Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’le görüştükten sonra açıklama yapan Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, "Polisin Gezi Parkı’nda yapılan haklı eylemlere gazla müdahale etmesinin olayları çığrından çıkardığını" söyledi. Çevre duyarlılığı hareketine karşı yapılan şiddetin yanlış olduğunu söyleyen Arınç, "O ilk olayda çevre duyarlılığıyla hareket edenlere karşı yapılan aşırı şiddet gösterisi yanlıştır o insanlarımızdan özür diliyorum. Ama sokaklarda tahribat yapanlara özür borcumuz olduğunu düşünmüyorum." dedi.
Çankaya Köşkü'nde saat 10.30'da başlayan ve 45 dakika süren görüşme sonrası kısa bir açıklama yapan Bülent Arınç, şunları söyledi:
Sayın cumhurbaşkanımız ve başbakanımız görüşmeler yapmaktadır. Bugün olmasının temelinde bazı sebepler var. Görevim başbakanlık vekilliğidir. Konuşmalarımızı da hükümetimizin bu konulardaki düşünceleri olarak aktarmak istiyorum.
Maalesef çok farklı bir boyut kazanan gösteriler konusunda kendilerinin düşüncelerini almak istedim. Toplumu nasıl yatıştırabileceğimizi kendisiyle istişare etmek istedim.
Tansiyonun düşmesi eylemlerin son bulması konusunda çeşitli vesilelerde yatıştırıcı açıklamalar yaptılar. Toplumun ortak arzusu sokaklara sağ duyunun hakim olması. İki günden beri şiddet yada vandallık içeren gösteriler ivme kaybetmeye başladı.
Şiddet içermeyen gösterileri saygı ve sağ duyu içerisinde takip ettiğimizi söylemek isterim. Devletimiz hükümetimiz gelişmelere hakimdir. Güvenlik ve istihbarat birimlerimiz şiddet boyutunu engellemek için çalışırken, bir taraftan provokasyonları engellemek için çalışıyor.
Polisimiz tarafından aşırı tedbir haklı olarak tepki toplamıştır. Bununla ilgili incelemelerde başlamıştır. Son beş gündür polisin sağ duyu içinde bu milletin bir evladı olarak son derece hassas bir konumdadır. İllegal örgütlerin kışkırtma eylemlerine karşı polisimiz yasalar çerçevesinde görevini yerine getirmiş ve getirmeye devam edecektir.
Özellikle bir hususun üzerinde durmak isterim. Bu ülkeyi 29 Ekim 1923’te hepimiz birlikte kurduk. Ferdimizin her biri bunun sahibidir. 90 yıl boyunca bu cumhuriyet milletimizin her ferdinin emekleriyle alın terleriyle büyüdü yüceldi ve bugünlere ulaştı.
Türkiye’nin en büyük zenginliği farklılıkları bir arada tutuyor olmasıdır. Türkiye’yi bu seviyeye ulaştıran da birlikte yaşama kültürüdür. Kurulduğumuz andan itibaren farklılıkların hepsine saygı duyduk. Her seçim sonrasında sayın başbakanımız kitlelerin karşısına çıkmış, Türkiye’nin başbakanı olacağının altını çizmiştir. Hükümetimiz tüm kararlarında müştereklerde buluşmayı dikkatle gözetmiştir.
Yaşam tarzları bizim için son derece değerlidir önemlidir. Yaşam tarzı nedeniyle ağır baskı yaşamış bir kadro olarak kendi yaşadıklarımızı başkalarına yaşatmamak için büyük bir gayretin içinde olduk. Biz bize oy vermeyen vatandaşlarımızı anlamaya çalıştık. Toplumla inatlaşacak bir anlayışın içinde olmadık, olamayız. Herkes bizi takdir etmek zorunda elbete değil.
Biz bizi takdir etmeyenlerin de görüşlerine açığız. Bize oy vermeyenlerin de talep ve beklentilerine duyarlıyız. Her bir vatandaşımızın en temel insani hakkı özgürlüğü yaşam tarzı bizim sorumluluğumuz altındadır. Demokratik bir kültür içinde ifade edilen tüm tepkilere sonuna kadar açığız. Yeter ki şiddet olmasın. Yeter ki şiddet öfke ve nefret ifade diline dönüşmesin.
