-Arınç: Maalesef doğurganlık azalıyor BURSA (A.A) - 30.09.2011 - Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, genç nüfusa sahip Türkiye'de aldıkları ekonomik tedbirler ve çalışma hayatında yaptıkları reformlar sayesinde ortalama insan ömrünün uzamaya başladığını belirterek, ''Ancak hayat standartlarının gelişmesine rağmen maalesef doğurganlık azalıyor. Bence üzerinde durulması gereken tehlike budur, insan ömrünün uzaması değil, doğurganlık oranının azalmasıdır'' dedi. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün himayesinde, Bursa Valiliği ile Türkiye Yaşlı Bilimleri ve Teknolojileri Vakfı (TÜYEV) iş birliğiyle düzenlenen ''Uluslararası Yaşlanma ve Yaşlılık Kongresi'', Atatürk Kongre ve Kültür Merkezi'nde düzenlenen törenle başladı. Başbakan Yardımcısı Arınç, törende yaptığı konuşmada, herkesi bekleyen bir son olmasına rağmen yaşlanma ve yaşlılıktan bahsetmekten hiç kimsenin hoşlanmadığını dile getirerek, şöyle dedi: ''Gelişmiş batı ülkelerinde genç nüfus azalıyor. Buna mukabil yaşlı nüfusta ciddi bir artış gözleniyor. İktisatçılar bu durumu sağlıklı toplumlar için endişe verici bir durum olarak görüyorlar. Çünkü onlara göre yaşlı nüfus, ekonomik dengeler içinde önemlidir. Üretme kabiliyetini yitirmiş ama toplumsal refahtan pay alan bir anlamda iktisadi dengeleri bozan bir gösterge olarak görülüyor. Bizim demografik, yani nüfus yapımız çok şükür sağlıklı ve dengeli. Hem üreten genç bir nüfusumuz var hem de aldığımız ekonomik tedbirler, çalışma hayatında yapmış olduğumuz reformlar sayesinde ülkemizdeki ortalama insan ömrü uzamaya başladı. Bundan 10 yıl önce 65 yaş üstü nüfusun toplam nüfusa oranı yüzde 6,8 iken, bugün bu oran yüzde 7'ye yaklaşmıştır. Yaşam standartlarındaki gelişmeler sayesinde bugün bütün dünyada insanlar, daha uzun yaşıyor. Ancak hayat standartlarının gelişmesine rağmen maalesef doğurganlık azalıyor. Bence üzerinde durulması gereken tehlike budur, insan ömrünün uzaması değil, doğurganlık oranının azalmasıdır. Maalesef göstergeler ülkemizde yakın bir gelecekte bizi bu tehlikenin beklediğini gösteriyor. Sayın Başbakanımızın tavsiyesinden ayrıca bahsetmeye gerek yok. BM araştırmasına göre, 2050 yılında 60 yaş üzerindeki nüfusumuzun genç nüfusa oranı yüzde 17 artış göstererek, yüzde 26 olacak. Yani 2050 yılında Türkiye'de yaşayan her 4 kişiden biri 60 yaşın üzerinde olacak. Yaşlı nüfusun artmasından korkmuyoruz. İnsan ömrünü uzaması ve konforlu bir yaşam öncelikli hedeflerimizden birisidir. Ancak bu bilgilerden hareketle ülkemizin yaşlı nüfusunun ihtiyaçlarını, beklentilerini en iyi şekilde yerine getirecek hazırlıklar yapmalıyız. Çünkü toplumda genç ve yaşlı nüfus oranındaki sağlıklı bir denge sağlanamazsa, bundan toplum olumsuz olarak etkilenecek.'' Arınç, ''yaşlılık'' denildiğinde bakıma muhtaç, güçlükle yürüyen, değişime kapalı, sosyal ilişkileri zayıflamış, yalnız ve mutsuz kişilere değil, tecrübe ve bilgelik gibi yaşlılığın olumlu yönlerine vurgu yapılmasını önemine dikkati çekerek, ''Türk toplumu olarak biz, aile yaşantısına büyük önem veren, yaşa hürmet gösteren bir