhurbaşkanı milliyetçi olsun ve dinine bağlı olsun diyenlerin oranı aşağı yukarı aynı. Buradan, insanımızın dörtte üçünün milliyetçi ve dinine bağlı cumhurbaşkanı istediği sonucuna varmak, yanlış olmayacak. Ancak, aynı dörtte üç müdür bilinmez, ama yine bir dörtte üçün, dolayısıyla deminkilerin en az yarısının cumhurbaşkanında “evrensellik/globallik” niteliği de arıyor olması karşısında aynı sükûneti gösteremeyebiliriz. Cumhurbaşkanının “bağımsız” olmasını isteyen yüzde 72’yi de işin içine katarsak nasıl bir hükme varabiliriz? “Bağımsız” lafından sanırım, devlet politikasının bağımsızlığı, “büyük güçler”e, “dış mihraklar”a, emperyalistlere vs. karşı bağımsızlık anlaşılmış olmalı. Cumhurbaşkanının birey olarak bağımsızlığını kimse, bir soru veya sorun olarak dahi aklının ucundan geçirmiş midir? Sanmam. “Evrensel/global” faslına dönelim. Çocuklarında bu özelliğin bulunmasını isteyenler, evrenselliği cumhurbaşkanında arayanlardan çok az: yüzde 51. Yani insanımızın yarısı, çocuğunun ülke sınırları dışında herhangi bir macerasının olmamasını öngörüyor. “Bağımsız”lık konusunda insanımızın çocuklarından beklentisi daha düşük: yüzde 49. Burada anlam karışıklığı olmamıştır muhtemelen. İlk anda, aileden bağımsızlık akla gelmiş olmalı. Buna rağmen insanımızın yarıya yakını ‘çocuğum bağımsız olsun’ demişse, hayli ilginç… Geldik, cumhurbaşkanından en az beklenen davranışlara. Davranışlar büyük ölçüde karakter özelliklerinin sonuçları olacağına göre… İnsanımızın yüzde 64’ü, cumhurbaşkanının “toleranslı”olmasını istiyor. Yani on kişiden hemen hemen dördü, cumhurbaşkanının toleranslı olmasını beklemiyor. Kavga gürültüyü sürdürmek, mütemadiyen gerilim içerisinde yaşamak için yeter de artar bu oran. Haliyle, insanımızın yaklaşık yarısı da (% 48) çocuğundan tolerans beklemiyor. Ezdirmesin yavrum kendini!.. Son maddemiz, ankete katılanların acaba külliyen 1980’ler ortamında mı yoğurulup şekillendirildiği sorusunu akla getiriyor. Zira, yüzde 62 ile, cumhurbaşkanında en az aranan özellik, “takım oyuncusu” olması. İş burada kalsa, 1980’lerden falan bahsetmeyeceğim. İnsanımızın çocuklarında bu özelliği arayanlarının oranı sadece yüzde 44! Çocuk başarılı olsun, özgüveni yüksek olsun, azıcık sorumluluk sahibi de olsun (aileye lazım!), fakat katiyen takım oyuncusu olmasın; her türlü örgütten, toplu hareketten, dayanışmadan, ortaklaşmadan uzak dursun!
Doğrusunu isterseniz, cumhurbaşkanında aranan özellikler faslında pek çarpıcı ayrıntılar yok. Fakat iş çocuklara gelince… insanımız… nasıl diyeyim… tuhaf yani… Hele ülkenin başına geçecek insanda aranan özelliklerle çocuklarda arananların olmadık yerlerde böylesine ayrışması ise… Sadece tuhaf denip geçilemez ki…
*Bu yazı ilk olarak Bağımsız Gazetecilik Platformu P24'te yayımlanmıştır.