İstanbul Taksim gezi parkında yanlış bilgilendirme olsa da vatandaşımız tepkilerini ortaya koymuşlardır. Ancak gezi parkında şehri sahiplenmeyle başlayan gösteriler bugün farklı boyutlara ulaşmış boyuttadır. Meşru tepkilerini ortaya koyan vatandaşlarımıza seslenmek istiyorum. Bu tepkiler illegal bazı gruplar tarafından kullanılmakta, Türkiye ekonomisine itibarına zarar verir hale gelmektedir.
Şu ana kadar 300’ün üzerinde vatan evladı yaralanmıştır. Sadece yaralılarımızı sayarken bugün duyduğumuz haber hepimizi üzmüştür. Hatay’daki gösterilerde Abdullah Cömert isimli bir vatandaşımız hayatını kaybetmiştir. Bu arzu etmediğimiz bir olaydı.
Bu gösterileri bu noktaya getirenlerin sonunda bu işi ölümle sonuçlandırmak istediğini biliyorduk. Ama maalesef istenmeyen bir olay oldu. bunun üzerine yine olayı büyütmek, yeni provokasyonlar üretmek olduğunu seziyorum.
İlk yapılan otopsisinde ateşli silaha ilişkin giriş çıkış deliği bulunmadığı tespit edilmemiştir. Ateşli silahla ölüm olmadığı anlaşılmaktadır. Belki bir sert cisimle başı zedelenmiş olabilir. Ancak kesin ölüm sebebi yapılacak inceleme sonucu rapor sonucunda anlaşılabileceğini bildirilmiştir. Soruşturma devam etmektedir.
Bundan bir başka kötü olaya yol açabilecek girişimlerimizi tasvip etmediğimizi ve önlem aldığımızı ifade etmek istiyorum. Allah başka ölümden ülkemizi muhafaza buyursun. Taksim Gezi Parkı'nın bir yeşil olarak kalması nedeniyle vicdani tepkiyle olaya çıkan olayların geldiği nokta herkesin düşünmesi gereken konudur. Bu işin bir an evvel bitmesini son bulmasını istediklerini de tahmin edebiliyoruz.
110 polis aracı tahrip edilmiştir, 207 sivil araç yakılmıştır. Ambulanslar taşlanmaktadır. Sivil vatandaşlara karşı aşırı tepkiler gösterilmektedir. Bir takım kamu binalarına karşı, kendi özel evlerine karşı aşırı tepkiler haksız gayri meşru bir takım olaylar meydana getirilmeye çalışılmaktadır.
Çevreci duyarlılığı istismar eden bazı gruplar Ankara’da kaldırım taşlarını sökmek, kamu binalarına zarar vermek suretiyle ağır hasar meydana getirmektedir.
Bu olaylardan Türkiye ekonomisinin, altın yıl yaşama iddiasında bulunan turizmin yara aldığını da altını çizerek ifade etmek istiyorum. Zarar gören varlıklar Ak Parti’nin değil, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının varlıklarıdır. Çözüm sürecinde silahlar susmuşken, ekonominin önünde sınırsız bir ufuk açılmışken kazanımlarımızın hedef alınması düşündürücüdür.
Biz herkesin hükümetiyiz. Biz kendimizi hesaba çekeriz ve çekiyoruz. Öz eleştirimizi yaparız. Muhalefet partilerimizin aklı selimi öne çıkararak yatıştırıcı tavır sergilemesini arzu ediyoruz. MHP’nin olayın başından beri tutumunu takdir ediyor ve teşekkür ediyoruz. BDP’nin takındığı tavra teşekkür ediyoruz. CHP Genel Başkanı’nın parti olarak değil bireysel olarak bulunduğu cümlelerine teşekkür ederiz.
Ama üzüntüyle görüyoruz ki Türkiye’de yaşanan bir çok olayda CHP’nin milletvekillerinin olayların içerisinde olmak gibi konumları vardır. Sayın Kılıçdaroğlu’nun güçlü bir genel başkan olarak olayların vardığı bu boyutu tasvip etmediğini, tüm teşkilatlarıyla bu noktada hiçbir zaman bulunmayacakları, olayların yatışması konusunda olumlu bir dil kullanacağını bekliyoruz.