kültür, inanç, geleneğe sahibiz. Değişim ve toplum yapısına karşın, bu güzel hasletlerimizi muhafaza etmeliyiz. Yaşlılarımıza eve kapanmış, en yakın arkadaşı televizyon olan bir hayattan, daha fazlasını sunmalıyız'' diye konuştu. -''Fevkalade sakıncalı buluyorum''- Burada bir konuya dikkat çekmek istediğini vurgulayan Arınç, şöyle devam etti: ''Yaşlılarla yapılan anketlerde, onların büyük bir çoğunluğu sıcak bir aile özlemini dile getirmektedir. Hepinizin malumudur, batı ülkelerinin en büyük problemi, sağlıklı bir aile müessesesini yaşatamamak, aileyi koruyamamak olmuştur. Batıdaki bir aile çekirdek bir aile olarak anne-baba ve reşit olmamış, bir veya en fazla iki çocuktan oluşmaktadır. Çok çocuklu anne-baba, dede, büyük anne ve torunların birlikte yaşadığı geniş ailenin izine batıda rastlamak artık mümkün değil. Maalesef şehirleşmeyle birlikte, ülkemizde özellikle büyükşehirlerde geniş aileler, kaybolmaya başladı. Yeni nesil gençlerin, anne ve baba ile aynı evde yaşamak istememesi, neredeyse evliliğin olmazsa olmaz şartlarından birisi. Ben bunu hem sosyolojik bakımdan hem toplumsal sağlık ve refah hem ahlaki değerlerimiz hem de insani değerlerimiz açısından fevkalade sakıncalı buluyorum.'' -''Bizim vicdanlarımıza emanettir''- Arınç, yaşlılara ''öf'' bile demeyen bir inancın mensubu olduğumuzu dile getirerek, şöyle dedi: ''Yaşlıların birer külfet değil, 'bilge' olarak kabul edildiği, 'aksakalılar' diye hürmet gördüğü, baş tacı edildiği bir toplum değerlerinden gelmekteyiz. Yaşlılarımız, hem birey olarak hem de toplum olarak bizim vicdanlarımıza emanettir. Bugün soframızdaki lokmayı, aldığımız nefesi onların varlığına borçluyuz. Onlar, hiç ölmeyecekmiş gibi yaşadığımız bu dünyanın dünkü sahipleridir. Onlardan alacağımız dualar, cennet kapısının anahtarıdır. Sakın onları 'bakıma muhtaç, bir çift boğazdan' ibaret görmeyelim. Onlara gösterdiğiniz veya göstereceğiniz her güler yüz, her merhametli dokunuş her manalı bakış hem bu dünyayı hem de insanlığımızı anlamlı kılacaktır.'' -''Huzurevleri yatak kapasitesini 35 bine çıkarmayı hedefliyoruz''- 12 Eylül 2010 tarihinde yapılan anayasa referandumuyla yaşlılara ''pozitif ayrımcılık'' uygulamasının yolunu açtıklarını hatırlatan Arınç, şu bilgileri verdi: ''Cumhuriyet tarihinde ilk kez Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığını kurduk. Eskiden bir bakanlığımız vardı, devlet bakanlığı olarak görev yapıyordu ama Aile ve Sosyal Politikalar ismiyle yeni bir bakanlığımız kuruldu ve inşallah çok yararlı olacak. Onun bünyesinde Özürlü ve Yaşlı Hizmetleri Genel Müdürlüğü kuruldu. 65 yaş aylığı alan, 85 yaş üzerindeki yaşlılarımızın maşlarını evlerinde ödüyoruz. Engelli ve yaşlı aylığı alan 81 bin vatandaşımızın, daha önceki tüm borçları silindi. Huzurevlerinde 15 yaşlıya en az meslek lisesi düzeyinde eğitimli veya lise mezunu olup, bakım sertifikalı bir bakım elemanı ile hizmet sunulması uygulamasına geçildi. 2015 yılı sonununda resmi ve özel huzurevleri yatak kapasitesini 35 bine çıkarmayı hedefliyoruz. Bu alanda belediyelerimizin de çok olumlu katkıları var.''