Bugüne kadar gösterileri sabırla izleyen vatandaşlarımızdan sabır ve sağ duyu bekliyoruz. Anne babalardan rektörlerden medyada sağ duyu bekliyoruz.
STK’larımızın gerginliği düşürecek bir tavır içinde olmalarını rica ediyoruz. KESK gibi DİSK gibi güçlü sendikalarımızın bu olaylar karşısındaki tutumlarının toplumsal barışı bozmayacak durumda olacağını tahmin ediyorum. İllegal örgütlerin ekmeğine yağ sürecek davranışlarından kaçınmalarını rica ediyorum.
Vatandaşlarımızın sağ duyu ve sabrıyla huzur ve güven ortamı tesis edilmiş olacaktır. Haklı taleplerini ifade eden vatandaşlarımıza tekrar teşekkür ediyorum. Öz veriyle çalışan uykusuz yorgun bulunan güvenlik güçlerimize teşekkür ediyorum.
Bülent Arınç gündemle ilgili yaptığı basın açıklamasının ardından gazetecilerin sorularını yanıtladı.
Gözaltı sayılarını da paylaşır mısınız? Gözaltına alınanlara arasında tutuklananlar var mı? Tabiat Kanun Tasarısı var. Buna ilişkin eleştiriler yöneltiliyordu? Yeniden ele almayı düşünüyor musunuz?
Gözaltında çok fazla sayıda insan olmadığını biliyorum. Rakamı veremeyeceğim. Alınanlar bir saat sonra serbest bırakılıyorlar. Burada kolluk güçleri çok itinalı davranılıyor. Ceza muhakemesi kanunun verdiği yetkiyi de yargı minimize etmiş durumda. Bu bizce doğru bir davranıştır. Olayları tahrik eden yasa dışı faaliyette bulunduğu tespit edilenler, fiili saldırılarda bulunurken gözaltına alınan vardır. Bunların bir kısmı süratle bırakılmaktadır, çok az bir kısmın içeride tutulduğunu biliyorum.
Şunu rahatlıkla görmemiz lazım. Olayların başlangıcında Taksim’de yayalaştırma çalışmaları olduğunu biliyoruz. Önemli bir noktaya da getirildi. Gezi Parkı diye bilinen Topçu Kışlası diye bilinen yerde betonlaşma bilgisini edinen yurttaşlarımız, özellikle iş makinalarıyla 3-4 ağacın yerinden sökülmesi birkaç tanesinin tahrip edilmesi karşısında, içlerinde çok iyi ilişkilerde olduğumuz insanlar eylem başlattılar. Sırrı Önder arkadaşımızın içinde olduğunu biliyorum.
Fakat maalesef bu haklı taleplere karşı şu veya bu sebeple, emniyet güçlerimizin gaz kullanmaya başlaması olayları çağrından çıkarmıştır. Yaptığım basın toplantısında, mahkemenin yürütmeyi durdurma kararının olumlu karşıladığımı ifade ettim.
AVM olacak mı olmayacak mı? Gezi Parkı’ndaki yeşil alanlar ortadan kalkacak mı kalkmayacak mı? Aksini söyleyen de var, orman demek bizim işimiz diyenler var. Ama kafa karışıklığını gidermek için iyi bir bilgilendirme olmalı.
Dava açan, dernek yetkilileriyle bugün yada yarın görüşeceğim. Yine bu konuda ilk eylemleri başlatan arkadaşlardan da dinleme imkanı bulacağım. Ağaçların kesilip kesilmeyeceği konusunda bir itiraz bir şikayet endişe var. Bunları gidermek zorundayız.
Taksim’deki gezi parkıyla yada şikayetlerle ilgili yeni gelecek kanunda bazı maddeler varsa buna rıza göstermeyeceğimizi bilmenizi isterim. Peşinen karşı çıkmayalım, bu kanun ne getiriyor ne getirmiyor kamuoyunu aydınlatma görevidir.
Şehirler hepimizin gözdeleridir. Hepimiz birşeyler söyleyebiliriz. Bir kente yapılacak bir inşaat konusunda yerel yöneticilerin belediye başkanları da meclisi de olsa, STK’ların çok daha fazla söz söyleme hakkı vardır. Kurullar vardır, kültür bakanlığına bağlı kurumlar vardır. İkazları dikkate almak gerekiyor. Bu konularda çok daha hassas olmalıyız.
Açıklamanızda öz eleştiri yapabileceğinizi söylediniz. Bu olaylar sonucunda siz hükümet olarak nasıl bir özeleştiri yaparsınız?
Hükümet ülkeyi yönetiyor. Biz ülkeyi yönetirken yanlış da yapabiliriz. Fazla da eksik de yapabiliriz. Bizim yaptığımız her şeyin bir yargısal denetimi vardır. Yanlış işlerimizin karşılığını düşünmek gerekirse, hizmet kusuru da izlemiş olabiliriz.
Yargısal denetimle kamuoyunun denetimiyle bir hükümetin yapacağı şey olaylara soğuk kanlı bakmak. Çoğulculuk ve katılımcılık bunları inkar etmeden söyledikleri sözlerin özgül ağırlığını bilerek hareket etmek zorundayız. Olaylar başladığında meseleye net bakabilseydik bunun bir çevre duyarlılığı olduğunu görürdük.
Olaylar aşırı güç kullanımıyla çizgisini aşmıştır. Bugünkü duruma gelmiştir. Taksim’de benim üzüldüğüm konu gezi parkındaki üç ağacın kesilmesiyle böyle bir olayın özünden sapması değil. Çözüm süreciyle devasa bir olayla karşı karşıyayız. 30-35 yıldır her şeyimizi mahveden bir terör sorununu çözecekse bundan daha büyük bir başarı düşünülemez.
Açık yüreklilikle söylüyorum. Başka olaylarda da yanlışlıklar yapabiliriz, yapmış olabiliriz, bundan sonra da yapacak olabiliriz. Bize düşen görev ülkemizi en iyi şekilde yönetmesidir.
Bu olayların bu noktaya gelmesinde üslup sorunu olmasını düşünüyor musunuz? Başından beri hükümetiniz böyle bir tavır takınılsaydı olaylar bu noktaya gelir miydi?
Üslup şüphesiz önemli. Her birimizin kendi üslubu önemli. Siyasetçiler için de çok önemli. Bir insanın ne olduğunu anlamak için üslubuna bakmak lazım. Hepimiz üslubumuzla sert ve kırıcı olabiliriz. Öfkeyi de bunun içine koymak mümkün olabilir. Doğru olan yöneten insanların üslubların çok daha yapıcı ve kucaklayıcı olmasıdır. Ben bunda ne kadar başarılıyım bilmem, ama hepimizin önem verdiğini ifade etmek istiyorum.
Olaylar ilk başladığında bunun çığırından çıkabileceğini düşünmüş olabilirler. Buna dikkat çekmek için, uyarmak amacıyla farklı bir üslup kullanılmış olabilir. Bugün geldiğimiz noktayı meşru göstermek mümkün değil. Bu çevre duyarlılığı olmaktan çıktı, ambulansın içinde polis var mı diye ambulansın yakıldığı duruma geldi. Hiçbir insanın bu vahşeti barbarlığı onaylayacağını düşünmüyorum.
Polisler bu ülkenin yabancısı değil. şehit gazi olduğu zaman üzüldüğümüz insanlar. Terörle mücadelede ve güvenlik görevlerini yaparken olaylar sebebiyle üzüldüğümüz kendilerini kucakladığımız bu memleketin evlatları. Bunlar ağır bir görev yapıyorlar. Aşırı şiddet kullanabiliyorlar. Şu karara da vardık. Pasif durumdalar, yani karşı taraftan bir şey gelmedikçe bekliyorlar. Bir fiili saldırı da kalkanlarını kullanıyorlar. O yetmezse su sıkıyorlar. Ancak kendi canları bahis olunca gaz kullanıyorlar. Kendilerine meşru müdafaa olmadıkça gaz kullanmamaları talimatı verilmiştir. Polislerimize ağır hakaretler yapılmakta ölmeleri istenmektedir. Yaralı sayısına baktığımız zaman neredeyse üç misli polis memuru bulunmaktadır. Bu insanlar 5 gündür uyumadan görev içindeler. Bu milletin bu memleketin çocukları.